Bölüm 25

2.4K 117 4
                                    



Son birkaç gündür evde ki durumu anlatsam anlayamazsınız, o kadar yani... Bunun tek nedeni var, geleneksel bayram temizliği. Türk kızlarının bayramda yorgunluktan yığılmasının sebebi, annelerin gerginlik kotalarının arttığı meşhur gün. Bütün eşyalar yerlerinden kaldırılır, her taraf en uç köşelere kadar temizlenir, ve tekrar aynı yere konur. Hal böyle olunca da bizim evdeki her şeyin yeri değişmiş, karışıklığın dibine vurmuştuk.Hatta karışmak ne kelime aşureden hallice olmuştuk.

İşten arta kalan zamanlarda anneme ne kadar yardım etmeye çalışsam da bu sabah uyanmamla hazırlanıp çıkmam bir oldu. Nöbetimin olduğu gün başka hiçbir işle uğraşmak istemezdim. Tabii birkaç aydır Eren'in nöbet günlerimde yanıma  gelmesi olayın daha dramatize bir hale bürünmesini engelliyordu ama son zamanlarda uğraştığı evin tasarımından vakti kalır mı, bilemiyorum. Hastaneye girmemle yoğun bir tempo başladı. İşimi severek seçmeseydim tüm bunlar bana çok ağır gelebilirdi. Arada sırada Aslı'yla konuşarak bir şekilde vakit geçiriyor, bazen de sadece işe odaklanıp suspus oluyordum. Kapıya bakıp duruyor, merakıma yenik düşüyordum. Ben böyle düşünürken Eren'den mesaj geldi. Yolda olduğunu, yanıma gelebileceği yazıyordu. Okuduktan sonra 'bekliyorum' yazıp gönderdim. Çok az bir zaman sonra kapıda onu gördüm. Bana doğru yürürken acaba sevmediğim bir yönü var mı onu düşündüm. Yanıma geldiğinde '' yoruldun mu?'' dedi. Bir şey demeden bakmaya devam edince elini yüzümün önünde salladı. 'Yoo, yoo iyiyim'' deyi gülümsedim. Ben hasta odalarına girerken o da odaların karşısındaki koltuklara oturup beni bekliyordu. Zamanında Eren'de bu odalardan birindeydi... Başlarda nefes alması güçtü ama gitgide düzelmişti. Düzenli kontrol yaptırıyor mu acaba diye düşündüm. Sonuçta sadece nöbetlerde değil, normal kontrole ayda bir gelmesi de işime gelirdi. Bu düşüncelerimden bir anlığına sıyrıldım. Sonuçta ona bir şey olmasında yanıma gelmese de olurdu. Semra Teyze burada diyalize girmeye başladıkça onu daha çok görür oldum. Kadın neredeyse etrafına neşe ışığı saçıyordu...Yaşadığı bir çok olaya rağmen hem de. Ben bu kadar pozitif bir insan değildim hemen en kötüyü düşünebiliyordum. Belki de insan bir şeyler yaşadıkça ufak olaylara mutlu olmayı öğreniyordu. Şükredecek birçok şey vardı. Bu istenin en başında ailem ve Eren vardı. Hiç ses çıkarmadan, hastaları rahatsız etmeden geliyor, canımın sıkılmaması için elinden ne geliyorsa yapıyordu.


Güneş batmış, ezan okunmuştu. Beraber bahçeye gidip bankların birine oturduk. Telefonu elinde dolaşarak biriyle konuştu. Çok sürmeden yanıma geldi ve ''en fazla birkaç dakikaya yemeğin elinde'' dedi. Dediği gibi de olmuştu; bir elimde tavuk dürüm diğer elimde ayran, Eren'in anlattıklarına gülmekle meşguldüm. Bana arkadaşlarıyla yaşadığı komik olayları anlatıp güldürüyordu. Sanırım hayatımın en eğlenceli iftarıydı, ve getirttiği dürüm efsane lezzetliydi. Yani 'bir dürüm ne kadar iyi olabilir' diyebilirsiniz, bence de öyle. Ama Eren'in yanındayken pek de fark etmiyordunuz. Eren'in yaşıt arkadaşları olduğunu öğrenmemde onunla ilgili yine hiçbir şey bilmediğimi gösteriyor, farkındayım. Ama bir tek Mehmet Ağabeyi görünce farklı arkadaşlarına kafa yormamıştım. Bana en yakın zamanda arkadaşlarıyla tanıştıracağına söz verdi. Yemeklerimizi bitirmiş içeriye geçmiştik bile. Hatalara bakmaya devam ederken hala güldüğümü fark ettim. Zaman onunla o kadar hızlı ve keyifli geçiyordu ki, bir ömür nasıl geçerdi kim bilir... Sabaha doğru Eren'de ben de iyice yorulmuş eve dönmek için çantamı hazırlıyordum. Arabasına binip eve vardık. Eve girip kendimi yatağa attım ama uyuyamadım, evet yanlış falan duymadınız uyuyamadım. Çünkü bugünü düşünüyordum. Her nöbetim böyle geçse tüm hayatımı nöbetle geçirebilirdim. Gün aydınlanırken uyuyakaldım.


