Sabahın erken saatlerinde Eren, telefonundan gelen mesaj sesiyle irkildi.Zehra: Günaydın :)
Eren, uykusunun arasında, yarım açık gözleriyle okuduğu bu mesajla kendine gelmişti. Belki mehter takımı başına gelse, 2 saat bangır bangır bağırsalar bu kadar çabuk ayılamazdı. Yatağına dik vaziyette oturdu. Gülümseyerek baktı Zehra'sının attığı ilk mesaja.
Bu zamana kadar aldığı en iyi "günaydın"dı belki de. Fazla zaman geçirmeden ( burada parantez açıyorum, zirâ 2 dakika atılan mesaja sevindi, 3 dakika ne yazsam diye düşündü) o da "günaydıın" yazdı.
Aslında mesajlaşmayı pek sevmezdi Eren. Nedendir bilinmez telefonla konuşmak ona daha samimi gelirdi. Mesaj yazarken asıl içinden geçenleri anlatamadığını düşünürdü. Sonuçta günaydın mesajını gördüğü anda ki heyecanını, Zehra nasıl bir mesajla anlayabilirdi ki?
Böyle düşünüp dururken aramamak ayıp olurdu ya hani, bastı arama tuşuna. İlk çalışta açtı Zehra.
- Tekrar günaydıın, dedi Zehra.
- Çok erken uyanmamışmısın sence de? Saat sabahın 7 si ve biz seninle dün gece 1' e kadar konuştuk. Nasıl uyandın?
Zehra hafif güldü ve cevap verdi;
- Bilmiyorum, kendimi bildim bileli böyle bir huyum var. Akşam kaçta yatarsam yatayım, sabah istediğim saatte uyanabiliriyorum. Hem bugün 7.30 da başlayacak mesai. Ama tabii bir de yine gece nöbetine kalacağım.
- Daha ne kadar devam edecek böyle Zehra? Benim yüzümden kalbinin kırılmasını istemiyorum. Hiç olur yanı yok mu? Ben konuşsam gelip, yardımım dokunur bel...
- Kaç kere konuştum ben Eren. Olsaydı çoktan aramız düzelmişti. Ben de çok ayrı bir yeri var babamın. Bu yüzdendir ki kıramıyorum, bir şey söyleyemiyorum ona.
- Tamam peki, dediğin gibi olsun. Akışına bırakalım o zaman. Nöbette tekrar gelebilir miyim yanına? Konuşuruz biraz?
- Olur tabii. Benim içinde iyi oluyor, demiştim ya iyi geliyorsun.
Zehra'nın son dediği kelimeden sonra ikiside bir süre konuşamadılar. Eren, belkide hayatında ilk defa böyle garip hissetmişti kendini; kalbi sanki çıkacakmış gibi hızla çarpıyor, sıcak basıyordu. Yüzünde ufak bir sırıtış vardı konuştuklarından beri. Bu yüzdendir ki yanakları ağrımıştı gülümsemekten.
Zehra ise bir anda ağzından çıkıveren kelimenin içini açıyordu. Gerçekten böyle hissettiği için söylemişti, hastanede de aynı şekilde... Eren'in yanında, yakınında olması güç veriyordu her anlamda... Zehra bunları düşünürken aklına hala açık olan telefon geldi;
- Konuşmayacak mısın?
- Ee, evet saat kaçta geleyim ben?
- Akşam 8' den sonra çok iyi olur benim için.
- Tamam o zaman 20.01 de ordayım. Çok yorma kendini.
- Olur olur yormam. Görüşürüz.
- Akşam görüşürüz.
Zehra bu konuşmanın ardından hastane yolunu tutmuştu bile. Yine yorucu bir gün onu bekliyordu. Ama kafasına takmıyordu bunu, nasıl olsa günün sonunda Eren'le konuşmak vardı.
Beklemek güzeldi, beklediğin değiyorsa. Beklemek güzeldi, sonu kavuşmaya varıyorsa...
Zehra' da işler gayet iyiyken, evinde pek de aynı sayılmazdı... Zehra'nın annesi Ayşe Hanım, artık çok dolmuş ve Salih Bey'i uyarıyordu;
- Zehra'yı korumak, kollamak istemeni anlıyorum. Ama iş hiç tanımadığı, istemediği birini aklına sokmaya kadar giderse ben de burada dur demek zorundayım. Neden mutsuz olmasını sağlıyorsun ki. Bak bende Eren'i uygun bulmuştum. Şirin'le aralarında kuzen ilişkisinden başka hiç bir şey yok, Eren kadar da düzgün birini bu devirde zor bulursun. Hazır Zehra'nında Eren'inde gönlü varken bırak gençleri, istedikleri gibi yaşasınlar bu hayatı. Haftalardır konuşmuyorsunuz, o da haftalardır başkalarının nöbetlerini alıp gece eve gelmiyor, hastanede kalıyor. Sen böyle yapmaya devam ettikçe ikinizde mutsuz mutsuz oturursunuz. Onu kırmak istemediğini biliyorum ama böyle yaparak daha çok kırıyorsun. Ben diyorum ki bu akşam git hastaneye konuş onunla. Eren'le ilgili de önyargılarından kurtul lütfen...
- Peki hanım peki, gidip konuşacağım, ama hemen "bu iş oldu" diye düşünmeyin. Eren'le de tekrar oturup konuşmam lazım...
Bu arada Şirin neden sessiz sedasız bu aralar demeyin. Mert'i sosyal medyada aramakla meşgul kendisi... Her hangi bir sitede bulduğunda ise didik didik etmeden bırakmadığı için 2 saattir bilgisayar başında oturuyor. Tam gizli dedektif olacak kızmış ama...
Tekrar Zehra'ya gelecek olursak; hasta odalarına girip çıkıyor, gülümseye gülümseye kontrolleri yapıyordu. Hatta bir keresinde kolu alçılı bir kadına gülümseyip, gözleri dalarken yakalamıştı kendini. "İnsan çok sevince yeri geliyor sargı bezi bile tatlı görünüyor demek ki" deyip bıraktı elinden sargı bezini...
Zehra'da hal böyleyken, Salih bey akşamüstü hazırlanmış dış kapıya doğru yöneliyordu. İçerden Ayşe Hanım imalı bir şekilde sordu;
-Nereye Salih?
Salih Bey bu imayı anlamamış olacak ki gayet normal bir şekilde yanıt verdi;
- Zehra'ya...Bir gidip konuşalım bakalım, deyip kapıyı kapattı. Ayşe Hanım ise hiç yaşının hareketi olmayarak muzipçe gülümsedi;
- Taktik maktik yok bam bam bam!
Merhaba!! Diğerlerinden farklı bir bölümle karşınızdayım. İnşallah keyifle okumuşsunuzdur. Bölümle ilgili yorum yazmayı ve oy vermeyi unutmayın. Hepinize şimdiden teşekkürleer. Mutlu pazarlar🌹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp İlacım
SpiritualBen Zehra. Kayınvalidesine fobisi olan gelinlere inat, sevdiği adamın önce annesiyle tanışıp kaynaşan Zehra. Hep daha fazlasını isteyen insanlara inat, hemşire oluşuyla gurur duyan Zehra. Sürekli depresyona giren kızlara inat, güler yüzünü eksik etm...