ZEHRA
Pikniğin üzerinden 2 hafta geçmiş, o günden itibaren Eren'le doğru düzgün konuşamamıştık. Sanki gülünce gözlerinin içi gülen adam gitmiş, yerini sakin ve suskun birine bırakmıştı. Evlerinde mevlüt okutulmasına rağmen Eren ortalarda yoktu. İşe gitmem gerektiği için Semra Teyze'yle birkaç dakika konuştum, çıkarken Eren'in nerede olduğunu bilen tek kişi olduğunu düşündüm ve,
- Semra Teyze, Eren'i göremiyorum nerede biliyor musunuz? dedim. Biraz duraksayıp cevap verdi.
- Bu günü babasının mezarının başında geçirir hep, dertleşirler konuşurlar. Yanına git diyeceğim ama beni de istemiyor bugün, o yüzden...
- Tamam ben anladım Semra Teyze. Tekrardan başın sağ olsun.
Az önce duyduklarımdan sonra bile içim rahatlamamıştı. Yolda da sürekli onu ve ne hissedebileceğini düşündüm. Şirin'in geçen haftalarda söylediği şeylerde onu üzmüş olmalıydı. Ben olsam sakin kalamazdım o an... Gerçekten olgun biriydi bu konularda. Mesela Nesli'yle konuşurken çocukla çocuk oluyordu. Onun boyuna inmek için dizlerinin üzerinde duruyordu. Kucağından inmediğinde bile şikayet etmiyordu. Benimleyken kendimi normal Zehra olarak göremiyordum, böyle hissettiriyordu. Canım sıkkın olduğunda güldürüyor, sıkıntım olunca çözmeye çalışıyordu. Babam için kan vermesi benim için de onun için de büyük bir şeydi. Benim babamı kendi babasıymış gibi saygı gösteriyordu. Annesiyle arada şakalaşıyor buna rağmen kırmıyordu. Çoğu kez' kız Semra, ne akıllı kadınsın' dediğini duymuştum. O kadar benzemiyordu ki bu zamana kadar gördüğüm hemcinslerine.. Neyse oydu. Bu zamana kadar nasıl böyle gelebildi, işte bu soruyu hep soruyordum. Onu depremde ilk gördüğümde tüm bunların başıma geleceğinden habersizdim. Acaba hiç karşılaşmasaydık hayatım nasıl devam ederdi diye düşündüm. Eren'den bir tane daha var mıydı? Hiç zannetmiyorum.
Hastahaneye vardığımda Aslı'yla tüm bunları konuştum. Dertleştim, fikir aldım. 'İstenme mevzusu aile arasında konuşulduysa hayırlı olsun Zehra, gelin oldun gidiyorsun.' dedi. Babasının vefatının bugün olduğunu öğrenince de akşama doğru mesaj atıp yanıma çağırmamı söyledi. Biraz tereddüt etmiştim açıkçası. Sonuçta annesini bile yanında istemeyen ben konuşmak isteyince ne tepki verirdi? Yada nasıl teselli ederdim? Aslı bunları düşündüğümü duyunca 'sen onun yerinde olsan ne yapardın, o hiç yanında olduğunu göstermese daha çok üzülmez miydin, bir düşün' dedi. Bir yanım hak verse de hala tedirgindim. Bir anda telefonumu alıp aradım. Cevap vermeyeceğine kesin gözüyle baktığım için kapatmak üzereyken karşıdan sesi geldi. 'Seni çok merak ettim' diyebildim sadece, sonrası derin sessizlik. Beklemediğim anda Yanına gelebilir miyim? dedi. Tabii gel, bekliyorum, deyip kapattım. Akşama doğru kapıda göründü. Gözleri huzurlu beyazlığını yitirmiş, kıpkırmızıydı. Kendini normal göstermeye çalışıyordu ama yetersizdi çabası. Bana doğru yürürken fark ettim, eline çiçeğini amayı unutmamıştı. Bu durumda bile mi, dedim. Aklın benden başka her şeyde olması gerekirken bile mi? Kendimi o sıra suçlu hissettim. Yanıma geldiğinde ise bu düşüncelerimin hepsini unutmuştum. Başını sağa sola yavaşça sallayıp gülümsemeye çalıştı. Hemşire odasına doğru hiçbir şey konuşmadan gittik. Koltuğun birine yan yana oturduk. Ne diyebilirim diye düşünürken biraz uzaklaştı benden, neden böyle yaptı demeye kalmadan başını dizime koydu. Ne tepki vereceğimi, ne yapacağımı tamamen şaşırmıştım. Şaşkınlıktan duraksamış ellerimi indirirken o da kaldırdı başını. Elim yanağına sürttüğünde fark ettim. Panikle, ' Eren ateşin var senin' dedim ve herhangi boş bir hasta odasına girdirdim. Ben ateşini düşürmeye çalışırken hiç hareket etmedi.
Ateşi düştükten sonra' iyi misin' dedim. 'Yine nefes alırken zorlanıyorum' dedi. Aklıma piknikte söyledikleri de gelince sıkıntılarını iyi bilen bir doktorun bakması gerektiğini düşündüm. Odadan hızlıca çıkıp danışmaya sordum. Birkaç saat önce çıktığını söyleyince daha da çok endişelendim. Eren için şuan yapabileceğim pek bir şey yoktu. Ona belli etmeden ateşinin düştüğünü, mesaimin bittiğini, eve gidebileceğimizi söyledim. Zaten yorgun olan gözleri gittikçe düşüyordu. Çok geçmeden eve geldik. Semra Teyze'ye 'ateşi vardı, düşürdüm ama yinede bir sıkıntı olursa beklemeden çağır beni olur mu Semra Teyze?' deyip ben de eve geçtim. Aslı'ya her ihtimale karşı yarın öğlene kadar izin almam gerektiğini söylediğim kısa bir mesaj attım. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar karşı daireden gelecek bir hareketliliği bekliyordum. Neyse ki bir sıkıntı olmadığına kendimi inandırınca uykuya dalmıştım. Sabah uyandığımda kendimi Semra Teyzelerde buldum. Kocaman gülümseyip Eren'e bir şey olmadı galiba haber vermediniz? dedim. 'Geç içeri kızım vallahi ne desem inanmayacaksın.' deyince 50 yıldır bunu bekliyormuşum gibi daldım içeriye. Koridordan ilerleyince kapısının açık olduğunu fark ettim. Uyuduğunu görünce de odasına girmekte tereddüt edip 'ben rahatsız etmeyeyim Semra Teyze' dedim. 'Kahvaltı hazırlamıştım kızım işe hemen gitmeyeceksen gel otur beraber yiyelim' dedi bir çırpıda, cevap vermemi beklemeden de masaya geçip oturdu bana bakarak. Hem sohbet etmeye hem de yemeğe başladık. Çok geçmeden Eren, az önceki uyku halinden eser kalmayarak geldi. Saçlar düzgün taranmış, gülümseyerek bana bakıyordu. Dün onu o kadar kötü görmüştüm ki, şimdiki hali çölde susuz kalmış birinin suyu görünce ki mutluluğu gibi gelmişti. Karşıma geçip oturdu. Masaya göz gezdirdiği anda ' bu kadar güzellik yetmezmiş gibi, karşımda iki güzellik daha var, ben daha ne isteyebilirim' deyip annesini güldürmüş, beni de utandırmıştı. Kahvaltı bitene kadar konuşmaya devam ettik. Arada sırada Semra Teyze, 'ilerde anne biz tek kahvaltı yapmak istiyoruz deyip beni ekmek yok vallahi darılırım ayda bir yapacağız bunu, söz verin' diyordu. Bizden daha gençti sanki, beraber olmamızı o bizden daha çok istiyordu. Eren annesine karşılık verdi ben böyle düşünürken. ' Anne daha çok Zehra'ya sorman gerekiyor bu konuyu' deyip güldü. Eren böyleydi işte... Her tepkisi, her hali ayrı güzeldi.
Bu sırada hastahaneye gitmem gerektiğini hatırlayıp toparlandım, Semra Teyzeye teşekkür edip masadan kalktım. Çıkacağımı anlayan Eren yerinden zıplarcasına kalkmış, peşimden gelmişti. Gülümseyip ' acaba haftaya size mi gelsek hayırlı bir iş için' dedi. Gelin efendim gelin Zehra'nın her an çıkacak gibi çarpan bir kalbi yok zaten. Eren'i daha fazla bekletmeyip kafa salladım ve gülümsedim. Bu durumun ciddiyetini bozmam gerektiğini düşünüp 'çöp atma modelini sana daha çok yakıştırmıştım' deyip elimle saçlarını dağıttım. Sırıtarak ban baktı ve,
- Başkası bunu yapsa sinirimi bozacak şey sen yapınca dünyanın en şirin şeyiymiş gibi geliyor. dedi. Bunu duyunca gülümseyip asansöre doğru yürümeye başladım. Arkamdan sözüne devam etti,
Aşk denilen vatandaş bildiğin adam kayırıyor!
Mutlu pazarlar! Zehra, Aslı'nın dediği gibi gerçekten gelin olmuş gidiyor mu sizce?Düşüncelerinizi yorumlarda bekliyorum. Gelecek bölümde görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp İlacım
SpiritualBen Zehra. Kayınvalidesine fobisi olan gelinlere inat, sevdiği adamın önce annesiyle tanışıp kaynaşan Zehra. Hep daha fazlasını isteyen insanlara inat, hemşire oluşuyla gurur duyan Zehra. Sürekli depresyona giren kızlara inat, güler yüzünü eksik etm...