X

1.1K 23 3
                                    

İnleyerek gözlerimi açtığımda başımın içinde bir ton yük olduğu hissine kapılarak uzun parmaklarımı şakaklarıma götürüp ovuşturdum. Hangi cehennemdeydim de bu baş ağrısını çekiyordum? Kaşlarımı çatarak dirseğimin üzerinde doğrulduğumda ilgimi çeken ilk şey sağ elimi kavrayan beyaz bandaj oldu. Ivy, ben uyurken odama izinsizce girip yatağımın ucuna oturmuş ve elime pansuman yapmıştı. Ona gidip uyumasını söylemiştim ve sözlerim yine bir kulağından girip öbüründen çıkmıştı. Bana iyi davranmasına gerek yoktu!

Bu beni çıldırtıyordu. Neden bana iyi davranmaya çalışıyordu? Ben hırsızdım, katildim, aşağılık herifin tekiydim. Tanrı aşkına, burada oturup ne kadar berbat biri olduğum hakkında konuşmayacaktım. Ama anlamıyordum. Onun da diğerleri gibi canını yakmıştım; tıpkı her zaman yaptığı gibi benden uzak kalması gerekirken neden şimdi bu hastalıklı iyiliği bana layık görmüştü? Acaba kendini öldürmeyi falan mı düşünüyordu? Bavulunu toplayıp kaçma girişiminde bulunmamıştı da bunu kendi kafamda ben mi kurgulamıştım?

Kendi kendime soru sormaktan nefret ediyordum. Tamamen aptallıktı! Ne olmuştu da kendime soru sorar hale gelmiştim ben? Göz devirerek hızla yerimde doğrulup odanın kapısına doğru ilerledim. Kapının tokmağını çevirip açtığımda karşıma çıkan şeyin kapı kenarında yatan bir Ivy olmasını beklemiyordum. Beni delirtiyordu. Nesi vardı da kapımın kenarında uyuya kalmıştı? Siktir, şunu kesmeliyim.

Onu ayağımla dürttüğümde tıpkı bir kedi gibi mırladı. Tek kaşımı kaldırarak bir kez daha dürttüm. Gözlerini açtığında ilk başta parmağıyla gözlerini ovaladı, ardından bana baktı. ''Ah,'' diye mırıldandı bir an sonra. ''Ben... özür dilerim,'' yerinden hızla kalkmaya çalıştığında bir an için düşecek gibi olurken onu tuttum. Özrünü kabul edercesine başımı belli belirsiz salladım.

''Üstünü değiştirdikten sonra aşağıya gel, Ivy,'' diye ağzımın içinde geveleyerek merdiven basamaklarını inmeye başladım. Aşağıya indiğimde mutfağa girdim ve tezgaha bir kase çıkarıp krep için hazırlıkları yapmaya başladım.

Kreplerin pişmesini beklerken Ivy'nin mutfağa girdiğini işittim. Muhtemelen şuanda mutfak kapısının eşiğinde şaşkınlıkla sırtımı inceliyordu. ''Kendine bir tabure çek ve otur, Ivy,'' diye mırıldandım kreplerle ilgilendirken. Bir taburenin zeminde sürterek çıkardığı sesi işittiğimde istemeden güldüm. Krepleri tabaklara koyarak tek ayağımın üstünde arkama doğru döndüm.

''Yemek pişirebildiğini bilmiyordum,'' diye mırıldandı şaşkınlıkla. Ona benim hakkımda çoğu şeyi bilmediğini söylemek yerine sırıtmakla yetindim.

''Övünmek gibi olmasın ama,'' diyerek sahte bir gülümsemeyle tabağını önüne bıraktım. ''Bu işte bayağı iyiyimdir.''

Dudaklarının kenarında oluşan gülümsemeyi muhtemelen hala kanımda gezinen kokainden dolayı gördüğümü varsaydım. Ona tecavüz eden pisliğin tekiydim ben! Şuanda böbürlenmeme sinirlenip göz devirmesi gerekiyordu, ki böylece ben de ona bana bir daha göz devirmemesi hakkında bağırabilirdim. Bana böyle iyi davranması sinir bozucuydu. Ondan iyilik perisine dönüşmesini asla istememiştim. Beni bu şekilde manipüle etmeye mi çalışıyordu?

''Eee,'' diye geveledim ağzımda, bir yandan krepi çiğnerken. ''Hala neden bu kadar takık bir şekilde bir fahişenin peşinde olduğumu merak ediyor musun, Ivy?''

Ona beni daha iyi tanıması hakkında birkaç detay verebilecek kadar güveniyordum. En azından yapacağı en küçük hatada başına neler gelebileceğinin farkındaydı artık. Ağzında çiğnediği lokmasını zorlukla yuttuktan sonra bakışlarını gözlerimin içine dikti. En çok da nasıl olup da bir katilin gözlerine bu kadar kolay bakabildiğine sinirleniyordum. Tek kaşımı beklentiyle havaya kaldırdığımda uzun parmaklarımı tezgahın üzerinde birkaç defa tıkırdattım. ''Ben... bunun için seni zorlamak istemem,'' diye söylendi kısık sesle, sanki kendisinin bile söylediklerini duymaması gerekiyormuş gibi. Göz devirdim ve böldüğüm krep lokmasını ağzıma attım.

''Sadece on altı yaşındayken babamı annemi bir fahişeyle aldatırken yatak odasında bastım,'' dedim ruhsuz bir sesle, sanki ezberlemişcesine hızlıca. ''Ona karşı öyle nefretle dolmuştum ki bir gün çalışma odasında bir şeyler yazarken arkadaşımdan ödünç aldığım silahla onu kafasından vurmak için hiç tereddüt etmedim, Ivy.'' Bir yandan beni dinlerken krepi çatala geçirip ağzına attı. Muhtemelen bir psikolog olarak kendi kendine ruh sağlığımın ne kadar düşük olduğunu falan çözmeye çalışıyordu. ''Öfke ve nefret doluydum,'' diyerek zorlukla gülümsedim. ''Çünkü herkes tarafından yüz üstü bırakılmıştım.''

''Ben... üzgünüm,'' diye mırıldandı, sanki onun üzgün olması bir halta yarayacakmış gibi.

''Değilsin. Muhtemelen bana acıyorsundur,'' deyip başımı belli belirsiz iki yana salladım. Bir psikoloğun hakkımda üzgün olduğunu duymak isteyeceğim son şeydi. "İşin gereği, delinin teki olarak görüyorsundur." 

''Hayır hayır, bunu kesinlikle yapmıyor-

''Sus,'' diyerek sözünü kestim. ''Sadece beni dinle,'' boğazımı temizledim. Onun üzgün ya da kırgın olması umurumda değildi. ''Tam bir buçuk sene ıslah evinde kaldım. Tam o sırada öz annenin hakkına şikayet davası açtığını öğrenmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun, Ivy?'' Öfkeyle kaşlarımı çatarken, kendime hakim olmak için derin bir nefes aldım. ''O, bir sürtük gibi babamı öldürdüğüm için hakkıma şikayet davası açtı. Tutulduğum sorguda ruh sağlığımın bozuk olduğu teşhis edildi ve o lanet klinikteki sikik ruh hastalarının arasında aylarca tedavi altında tutuldum.'' Tüm nefretimi Ivy'e kusmamak için kendime hakim olmaya çalıştım ve elimde tuttuğum çatalı sertçe tabağın içine bıraktım. Ellerimi ensemde birleştirerek bir süre sessizce tavanı izledim. ''Ben deli falan değildim,'' diye mırıldandım boğuk sesimle. ''Hiçbir zaman olmadım. Ben nefret doluyum. Evden ayrılıp Glasgow'a gitmek için Edinburgh'dan ayrılmadan önce Steve'in çekmecesinde birkaç zarf bulmuştum. Onlardan birini ilk defa İngiltere'ye geldiğimde açıp okudum.'' Gözlerimi kapatarak baş ağrımı dindirmeye çalıştım. Klişelerden tiksinen birine göre fazla klişe bir geçmişim vardı, ki bu sadece biraz daha bok gibi hissetmeme neden oluyordu. Gözlerimi yavaşça araladığımda her şeyin tek parça olduğunu görerek rahat bir nefes verdim. ''Şimdi bilmen gerekenden fazlasını biliyorsun,'' diyerek hızla tabureden inip ayağa kalktım. ''Ve eğer hala def olmamı istiyorsan bunu kendi başıma da halledebilirim.'' Neden bu manyak psikologun yanında durmaya devam etmek zorunda gibi hissediyordum ki? Bekaretini almış olmam onu kendime mühürlememe sebep olacak değildi. Harbiden, ne yapıyordum ben? Ona ihtiyacım yoktu.

Mutfak kapısına doğru ilerlerken Ivy'nin seslenişini işittim. ''Albert.'' Omzumun üstünden kaşlarımı beklentiyle havaya kaldırarak ona doğru döndüm. ''G-gitmene gerek yok. Kalabilirsin. Sana yardımcı olmak istiyorum.''

🥀Zehirli Sarmaşık ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin