XXIII

836 24 1
                                    

On altı yaşındayken yüz hatlarını beynime kazıdığım kadından eser kalmamış gibiydi. Koyu kahverengi saçları sarının en iğrenç tonuna boyalıydı. Mavi gözlerinin altı çökmüştü. Kaç yaşındaydı? Kırk üç ya da belki kırk dört. Saçlarını sıkı bir topuz halinde toplamıştı, üzerinde ince ve ipek gibi pahalı bir kumaştan bordo bir elbise vardı. Yılların değiştirmediği tek şey hala rezil bir fahişe gibi görünüyor olmasıydı. Muhtemelen bu büyük malikanenin alt katına tutsak ettiği hizmetçileri vardı ve onlara zorla kendini becertiyordu.

Yüzümdeki tiksinti dolu ifadeyi saklamaya çalıştım. Suratına tükürmemek için kendimi zorluyordum. ''Nadeen,'' diye yavaşça ismini telaffuz ettim. ''Lefebvre.''

"İsmimi unutmayışın yüreğimi okşadı, Küçük Ruttledge,'' dedi gülümseyerek, hemen ardından elindeki çay kupasını önünde duran sehpaya yavaşça bıraktı. Düşündüğümün aksine İngilizce'yi buranın yerlisi kadar akıcı konuşmasına rağmen tıpkı Ivy'ninki gibi gırtlaktan çıkan, kalın bir aksanı vardı. ''Otur, lütfen.''

Ses tonu -aksanından bağımsız bir şekilde- fazla rahatsız ediciydi. İğneleyici konuşmaları onu duvara yapıştırmak istememe neden oluyordu. Yavaş adımlarla tam karşısındaki dore rengi tek kişilik koltuğa oturdum ve sahte bir gülümsemeyle ona döndüm.

''Nadeen, öncelikle şunu söylemeliyim ki bizi evine kabul etmen oldukça şaşırtıcı bir davranıştı. Ne de olsa babamın metresiydin.''

Dudaklarını büzdü. ''Bu çok yanlış bir tabir, Küçük Ruttledge. Onun metresi değildim, onun sevgilisiydim,'' diyerek başını birkaç defa iki yana salladı, sonra Ivy'e döndü, "comme vous deux.*" Ivy sadece dudağını ısırmakla yetindi. Bir kez daha bana 'Küçük Ruttledge' diye hitap ederse kafasını uçuracaktım doğrusu. Bacaklarımın arasındaki Küçük Ruttledge'la tanışmak istiyor olsa gerekti. Öte yandan, söyledikleriyle uğraşıp vaktimi yemeyecektim. 

Bakışlarım bir süreliğine Nadeen kaltağının yanında oturan Ivy'e doğru kayıp tekrar Nadeen'nin mavi gözleriyle buluştu. ''Sanırım neden burada olduğumuzu merak ediyorsun,'' diyerek sessizliği bozdum sakinleşmeye çalışırken. 

''Aslında sebebini görmek pek de zor değil. Bugünü bekliyordum,'' dedi gülümseyerek, hemen ardından sehpaya bıraktığı çay kupasını dudaklarına doğru götürdü ve bir yudum aldı. ''Ama seni tatmin edecekse sorabilirim.''

Dişlerimi gıcırdattım. Sakin kal, Ruttledge. Hafifçe gülümsemeye çalıştım. ''Eşinin öldüğünü duydum.''

Nadeen bir süre düşünür gibi oldu; yüzünün bir an için solduğunu düşünecektim ancak hemen ardından tembelce gülümsedi. ''Yeni olmuyor, üzerinden tam dört buçuk yıl geçti. Dany iyi bir adamdı,'' diye söylendi sessizce. ''Yoksa onun hakkında bilmek istediğin bir şey mi var?''

Omuz silktim. ''Hayır, pek sayılmaz. Huzur içinde yatsın.'' Kemiklerinin sızladığına emindim.

''Amen,'' diye mırıldandığında ellerimi birbirine çarparak bu melankolik havadan kurtulmaya çalıştım. Bu kadar sessizlik yeterliydi.

''Bana kendinden bahset, Nadeen. Steve'in hayatına nasıl girdiğinden,'' diye devam ettim düz bir ses tonuyla.

Bir süre duraksadı. Kaşlarını çattı, aklına bir şeyler gelmiş gibiydi. ''Fransa'da doğan yetim bir çocuktum. Büyüdüğümde ise hayatım zengin iş adamlarının elinden değersiz bir eşya gibi dolaşarak geçmeye başladı ve kendimi bir kış günü tanımadığım bir ülkede, içerisinin daima alkol koktuğu, o iğrenç uyuşturucu deposunda buluverdim. Bizi bilincimiz kaybolana kadar zehirliyorlar ve müşterilerin karşısına o halde çıkarıyorlardı. Müşteriler özel olarak bizlerin içinden birini seçerdi ve sonra kırmızı odaya girmek zorunda kalırdık.'' Çay kupasını dudaklarına götürdü ve son bir kez yudum alarak kupayı sehpaya geri bıraktı, hemen ardından düşünceli bir şekilde yerinden kalktı. Büyük salonun içinde dev cama doğru ilerlemeye başladı. ''Onlara her zaman bana dokunmamaları için yalvarırdım,'' diye devam etti kısık bir sesle, sanırım ağlıyordu ya da hıçkırıyordu. ''Ama onlar bana dokunmaya devam ederdi, bana zorla defalarca sahip olurlardı. Bir gece tıpkı diğer günlerde olduğu gibi, uyuşturulmuş bedenimle o kirli platformda beklerken baban içeri girdi ve beni seçti. Birlikte kırmızı odaya geçtik, bana diğerlerinden farklı bir soru sordu. Adımı öğrenmek istedi. Hikayemi merak etti. Benimle birlikte olmadı, ne kadar iyi oral seks yaptığımı ya da hangi pozisyondan daha çok hoşlandığımı merak etmedi; onun yerine benimle sohbet etti,'' sessizce burnunu çekti. ''Haftanın bir günü dışarı çıkma iznim vardı. Birlikte yemek yemeye giderdik, bana bir gün istediğim gibi dışarı çıkabilecek kadar özgür olacağımı söylerdi. O gece onunla kendi evinde birlikte oldum. İkimiz de alkollüydük ve libidoma hakim olamıyordum. Sonra odaya Küçük Ruttledge girdi ve her şeyi gördü,'' omzunun üstünden bir anlığına arkasına döndü ve hafifçe gülümsedi. Gülümsemesinin ardında saklanan iğrenç kaltağın boynunu kırmak istedim. Bana bir kez daha bu sikik lakapla hitap etmemeliydi. ''O geceye kadar bir ailesi olduğundan bile bahsetmemişti. Gerçi hoş, bilseydim bile Steve'e vazgeçilmez bir şekilde aşık olmuştum,'' güldü. ''Mektuplarıma yanıt vermeyi bırakmıştı çünkü anneni boşamak için dava işlemlerine başlayacaktı ve bu süreç içinde ilişkimizin bilinmemesi gerekiyordu; aptal kafam, bunu biraz geç anlamıştı," tekrar güldü, "Kanserdim. Bana tedavim için para yolladı ve kaçmamı söyledi fakat daha sonra ondan hiç haber alamadım çünkü Küçük Ruttledge babasının katili oldu," omzunun üzerinden bana döndü ve bıyık altından gülümsedi, ardından da omuz silkti, "yasak aşklar her zaman favorim-

🥀Zehirli Sarmaşık ⚥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin