Hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz.
Karşımıza çıkan etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır. Ya bizi bir yerlere götürürler ya da bize bir şeyler öğretirler.
Ömrümüz tesadüflerin verdiği malzemelerle yapılır.
'Tesadüf tesadüfi düzeltir'.
Der Victor HugoUçurumun kenarında tesadüfen tanıştığım yabancıyla şimdi tekrar tesadüfen karşılaşmıştım.
Gerçekten bir tesadüf müydü peki?Usulca elini uzattı orman gözlü adam.
"Merhaba. "
Elimi kaldırıp elini sıktım.
Eli sıcacıktı tıpkı sesi gibi...
İri eli arasında elim küçücük kalmıştı.
Titrek bir şekilde konuştum."Merhaba."
En iyisi tanımamazlıktan gelmekti.
Elimi avucundan kurtardım.
Nevra konuşmaya başladı."Gülperi bu Merih. Bu ailenin bir parçası".
Anladığımı belirtmek için kafamı saladım. Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde hala bana baktığını gördüm. Yeşil harelerinin içinde güneş doğdu.
Gözlerinde hiç solmayan pırıltıyla baktı. Güneşin ışıltıları gözlerimi kör etti.
Peki neden bana adım Umut demişti?
Nevra neden hiç bahsetmişti ondan?"Hadi sofraya geçelim."
Orhan amcanın sesi ile herkes yemek masasına yöneldi. Masanın başına Orhan bey oturdu. Benim karşıma yabancı onun yanına ise Nevra oturdu. Benim yanıma da Ali geçti. Bakışlarımı kaçırıp masa örtüsünde dolaştırdım.
Gergindim. Dakikalar önce tanımadığım bir insanla yemek yeme endişesi içerisindeyken şimdi de aylar önce karşılaştığım adamdan dolayı nasıl davranmam gerektiğini bilmediğim için endişeliydim.Nevra mutfağa seslendi.
"Hatice abla yemekleri getirebilir misin? "
Hatice abla bir yıldır Nevranın evinde çalışıyordu.
Kırk yaşlarında kısa boylu, buğday tenli, siyah saçlı ve küçük kahverengi gözleri olan bir kadındı. İki kızı vardı: Büyük kızının adı Leyla, küçük kızının adı ise Beyzaydı. Leyla annesinin kopyası gibiydi ama Beyza annesi ve ablasına göre daha beyaz tenli ve uzun boyluydu. Yine aynı şekilde ablası ve annesinin aksine dolgun dudakları ve uzun bir burnu vardı ama yüzüne çok yakışıyordu.
İkisi birlikte annesi ile burda çalışıyordu.Kaza olmadan üç ay önce Nevra ile görüntülü konuşmuştuk o sıra da Hatice abla ve kızlarıyla tanışmıştık.
Hatice ablanın eşi ise trafik kazasında vefat etmişti. Yirmi üç yaşında iki kızı ile bu dünya da tek başına kalmasına rağmen pes etmemiş ayakta dimdik durmuştu. O da bir savaşçıydı. Kimseye muhtaç kalmayan bir savaşçı."Hoş geldin Gülperi yavrum."
Kocaman gülümseyip karşımda duran Hatice ablaya baktım."Hoşbuldum Hatice abla. "
Yemekleri doldurup aynı zamanda benimle konuşuyordu.
Kasemi doldurması için ona uzattım."Nasılsın iyi misin? "
"İyiyim Hatice abla sen nasılsın, kızlar nasıl? "
Derin bir nefes aldı ve doldurduğu kaseyi bana uzattı.
"İyiyim, o iki cadıysa ne yapsın beni delirtiyorlar."
Küçük bir kıkırtı çıktı dudaklarımdan.
Beyza on dokuz yaşındaydı. Leyla ise yirmi bir. Ne mutlu ki onlara içinde ki çocuğu hala kaybetmemişlerdi. Annesini delirtiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUT IŞIĞI
Non-FictionGülperi 22 yaşında İstanbul da yaşayan, babası tarafından zorbalığa uğrayan bir kadındır. Bir gün babasına baş kaldırır, her şeyi geri de bırakır ve kendini Ankara da bulur. Ankara da yolu Umut Merih ile kesişir, bambaşka biri olur kaderini tekrar...