17.BÖLÜM

168 35 33
                                    

Telefonumun bilindik alarm sesi kulaklarımı doldurduğunda yapışık olan göz kapaklarımı zorlukla araladım.
Gün ışıkları kapalı olan perdeye rağmen odama sızmıştı.
Elimi zorlukla kaldırıp komidin'in üzerinde çalan telefonuma götürüp aldım ve alarmı kapattım.

Kısık gözlerimin hedefi saat olduğunda hızlıca yatağımdan kalkıp lavaboya doğru adımladım.
Lavaboya girdiğimde aynaya bakmadan hızlıca musluğu açıp soğuk su kütlesini yüzüme çarptım. Aynı işlemi bir kaç defa daha gerçekleştirdiğimde musluğu kapatıp, diş fırçasını elime aldım.
Üzerine diş macununu sıktıktan sonra dişlerimi fırçalamaya başladım.

İki dakika sonra fırçalama işlemi bittiğinde suyu açtım, ağzımı çarkalayıp geri kapattım.
Fırça ve macunu tekrar yerine koyup havluyla ağzımı ve yüzümü kuruttum.
Havluyu tekrar yerine astığımda arkamı dönüp lavabodan uzaklaşıp odama doğru yol aldım.
Kıyafet dolabının önünde durduğumda kapaklarını açıp kıyafetlere göz attım.
Ankarada bugün keskin bir soğuk vardı.
Havalar gün geçtikçe daha da kötü oluyordu.

Kalın beyaz boğazlı kazağımı ve buz mavisi dar kotumu dolaptan çıkarıp yatağımın üzerine koydum.
Dolabımın kapaklarını kapatıp üzerimdeki eşofman takımından kurtuldum, indirdiğim kıyafetlerimi hızlıca üzerime geçirdim.
Soyduğum takımı katlayıp dolabımın içine yerleştirdim.

Yerimde doğrulup telefonumu elime aldım.
Ekranda beliren mesaj bildirimini görmemle heyecanla şifreyi girip mesajı açtım.

Gönderen:Umut

'Günaydın Mavi, bugün birlikte öğle yemeği yiyelim mi? '

Yeşil baloncuğun içinde yazan satırlarla gülümsedim.
Ankaradan dönmememizin üzerinden iki gün geçmişti.
İki gündür sadece telefonda görüşebiliyorduk.

İşleri fazlasıyla yoğundu, sadece kendisinin de değil Ali'nin işleriyle de uğraşıyordu.
Birçok kez gelmeye çalışmış buluşmak istemişti ama ben meşgul eder, işini aksatırım diye reddetmiştim.

Fakat bıçak kemiğe dayanmıştı, fazlasıyla özlem yüklüydüm. Gözlerim her an onu arıyordu, iki gün bana iki asır gibi geliyordu.

Yokluğuyla aylarca kalabilen ben artık günleri aşamıyordum. Yakında günler de az gelecek yerini saatlere bırakacaktı.
Biliyordum, hissediyordum. İçime ilmek ilmek işlendiğini hissediyordum.

İnce parmaklarım tuşların üzerinde gezindi.

Gönderilen: Umut

'Günaydın orman gözlü adam, olur yiyelim.'

Telefonumu göğsüme yaslayıp cevabı beklemeye koyuldum.
İyice liseli aşıklar gibi olmuştum.

Bildirim sesini duyduğumda atik bir hareketle mesajı açtım.

Gönderen: Umut

'Çıkmadan önce bana haber ver güzelim. Seni almaya gelirim.'

Gönderilen: Umut

'Olur haber veririm.'

Telefonumu yatağın üzerine bıraktığımda derin bir soluk alıp makyaj masama oturdum.

Gözlerim aynadaki yansımamda takılı kaldığında hayatın mucizesine bir kez daha şaşırdım.
Yüreğini yakan felaketler varsa yangınını söndürecek mucizeler de vardır elbet.
Olmuştu. Mucizeler karşıma çıkmıştı.
Bunun en büyüğü ise aşk idi.
Aşk, bir mucizedir.
Bir tane mucize ise benim hayatımı baştan yazmıştı.
Umudun olduğu yerde; mucizeler çiçek açar.
Onun olduğu yerde aşk çiçeği etrafımı sarar, günden güne büyürdü.
Buradaki mucize ise aşkıydı.

UMUT IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin