Bölüm 5: Karşılaşma

473 25 59
                                    

Bölüm Parçası: İrem Candar - Göğe bakalım (Spotify'da Gölgedeki Papatya adlı çalma listesinde tüm şarkılar mevcut)

+ Kendime ait birkaç listeyi daha paylaştım

Ne çok acı var.

-Cahit Zarifoğlu

Tan ağarmıştı. Güneş yeniden gökyüzünü hakimiyeti altına almaya çalışıyordu ama pusuda bekleyen yağmur bulutlarının farkında değildi. Yenilgisinin nedeni dikkatsizliği olacaktı. Zaten yaşadığımız olumsuzlukların çoğunu dikkatsizliğimiz yüzünden yaşardık. Dikkat genellikle geri plana atılsa da önemli bir kavramdı.

Bir süredir kar yağmadığı için ağaçların renkli yapraklarını seyredebiliyordum.

Her yaprak bir ruhu temsil ediyordu ve en çok yaprak insanların o çok sevdiği baharlarda dökülüyordu. Bu da gerçekten gülünesi bir ironiydi.

İnsanın içinde dökülmeye başlamış olan yapraklar bu durumun bir ileri seviyesiydi. Ağaçlar dökülen yapraklarının yerini doldurabiliyorken insanın dökülen yapraklarının boşluğu her zaman boşluk olarak kalıyordu. Geride dökülecek yaprak kalmamasına da ölüm deniyordu.

Yine beylik sözler söylemeye başlamıştım. İnsan üzgün hissettiğinde bu sözleri söylemeden edemiyordu. Bu da maalesef ki insan olduğumun ucuz bir göstergesiydi.

İnsan insandan nefret etmiş de, insanlıktan çıkabilmiş mi sanki?

Çıkamıyordu. Baş kaldırmayı seviyor olsak da reddedemediğimiz gerçekler karşısında boynumuz kıldan inceydi.

Herkes hayatında bir kere bile olsa aykırılığı tadardı. Çünkü kendi değerlerimizin dışındaki olaylara kafa tutmak insanın hoşuna giderdi. Kendini güçlü hissetmesini sağlardı. Güç istisnasız her bireyin zayıf noktalarının başında geliyordu. Aldatıyordu, aldanıyorduk.

Küçük kız beni bugün için kandırabilmişti. Okula hazırlanıyor olmam buz dağının görünen kısmıydı. Akman surlarını aştıktan sonra dün karşılaştığımız yerde siyahlıyı bekleyip peşine takılacaktım. Şanslıysam bugün onu yeniden görebilirdim ve onu yeniden görebilme ihtimalim bile içimdeki koru alevlendirebiliyordu.

Seçtiğim giysilerimi üzerime geçirdiğimde aynaya bakma gereksinimi duymadan kapının yanındaki sırt çantamı alıp dışarı çıkmıştım. Artık her bir santimini ezbere bildiğim bu evde hareket etmek bana sonuna ulaşabildiğim büyük bir labirentin içindeymişim hissini veriyordu.

Bu defa dışarıya çıkarken kapıdaki görevliler sıkıntı çıkarmadan geçmeme izin vermişti. Bu da benim işime gelmişti.

Başımı gökyüzüne doğru kaldırdığımda dudaklarımı bükmüştüm. Güneş yenilmişti. Sonu en başından belli olan bu savaşın galibi bulutlar olmuştu. Gri rengin ağır bastığı gökyüzü, güneşin en ufak bir parıltısına dahi kendini kapatmıştı. Bu onun şanlı zaferiydi. Başımı eğip gözlerimi yeniden yolun ilerisine çevirdiğimde, bu defa havayı derince solumuştum. Bu koku güzeldi. Bu koku Kasım ayının kasvetinin iliklerime kadar işlemesini sağlıyordu. Geçmiş doğum günümün getirdiği kaybımı hatırlatıyor, bir kere daha insanların hayatımızda kalıcı olmadığını gösteriyordu.

Bu yüzden herkesi tanıyıp, kimseye alışmamamız gerekiyordu.

Aklımın dağınıklığını bir müddet için toplayıp tekrardan burada bekleme amacıma dönmüştüm.

Karşılaştığımız yerin yanındaki ağaçlı alanda beklemeye başladığımda içten içe büyük bir örümcek ile karşılaşmamayı diliyordum. Çocukken yaşadığım bir olay yüzünden örümcekler ile aram hiçbir zaman iyi olmamıştı. Sanırım sevdiğim tek örümcek Peter Parker'dı.

Gölgedeki PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin