Kimin kimi geçitte bekleyeceğiyle ilgili Edward'la aramızda çıkan ufak bir tartışmanın kazananı ben olmuştum. Zafer sırıtmamla birlikte aynada kendime bakmaya devam ederken bir yandan da papyonumu biraz daha çekiştirdim, çok heyecanlıydım.
Evet, evleniyordum.
Evleniyorduk.
EVLENİYORDUK!
Ben ve Edward. Günlerce yüzüne bile bakmadığım sonrasındaysa hayatıma beklenmeyen anda gelen hediye gibi olan çocukla evleniyordum. Sonrasındaysa işler böyle devam etti.
Yakışıklılığıma daha fazla dayanamayıp aynaya ufak bir öpücük yolladıktan sonra arkama dönmüştüm ki, kapı açıldı. İçeri giren Blake' ti. En sonunda barışmıştık.
-"Annenler gelmediği ve seni Edward'ın yanına götürmedikleri için üzgünüm ama benimle idare edeceksin sanırım." dediği şeye ufak bir buruklukla gülümsedim ve ona sarıldım. "Beni reddeden bir ailenin gelmesini zaten beklemiyordum ki." aynı gülümsemeden bana da yolladıktan sonra kolunu hafifçe kırınca bekletmeden koluna girdim ve kapıdan çıktık.
Bu düğüne sadece 30 kişi katılmıştı. Evet, tek tek hesaplayarak kişileri davet etmiştik. Zaten çevremiz o kadar da fazla olmadığı için, öyle abartılı bir şey yapmak istememişti Edward.
Edward' ın beni beklediği o geçide kadar uzanan mavi halının ucuna geldiğimizde gelen alkış sesleri beni gülümsetmişti.
Geçidin her yeri rengarenk balonlarla kaplıydı ve hepsi gökkuşağını oluşturuyordu. Benim ve Edward'ın gökkuşağını. Bu balonların düğünümde olmasını liseden beri o kadar çok istiyordum ki... Her şey istediğim gibiydi.
Uzun bir yoldan sonra sağa dönerek Edward'ın beni beklediği kamelya gibi yerin karşısında durdum ve bekledim. Edward'la evlenmem için sadece şu halıyı da geçmem gerekiyordu, bunu her ne kadar istesem de şu bir iki dakikanın tadını çıkarmak istiyordum.
Yüzümdeki şapşal gülümsemenin aynısından Edward'ın da suratında vardı. Bu beni mutlu etmişti.
Son halıya ilk adımımı attığımda konfetiler patlatanlara sitemli gözlerle baksam da içimden daha da fazlasını yapmalarını istemiyor da değildim.
Yolun sonunda Edward iki basamak inerek elini bana uzattığında Blake kolumdan çıktı ve misafirlerin olduğu tarafa geçti. Bense Edward'ın uzattığı elini tutarak o kamelyamsı şeyin içine girdim.
Mrs. ve Mr. Johnson'un isteği üzerine getirilen papaz pek çok dua okumaya başlamıştı. Aslına bakarsanız eşcinsel bir düğüne papazın geleceğini pek zannetmiyordum ama gelmesi mutlu etmişti yine de.
-"Sanırım ilk benim konuşmam gerekiyor." diye fısıldadıktan sonra tekrar karşıma geçip gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı:
-"Bu konuşmaya uzun klişelerle başlardım ama... Sanırım önümüzde o klişeleri yaşamak için uzun yıllarımız var, bu anı onlarla mahvetmek istemiyorum." içimdeki gülümseme ve sırıtma isteklerini bastıramayarak tebessüm ettim.
-"Sanırım lise 4, bana hayatımın en güzel şeyini getirdi, seni Luke. O kadar bezmiştim ki her şeyden. Ailesi tarafından reddedilmiş ve bir devlet yurdunda yetişmiş birisi nasılsa ben de öyleydim. Ama Amerika'ya gelince seninle zorla da olsa tanıştım ve içimden dedim ki 'Sanırım aradığını buldun.'. Sanırım tanrı onlarca acının ödülü olarak seni gönderdi karşıma." dolan gözlerime ellerimi bastırdıktan sonra tekrar gözlerimi açıp ona bakmaya devam ettim. Onun da gözleri dolu doluydu ama gülümsemesini kesmemişti.
-"Luke, inan ki burada klasik pek çok söz verebilirim sana, kavga etsek bile sarılıp uyuyacağımızla ilgili ya da kirli çoraplarımı salona koymayacağımla ilgili. Ama senin tabirinle biz normal değilsek neden bu sözlerim de normal oldun ki?.. Sadece tek bir söz vereceğim sana; nerede olursan ol, ne yaparsan yap, ne yaşarsan yaşa her zaman seni seveceğim." gelen alkışlarla birlikte Edward da sırıtarak gözlerini sildikten sonra duruşunu düzeltti ve beni beklemeye başladı.
Aslında Blake'in ezberlettiği o uzun kağıdı okuyabilirdim ama yapmacık olur gibime geliyordu. İçimden ne geliyorsa onu söyleyecektim.
-"Lisedeki hayallerimi gerçekleştiren güzel adam, yeni ailem ve uygunsa elmanın ikinci yarısı. Bahsettiğin o lise 4, beni nasıl bir karanlık çıkardı bilemezsin. Yıllarca çevreme ördüğüm duvarları birer ikişer yıkarak geldin ve benim de gerçekten bu duvarları yıkacak birisine ihtiyacım vardı." bir iki parmağımı kütlettikten sonra devam ettim.
-"Sabah uyandığımda yanımda seni hissediyor olmak, gülüşünü görmek, gözlerine bakmak, seninle evde bütün gün pijamayla dolaşmak... Bunları zaten yapacağım ama artık resmî olarak benim himayemde olacağını biliyorsun sen de. Ve bu himaye eminim ki ikimizi de bir ömür mutlu edecek." çevreden gelen uğultuları dinleyip iki saniye soluklandıktan sonra tekrar onun gözlerine baktım.
-"Sözlere gerek var mı ki, kalbim zaten söyleyeceklerimi yıllardır söylüyor sana." dediğimde Edward gözlerini sildikten sonra bana sarıldı.
Hissettiğim varlığı beni de ağlatmışken kafamı omzuna yerleştirip bu anın tadını çıkardım. Kulağıma doğru fısıldadığı "Seni çok seviyorum." sözleri zaten nirvanada olan mutluluğumu daha da pekiştiriyordu.
İnsanların alkışlama seslerini idrak ettiğimde Edward' dan ayrıldım ve papazı dinlemeye başladık.
-
Danslar, hediyeler, ufak bir pasta savaşı, sevinçler derken düğün bitmişti ve şu anda balayı için uçaktaydık. Daha doğrusu jetteydik. Mr. Johnson düğün hediyesi olarak bize jet almıştı da.
Kafamı biraz daha Edward' ın göğsüne yasladıktan sonra alttan ona baktım.
-"Seni şu an ısırarak sevmek istiyorum." sözlerim üzerine bana döndüğü için ortaya çıkan gıdığına bakıp sırıttıktan sonra yanağını ısırdım ve ardından öptüm sulu sulu.
-"Yani şimdi sen benim kocam olduğuna göre, dilediğim zaman seni ısırabilirim öyle mi?" kaşlarını çattı.
-"O zaman boşanıyoruz." duygusal bir günden çıktığımız için bu dediğine şu an trip atsam yadırgamazdı sanırım.
-"İyi git. Sonra da Effie'yle evlen." Üstünden kalktığım zaman gülme sesini duydum. Beni ufak koltuğa doğru devirdikten sonra üstüme çıktı ve dudaklarını kulağıma değdirerek konuşmaya başladı.
-"Ama ben Effie'yi sevmiyorum ki, benim ait olduğum kişi de zaten sensin."
-"Bana bilmediğim bir şeyler söyle." ufak bir sırıtmanın ardından yüzünü boynuma gömecek şekilde tüm yükünü üstüme bıraktı.
Hissettiğim ağırlıktan rahatsız olmam gerekirken bunu bana bir ömür yapmasını istiyordum, her gün uyurken üstüme çıksa benim için sorun yoktu. Onun varlığını hissetmek güzeldi.
-"Kokun ilaç gibi." fısıltısı beni gülümsetirken burnumu saçlarına doğru götürüp ben de onun kokusunu içime çektim. "Bir ömür kokunu içime çekecek olmak harika bir şey." demesi yüzümdeki gülümsemeyi arttırdı.
-"Seninle The Mile High Club üyesi olmak isterdim ama burası o kadar huzurlu ki, bunu dönüşe bırakıyorum." dediği şeye kahkaha atmıştım. (The Mile High Club uçakta sex yapmak kısaca.)
Ellerimi kaslı sırtında gezdirirken mayıştığımı hissetmeye başlamıştım. Aylardır hatta yıllardır her gün sarılarak uyusak da şu anki durumumuz çok farklı geliyordu. Resmen evliydik artık. Resmen kocamdı ve şu an kocamla uyumamak için hiçbir nedenim yoktu.
-"Sanırım kocamla ilk uykumu yaşayacağım şimdi." dedikten sonra kafamı boynuna gömdüm. Bir tepki vermeyince uyuduğunu fark etmem zor olmamıştı. Ben de onun yaptığı gibi huzurlu bir uykuya kendimi bıraktım.
Karanlık dünyama bembeyaz bir şekilde girip beni diğer renklerle tanıştıran, ilk kez güven ve huzur duygusunu yaşatan, her daim yanımda olan ve olacağına inandıran o mükemmel adam artık kocamdı.
Kudurun sürtükler, özellikle de sen Effie!
Her şeye rağmen yine de burada ve benimle olan üç beş kişi var mıdır ki?.. Uzun zaman sonra bu ikiliyi bir kez daha anmak bana mutluluk verdi açıkçası, umarım sizi de mutlu eder. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Her Zaman Vardır
Dla nastolatków18 yaşındaki Luke,özel bir durumu yüzünden çevresinden ve okulundan kendini tamamen soyutlamıştır.Onunla tanışmaya çalışan herkesi reddettiği için bir süre sonra çevresi de onu reddetmeye başlamaktadır. Fakat bu sene okullarına Fransa'dan yeni gelen...