Öğlene doğru uyandığımda süpürge sesi duymamla kafamı yastıktan kaldırdım. Biraz kısık gözlerle etrafa bakındığımda annemin tüm enerjisiyle temizliğe devam etiğini gördüm. Cidden bu kadın hiç yorulmuyordu. Bugün ondan kaçışımda yoktu, çünkü arefe gününden dolayı tatilim vardı. Yataktan kalkıp, odamdan çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp Nesli'nin yanına geçtim. Biraz sohbet ettikten sonra Nesli'ye bayramlık almak için dışarıya çıktık. O kıyafetine karar verirken ben de kendime göre bir şeyler bulup denedim. Nesli üzerimdekini görünce gözlerini kocaman açıp 'bunu al!' dedi. Ben de beğenmiştim zaten, ödeyip çıktık. Eve geri geldiğimizde üç günün ardından temizliğim bittiğini gördük. Annemin hiç hali kalmamıştı. Bir kaç saat sonraki iftarı Nesi'yle hazırlamaya başladık. Yemekten sonra uyuyup dinlendik.


Bayram sabahı babam ;Mehmet Ağabey ve Eren'le birlikte Bayram namazına gittiler. Biz de evde kahvaltı hazırlayıp onları bekledik. Kahvaltıdan sonra annemin de babamın da akrabaları arasında en büyük olmalarının bir dezavantajı; herkes bizde toplanmıştı...


EREN


Bayram sabahı Zehra'ların evi çok kalabalıktı. Bizde ise birkaç kişi gelip gitmişti. Binadan çocuklar zile bastığında oturduğum yerden kalkıp kapıya baktım. Aynı anda karşı kapı da açıldı. Demek ki çocuklar iki zile birden basmışlardı. Zehra çocuklara çikolata verirken donup kalmıştım. Elimde ki şeker tabağıyla çok tuhaf durduğum farkındaydım. Ama Zehra karşımdayken normal görünmem imkansızdı. Tamam, Zehra güzel bir kız, bunda hemfikiriz ama bu sefer ayrı bir güzeldi. Onu gördüğünüzde birkaç saniye ne diyeceğinizi bilemezdiniz çünkü bu sırada size gülümseyerek bakıyor olurdu. Kalbim bir süre sonra dayanamayacak diye korkuyordum ama bence Rabb'im, sen bununda üstesinden gelirsin diyerek bana Zehra'yı gönderdi... Zehra'nın gülümsemesine karşılık vermeye çalışıp hızlıca kapıyı kapattım. Yanlış anlaşılma olmasın, kapıyı yüzüne kapatmadım, sadece heyecandan ne yapacağımı şaşırdım. İçeriye annemin yanına gidip; '' biz hayırlı bir iş için karşı daireye gitmeyi çok uzatmasak mı?'' dedim. Evet, bunu dememi ben de beklemiyordum ama annemin teklifime atlayacağını hiç beklemiyordum. Resmen kadın benden istekli çıkmıştı; ''madem uzatmayalım diyorsun, kalk gidiyoruz'' dedi. Her ne kadar ben istesem de bu denli hızlı olmasını beklemiyordum. Annem kapıya doğru giderken arkasından koşar adım bir şeyler söylemeye çalışıyordum.'' anne bayramda isteme mi olur, tamam isteyelim de çikolata yok çiçek yok, anne daha haber vermedik bile, bak vallahi ya vermezlerse, bir daha hakkımız olduğunu nereden biliyors..?'' demeye kalmadan zillerine basmıştı bile. Ne yani gerçekten istiyor muyduk? Kapıyı Zehra'nın açmasıyla heyecanım ikiye katlandı. Annem bayramını kutlayıp içeriye geçince Zehra'ya öyle bir bakış attım ki, hem heyecan hem endişe, hem mutluluk hem de 'beni kurtar 'der gibiydi. Annem herkesle bayramlaştıktan sonra Ayşe Teyzeyle koyu bir sohbete girdiler. Arada da bana bakıp gülüyorlardı. O an anlamıştım;

Annem benimle oyun oynamıştı! Normal bir bayramlaşmaya bu kadar heyecanlanabilirdim gerçekten. Bir taraftan da prova olmuştu... Zehra elinde tepsiyle ve tabaklarla geldi. Az önce ki heyecandan sarmaları bir bir götürmüştüm mideye... Hayatımda yediğim en güzel sarmaydı cidden. Tabağımı silip süpürdükten sonra; ''Ayşe Teyze ellerine sağlık çok güzel olmuş'' dedim. ''Eren oğlum; afiyet olsun da vallahi ben elimi bile sürmedim, Zehra yaptı sarmayı'' demesiyle ağzımdaki sarma boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım. Annem ve Ayşe Teyze gülmeye, Zehra ise kıkırdamaya başladı ve kafasını öne eğdi. Ellerimi yıkama bahanesiyle odadan çıktım, çıkarken de Zehra'ya gelmesi için işaret edip koridora doğru yürümeye başladım. Arkamdan gelen Zehra'nın yüzüne doğru boş tabağımı uzatarak; '' Biraz daha var mı bunlardan Zehra? '' dememle gülmeye başladı Zehra, zaten bugün ayrı güzelken bir de durup durup gülmesi daha da sevimli yapıyordu onu. ''Eren bitti ya, ama ne zaman istersen yaparım yine'' dedi. '' Şimdilik bir acelesi yok, alıştırmayacaktın Zehra ,ama ilerde her akşam isterim haberin olsun. '' deyip göz kırptım.

⭐️

Uzun bölümlere alıştık sanki, sizce? Bölümle ilgili düşüncelerinizi yorumlarda bekliyor olacağım. Hepinize mutlu pazarlar, haftaya yeni bir bölümde görüşmek üzere...

⭐️

Kalp İlacımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin