19.Bölüm

17.2K 469 86
                                    

Keyifli okumalar...

∆∆∆

Kumsal'dan

Çaresizlik, bazen yanı başındayken bazen kapı dışındadır. İnsanlarsa kapıyı açıp çaresizliğe adım attıklarını fark etmezler. Son saniyede anlayıp ne kadar bahtsız ve talihsiz olduklarını düşünürler. İşte insanların kendini hep haklı bulma özelliklerini kullandığı bir bölümde budur.

Gözlerimi açmak bana hem yakınken hem de bir o kadar uzaktı. Son bir güçle açmaya çalıştığımda bana itaat edip açılmıştı gözlerim. Etrafıma baktığımda tanıdık gelmemişti bulunduğum ortam. Hafızamı zorlamaya çalıştığımda geç olmadan vermişti bana cevabını. Ben kaçırılmıştım. Yağız mı kaçırmıştı yoksa. Sonra aklımdan bu düşünceyi yolladım. Beni kaçırsa aynı odada olurdum herhalde zaten beni kovan geri evine alacak değildi.

Düşüncelerimi bir kenara koyup odadan dışarısına yöneldim. Kapının kulpunu indirip yavaşça kendime doğru çektim. Dışarıyı kolaçan ettiğimde uzun bir koridor çıktı karşıma. Adım uçlarımda merdivenlerin olduğu tarafa ilerledim.

İki üç kat indikten sonra geniş bir salona varmıştım. Açık olan televizyon sayesinde ses çıkarsam bile beni duyamazlardı. Kapının yanına gidecekken son kez etrafıma baktım. En son gözlerim televizyonda takılı kaldı. Son dakika haberinde bir kişinin öldüğü söyleniyordu. Merak edip televizyona yaklaştığımda ölen kişinin ben olduğunu gördüm. Ben ölmemiştim ki. Bunu kim yapmıştı ki bana. Daha sonrasında boynumda hissettiğim nefesle bedenim durakladı. Korkuyla inip kalkan göğsüm bana hiç yardımcı olmuyordu. Son bir cesaretle hızlıca arkama döndüğümde gördüğüm kişiye takılı kaldım. Bu bana okulda hep bakan ama ağzından bir kelime bile çıkartmamış çocuktu.

Geri geri gitmek gibi bir aptallık yapmayıp dış kapıya koşarak kapıyı açmaya çalıştım. Açılan kapıyla durmak zorunda kaldım. Dışarıda sayamadığım fazlalıkta olan korumaların yanı sıra çin seddi gibi yapılmış duvarlar vardı. Arkamdan gelen sesle o sese kulak kesildim.

"Sevgilim neden dışarı çıkıyorsun. Üşürsün hadi içeri geç bakalım. Hem sen açsındır." diyince kaşlarım çatıldı.
Bu adam kafadan manyak mıydı yoksa oyun mu oynuyordu benimle. Sinirle

"Ben senin sevgilin felan değilim tamam mı? Beni buraya neden getirdiğini bilmiyorum ama bıraksan iyi edersin. Yoksa..." duraksadım. Ne diyebilirdim ki ona. Şikayet edecek ailem yoktu. Gözlerim yavaşça dolunca bakışlarımı yere yolladım.

"Yoksa ne yaparsın. Seni kovan Yağız'a mı dersin. Ya da senin öldüğünü düşünen kişilere mi? Sevgilim unutma artık sadece sen ve ben varız. Tamam mı?" yanıma küçük adımlarla gelip alnıma bir öpücük bıraktı. Ben şaşkınlık içinde onu izlerken şaşkınlığımın yanında bana dediklerinden çıkan haklılığı, yaptığı mantık dışı hareketlerle beni korkutan ruhu, kanadı kırık bir kuşun hissettiği uçma özlemi gibi hissettiğim aile özlemi en önemlilerden de özgür kalma isteğiyle kardeşimle Derya'nın özlemiydi.

Gözlerim sırtında taşıdığı su testisini birden kırınca akmaya başladı sular. Damla damla parkeye dökülürken her şeyden soyutlanmıştım. Benim suçum neydi de ben bunları yaşıyordum. Her şey sonlu değil miydi? Yaşadığım acılar neden geçmiyordu ki? Neden vardım ki ben bu dünyada. Niye vardım ki,  neden aldım ki bu nefesi, neden çektim ki ben bu çileyi...

Bana zorla yedirtilen yemekten sonra bana verilen odaya geçtim. Oturup boş ve amaçsız düşünmekten başka çarem var mıydı ki? Bir de uyumaktan başka.

Zaman hızla akıp geçerken ruhumun son kırıntılarınıda kendi rüzgarında kaybetmekten çekinmiyordu. Tam tersi aldığı kırıntı ona yetmeyip daha büyüğünü istiyordu. Fakat benim o kadar büyük parça ruhum kalmış mıydı? Galiba geçmişin derin topraklarına gömülmüştü. Bu bedenen değil ruhen bir yıkılıştı.

İçeri giren kişiyle bakışlarım ona çevrildi. Bana sırıtarak yaklaşırken ay ışığının gösterdiği kadarıyla sarışın çocuktu galiba. Yatakta doğrulup yanıma yaklaşmasını bekledim. Yanıma yavaş adımlarla yaklaşırken sanki bana inat kablumğa hızındaydı her adımları.

Ben karşımda dikileceğini düşünürken o çarşafı açıp içine girdi. Galiba bura onun odasıydı ve ben burada etkisiz elemandım. Ayağa kalkıp dışarıya yöneldim.

"Nereye gidiyorsun sevgilim? Yoksa karanlıktan mı korkuyorsun?" bir, iki,  üç derince bir nefes alarak içimde oluşan siniri dindirmeye çalışıyordum. O ise bana beklenti dolu gözleriyle yanıma gel imajı veriyordu.

"Sen anlamıyorsun galiba ben senin hiçbir şeyin değilim. Ben seni tanımıyorum ve tanımakta hiç istemiyorum. Beni rahat bırak." galiba bu sözlerden sonra sinirlenen bir tek ben değildim. Bana o kadar sinirle bakıyordu ki.

"Kes sesini ve buraya gel. Sen benimsin ve sana istediğim gibi hitap edebilirim. Buna ne sen karışabilirsin ne de bir başkası." artık içimde tutamayacaktım.

"Beni ölü gösteren sensin değil mi? Seni psikopat pislik herif." sinirle bağırırken o da benim gibi ayağa kalkıp

"Sen beni anlamıyorsun galiba. Ben gösterdim ne yapabileceksin? Ya şu yatağa geçersin ya da ben seni oturamaz hale getiririm sevgilim (!)." hem bağırışından hem yaptığı tehditin korkusuyla yatağa yavaşça ileredim. O da memnuniyetle geri yattı yerine. Yavaşça çarşafı kaldırdım ve yenilgiyle yerime geri yattım. O da ben yatar yatmaz belime sarılıp kulağıma şu kelimeleri fısıldadı.

"Benim söz dinleyen sevgilim."

Sinirlensemde söz etmeyip uykunun kollarına bıraktım yorgun bedenimi.

∆∆∆

Başıma konulan öpücüklerle uyandım yeni güne. Kimin yaptığı bariz olsa da gözlerimi açıp dudakların sahibine baktım. Yanılmamıştım tabiki de oydu. Hızlıca yerimden kalkıp hiddetle sözlerimi sıraladım.

"Sen kendini ne sanıyorsun ha. Beni artık evime bıraksan iyi olur. Hem sen de dedin Yağız'ın benimle alakası yok. Boşuna akıntıya kürek çekiyorsun."  sonlara doğru kısılan sesim geçmişin acılarını barındırıyordu.

"Sevgilim sen hala anlamadın galiba. Ben o gereksizi değil seni istiyorum. Bu sana son söyleyişim olsun. Yoksa kendimi tutamayabilirim. Tamam mı miniğim?" bu tartışmayı en az on kere yapmanın verdiği bıkkınlıkla döküldü ağzımdan sözcükler

"Bak lütfen beni bırak. Ben seni istemiyorum. Yaptığın saçmalıkları vakit geç olmadan bitir. Yoksa sonun müebbet olur." der demez kulaklarımı bir kahkaha sesi doldurdu.

"Demek beni polise şikayet ediceksin. Ama unutma polisin bile gücü bana yetmez." bir beladan kurtulup bir belaya atlamaktı galiba benim huyum.

"Yeter artık yeter! Ne seni ne de başkasını istiyorum ben. Seni istemeyen kızı zorla tutacak yanında değilsindir ya." gözleri alev topuna dönüşmeye başladı. Bu beni korkuturken sarf ettiği sözcüklerle korkum daha da nirvanaya ulaştı.

"Sen galiba beni anlamamışsın. Ama ben sana anlatacağım sevgilim. Hadi bakalım cezaya." elimden tutup beni çekiştirirken dur demek de fayda etmiyordu. Beni alt katta olan bir odaya sokup yere itti.

"Böceklerden korkuyormuşsun galiba. Ama korkma bu böcekler öldürmez seni. Cezan iki saat ve ben çıkar çıkmaz başlayacak. Anın keyfini çıkar sevgilim." diyip başımı öptü. Kalkıp ona engel olacakken o çoktan dışarı çıkmıştı bile.

Gözlerimden yaşlar akarken böceklerin vücudumda gezdiğini hissediyordum. Bağırmaktan kısılan ses tellerimin yanı sıra beynim her bir saniyeyi sayıyordu. Son kırk iki dakika otuz bir, otuz, yirmi dokuz saniye kalmıştı. Son bir cesaret bağırdığımda beni ne duyan ne de yardım eden vardı. Gözlerim karanlık odada yere doğru kayarken hatırladığım tek şey iğrenç böceklerin hissettirdiği iğrenç hislerdi...

∆∆∆

Bir bölümün daha sonuna geldik. Diğer hafta sınav haftası olduğu için bölüm bu hafta sonu gelebilir. Gelmezse de -büyük ihtimalle gelecek- pazartesi felan gelir.

Vote yapmayı lütfen unutmayın. Motivem artarsa bölüm hızlı gelir unutmayın.

Yorum yapmayı da sakın ha unutmayın.

Neyse hepinize iyi günler dilerim. Kandiliniz mübarek olsun. Amin

GÖRÜŞÜRÜZ

Suçsuz (Mafya Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin