1.Bölüm

61.5K 1.3K 779
                                    

(Düzenlendi)

Herkese iyi okumalar...
________________________________
Akan su, şiddetle esen fırtına, dalgalı deniz, özgürce uçan bir kuş olmak istemiştim şu dünyada. Ama ben kapana kısılmış bir kuş, sonu bulunmayan kara bir deniz, donmuş bir nehir oldum bu hayatta. Ve ben anladım ki hayat bitti dediğin yerde başlar. Peki ben çalışıp çabalayıp bu yüreğime bulanan kara talihi atabilecek miydim bu vücuttan? Ya da o kara talih büyük bir patlamayla kara delik mi olacaktı içine girince çıkılamayan?

Sabahın köründe çalan alarmla yeni bir güne daha uyandım. Gözlerimi ovalayıp yatakta oturur hale getirdim her zaman halsiz olan bedenimi. Biraz bekledim. Fakat uykum bana inat hala geçmemişti. Boşvererek uyku mahmurluğundan biraz olsun kurtulmak için banyoya yöneldim. Herkesin yaptığı gibi ben de bana rutin olmuş işlerimi hallettim. Aynaya baktığımda gözlerimin içinde bir boşluk vardı ve o boşluk doldurulamayacak derecede genişti. Çünkü orada benim ailemin mezarı vardı ve her göz yaşım suluyordu o mezarındaki toprakları.

Aynaya bakmamı kesen şey kulağımı sağır eden telefon sesiydi. Odama geri dönüp telefonu elime aldım. Arayan kişiyle hem mutlu oldum hem de söyleyeceği şeyin kötü olmaması için dua ettim. Ezgi bana nazaran şen şakrak bir kızdı. Çünkü onun ailesi vardı hala hayatta olan. Bu düşüncelerle yine gözlerim dolacakken geri çektim ve daha fazla bekletmemek için de telefonu açtım. Ezgi kim diye soracaksınız. Ezgi bu dünyada sırtımı dayayabileceğim seçili kişilerden ilk ve tek arkadaşımdı. Bunları boşverip Ezgi'yi bekletmemek adına ilk konuşmayı yapan ben olmuştum.
"Efendim Ezgi"

"Bugün kahvaltı yapma beraber bir kafede yeriz" deyince aklıma mantıklı geldiği için içimde azda olsa oluşan mutlulukla kabul ettim. Ezgi'yi kafede bekletmemek için dolabımı açıp okul formalarımı aldım. Klasik gömlek ve  etekten oluşan okul forması benim için rahatsızlık demekti. Pantolon tişört varken neden etekle gidelim ki? Düşüncelerim çıkmaza doğru yol alırken çantamı alıp dışarı çıktım ve eğilip spor ayakkabımın bağcıklarını bağlayıp okula doğru yürüdüm.

Önümdeki taşlara vura vura ilerlerken Ezgi'nin bana attığı konumda yazan kafeye çok az kaldığını gördüm. Bunun sevinciyle hızla adımlarımı attım.

İçeri girip kafenin dekorunda gezdirdim gözlerimi. Pastel tonlarında oluşan kafe bana göre tam çocuklar için bu da demek oluyor ki ruhu çocuk olan arkadaşım Ezgi içindi. Gözlerimi etrafta gezindirdim daha fazla vakit kaybetmeden.Cam kenarında olan masada Ezgi'yi görünce yanına hızlıca yaklaştım. Kafasını telefonundan ayırmayan Ezgi beni görünce "Hoşgeldin." diyip yerine geri oturdu.

Kısa konuşmalardan sonra kahvaltımızı yapıp okula doğru yürüdük. "Bugünkü ödevi yapana kadar canım çıktı bu kadar çok ödev olurmu?" Diye sızlanan Ezgi'yle aklıma balyoz gibi vurdu gerçekler. Tarih hocasının ödevi vardı ve ben yapmamıştım. Bu da yetmezmiş gibi bir de adam benden neredeyse nefret ediyordu. Ben ne yapacağımı kara kara düşünürken önümde sallanan el ile düşünce dünyamdan çıkıp gerçek dünyaya adımımı umutsuzca attım. Ezgi "Kızım sabahtan beri seninle konuşmaya çalışıyorum sen beni takmıyor musun." diye sızlanırken tarih ödevini yapmadığımı söyledim. Hızla modunu değiştiren arkadaşım hemen beni avutmaya çalışırken içeriye giren hocayla sınıfta inanılmaz bir sessizlik oluştu.

Bütün dersler çabucak geçip son ders ve sevmediğim tarih hocasının dersine geldi. Hoca içeri girip sınıf listesinden isimleri çağırıp bakmaya başladı. Kumsal ismini duyunca kısık bir sesle "Yapmadım" diye mırıldandım. Hoca ise "Okuldan sonra kütüphanede ödevini yapacaksın" deyince mecburen kafamı salladım. Ödevi kontrol etmeye devam edince zaman hızla akıp geçti ve, zil çalınca hızlıca toparlanıp kütüphaneye girdim.

Suçsuz (Mafya Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin