XI

1K 18 0
                                    

''2010 yılı, 9 Ocak,'' diyerek sesli bir şekilde okudum. Bu o fahişeden gelmiş birçok zarfın arasındaki günümüze yakın olan ikinci en yeni mektuptu. Sonuncusunu bir ay sonra yazmıştı. ''Sevgili Steve,'' diyerek göz devirdim. ''Bugün bir sarhoş tarafından dayak yedim. Kendimi bir bok çukurundaymış gibi hissetmekten yoruldum. Maddi durumunu zora sokarak senden daha fazla bunu istemeyeceğim, bebeğim.'' Kadının hitap şeklini vurgulayarak okudum. Öfkeme hakim olmak için bir şeylerle dalga geçmeye çalışıyordum. ''Bir planım var. İki gün sonra buradan kaçmam için bana yardım etmeni istiyorum, sevgilim. Her şeyi toparlayacağım ve böylece birlikte İngiltere'ye gidebileceğiz. Her şeyi arkamızda bırakabiliriz. Beni arayacaklardır ve muhtemelen seni de. Ama eğer istersen tanınmayabiliriz.'' Kaşlarım çatılırken elimdeki kağıt parçasını buruşturarak masanın üzerine bıraktım. ''Sevgiler, Nadeen Lefebvre.'' Planlarını bozduğum için onu bulduğumda ondan küçük bir özür dileyecektim çünkü 11 Mart 2010 tarihinde öfkeyle evin içine girmiş, babamın çalışma odasının kapısını tekmeyle açmış ve onu öldürmüştüm; tek bir kelime etmeden.

Bu cehennemde tutuşması gereken günah torbasının tanınmamakla neyi kast ettiğini masadaki zarflara bakınırken bir süre öylece düşündüm. Bunu tahmin etmek çokta zor değildi; sahte bir kimlik her şeyi hallederdi. Tanınmazdın ve üstelik internet üzerinde hakkında hiçbir sosyal ağ da bulunmazdı artık. Geriye sadece önceki hayatından bıraktıkların kalırdı.

''Onun ismi,'' diye fısıldadım kendi kendime, Ivy'nin tam karşımda beni izlediğini önemsemeden. ''Artık Nadeen Lefebvre değil.''

O fahişe farklı bir kimlikle herhangi bir yerde, herhangi bir kılıkla dolaşabiliyordu ve ben ne halt yapacağımı bilmiyordum. Öyle öfke doluydum ki önümdeki zarf kağıtlarını elimin tersiyle masadan savurarak ayağa kalktım.

''Albert,'' diye mırıldandı bana engel olmak istercesine. Ona tehdit dolu bakışlarımla hızla elimi kaldırdığımda yerine mıhlandı.

''Sus. Odana çık ve kapıyı kitle.'' Bana birkaç defa başını sallayarak yerinden kalktı ve merdiven basamaklarını hızla çıktı. Aldığım derin nefes sakinleşmeme neden olmuyordu. Masayı iri ellerimle kavrayarak bir kenara fırlattım. Öfke ve nefretimin birleşip bardağı taşırdığı zamanlarda yapacağım ilk şey birkaç kadını becererek gebertmek olurdu.

Bu siktirik gece kulüpleriyle dolu listeyle artık işim yoktu. Dar pantolonumun cebinden hızla çıkarıp, birkaç defa parçalayarak buruşturup top haline getirdim ve yere fırlattım. Şuan da yukarı kata çıkıp Ivy'nin kapısını parçalayarak onu duvara fırlatmak ve bayıltana kadar becermek istiyordum. Ellerimin titremesini önemsemeden yaralı elimle duvara yumruğumu savurdum. Dişlerimi sıkarak inlerken üst üste defalarca yumruk attım. Sakinleşmek için elimi cebime atıp hışımla küçük poşeti avucuma aldım ve kokaini avucumun içine boşaltarak burnuma çektim. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ve burnumu içime çekerek kokainin daha hızlı bir şekilde beynime ulaşmasını sağladım. Tüm vücudum kısa sürede gevşerken koltuğun üzerindeki sırt çantamı hızla alarak dış kapıyı açtım ve sertçe çarparak dışarı çıktım. Ivy bana yardım edebilirdi ancak bir psikolog olarak edemezdi. Lanet hayatımın son salisesine kadar bir bağımlı olarak kalacaktım.

Arabaya bindiğimde beklemeden motoru çalıştırıp el frenini çektim. Yola çıktıktan bir buçuk saat sonra tanıdık kırmızı ışıklı pansiyon yazısını gördüğümde yüzümde istemsiz bir sırıtış meydana geldi. Arabayı park edip sırt çantamı alarak dışarı çıktım ve eski apartmana doğru adım atmaya başladım. Tahta merdiveni çıktıktan sonra kapıyı serçe açıp içeri girdim. Çan başımın üstünde tıngırdadığında Damien şaşkınlıkla yüzüme baktı. Muhtemelen normalde olduğundan daha kırmızı gözlere, damarı belirgin bir boyna ve çatık kaşlara sahip olduğumdan dolayı biraz tedirgin olmuştu. ''Bana bir oda hazırla,'' diyerek yumruğumu resepsiyon tezgahına indirdiğimde Damien'in gözleri bir an için elimi kavrayan kanlı bandaja kaydı. ''Ve Çilli'yi istiyorum.''

''Riva'dan mı söz ediyorsun?'' diyerek tek kaşını havaya kaldırdı; karşısında öfke dolu bir Albert Ruttledge varken bu kadar sakin durabilmesi bedenimi onu boynundan kavrayarak duvara yapıştırma isteğiyle doldurmuştu.

''Her ne boksa!'' diye kükredim.

''Albert, biliyorsun ki sana borcumdan daha fazlasını verdim,'' diye geveledi ağzının içinde. Göz devirip dişlerimin arasından bir küfür savurarak sırt çantamın içinden cüzdanı çıkarıp tezgahın üzerine bir topar para bıraktım.

''Şimdi kıçını kaldır ve odamı hazırla,'' Damien paramı aldıktan sonra hızla yerinden kalkarak merdivenleri inmeye başladı. Aşağı kata ulaştığımda ellerimi cebime sokarak çevreyi inceledim.

''Albert'a bir kadeh tekila tonik doldur, Franco,'' diye seslendi koridora girmeden hemen önce. Etraf birkaç pis kokulu herif dışında boş gibiydi. Bar tezgahının önündeki tabureyi çekerek oturduğumda önüme bir kadeh tekila tonik bırakıldı. Kadehi kavrayıp hızla başıma diktim.

''Odan hazır!'' diye seslendi Damien. Kadehi sertçe tezgaha bıraktıktan sonra ellerimi tekrar cebime sokarak koridordan içeri girip ilerlemeye başladım.

''Demek beni arzuluyorsun, Albert,'' tahrik edici sesini tam arkamdan duyar duymaz omzumun üstünden Çilli'ye doğru dönerek sırıttım.

''Oh, merhaba, Çilli,'' deyip sahte bir gülümseme yerleştirdim suratıma. ''Ben de seni gördüğüm için çok memnun oldum.''

Kıkırdayarak beni yakamdan kavradı ve bordo renk perdeyle kapatılmış odaya doğru çekiştirdi. Onu hızla kalçasından kavradım ve sırt çantamı yatağa doğru fırlatarak bedenini duvara yapıştırdım. ''Burada olduğuna göre,'' diye inledi dokunuşlarımın altında. ''Şu Fransız tarafından fena reddedilmiş olmalısın?'' Başımı kadının boynuna gömdüğümde boğuk bir sesle inledi.

''Onun hakkında tek bir kelime etme,'' diye tısladım suratına boynuna bıraktığım ısırıktan hemen sonra. Onu ensesinden kavrayarak dar pantolonumu aşağı indirip baksırımı sıyırdım. Beklemeden hızla içine girdiğimde seslice inledi ve beni onaylarcasına başını salladı.

🥀Zehirli Sarmaşık ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin