[1. Bölüm]

639 74 117
                                    


TEŞEKKÜR

Asuman Yavuz'a, yazım sürecinde gösterdiği sabır ve sebat için çok teşekkür ederim.

Düzenleme ve kitabın kurgusunda bana yardımcı olan, Buse Sivil'e ve Sinem Kuzyaka'ya teşekkür ederim.

Son olarak, bu yolda beni yalnız bırakmayan dostlarıma teşekkür ederim.

SOKAK KOKUSU

1.BÖLÜM

Geceler... Dipsiz bir kuyunun karanlığından yüzeye çıkan kabarcıklar gibi yavaşça canlandı.

Yüzü yaralı adam.

Yiğit Kılıç, yemyeşil ormanda savrulan yaprakların arasından ona baktı. Adam, büyük çınar ağacının yanında, sert ve tehditkâr bakışları ile duruyordu. Başına takmış olduğu siyah bereyi, ayağının dibindeki ceset denizinin onuruna kaldırdı. Her yerde ölüm ve vahşet kokusu vardı.

Adam, "Ara" diye fısıldadı. "Cehennemin ağzı ölüm kokmaya başladı, zaman tükenmeden ışığı bul"

Yiğit, adam sanki bu sözleri kafasının içinde söylüyormuş gibi duydu. "Kimsin sen?" diye bağırdı. Fakat sesinin çıkmadığını fark etti.

Çınar ağacına doğru bir adım atmak istedi. Ama toprağın görünmeyecek kadar karanlık ve ürkütücü olduğunu fark etti.

Bakışlarını yeniden adama çevirdiğinde, ayaklarının altındaki yaralı cesetlerin inlemelerine şahit oldu ve karşısındaki adamı yavaşça süzmeye başladı. Adamın yüzünde derin bir yara vardı. Çenesi çanı andırıyordu. Sırtına doğru uzanan yıpranmış ve kumral saçları vardı.

Boynunda sıkı sıkıya sarılmış büyük ve belli belirsiz bir kolye ve onun ardına gizlenmiş ince, nazar boncuklu bir kolye daha görünüyordu.

Adamı tanımadığı hâlde ona karşı kin ve nefret duyduğunu hissetti.

Yiğit, adamın donuk bakışlarından hiçbir şey anlayamıyordu ve adam birden, "Bulacaksın!" diye haykırdıktan sonra aniden kırmızı bir ışık yaymaya başladı... Gittikçe keskinleşiyordu. Vücudu sarsılarak titredi ve şiddetli bir patlamayla milyonlarca ışık parçasına ayrıldı.

Yiğit haykırarak uyandı.

Oda aydınlıktı. Yalnızdı. Havada keskin ilaç kokusu vardı ve bir yerlerdeki makine, kalbinin ritmi ile bipliyordu. Yiğit sol kolunu hareket ettirmeye çalıştı ama inanılmaz bir acı ona engel oldu. Heyecanlanmaya ve korkmaya başladı. Nefes alış verişi hızlandı ve aldığı nefesin sesi hırıltılı çıktı. İçinde, nedenini bilmediği bir korku, acı ve öfke duygusu harmanlandı.

Sol göğüs kafesinin altındaki, sağ baldırının ve sol kolunun üzerindeki bandajları fark etti. Ağrılarını ve onlara neyin sebep olduğunu dikkatlice uzanıp düşündü. Fakat sadece az önceki kalp makinesinin ritmini hatırlıyordu.

Yiğit'in hızlanan kalp monitörünün harekete geçirdiği üniformalı bir adam telaşla içeri girdi. Beyaz teni, boynundan aşağıya süzülen sarıya çalan saçları, derin ve şefkatli bakan gözleri vardı.

Yiğit, "Ne oldu? Kaza mı geçirdim?" diyebildi.

Sarı saçlı adam, parmaklarını saçlarına götürdü ve aceleyle dışarı çıkıp koridordan birine seslendi.

Yiğit başını çevirdi ve bu hareket beynindeki büyük bir ağrıyı tetikledi. Derin derin nefes alarak ağrının geçmesini bekledi. Sonra etrafına dikkatli bir şekilde baktı ve içinde bulunduğu steril ortamı inceledi. Odasında tek bir yatak vardı ve herhangi bir hediye ya da çiçek yoktu. Hastane odasında, tek bir camdan içeriye nüfuz eden güneş ışığını ve dışarıda kalmış olan ayaklarına vuran soğuğu hissetti.

Dudaklarında kan tadı, havada mide bulandırıcı ilaçların kokusu... Herhalde daha berbat bir hâlde olamazdım, diye iç çekti. Daha sonra başını sağ tarafındaki aynaya doğru çevirdi, aynada kendini gördü ve şaşırdı. Darmadağınık kumral saçlı bir yabancı, solgun ve yorgun, tüplere ve kablolara bağlanmış, tıbbi cihazlar ile çevrelenmişti.

Koridordaki ayak sesleri yaklaşınca bakışlarını odaya çevirdi. Doktor, yanında bir kadınla dönmüştü. Kadının üzerinde bol beyaz keten gömlek vardı, kızıl saçları omuzlarından aşağıya atkuyruğu şeklinde toplanmıştı. Kapıdan içeriye girerken Yiğit'e gülümseyerek, "Ben Dr. Işıl Yaman," dedi. Uzun boylu ve çevik bir kadın olan Dr. Işıl, bir manken gibi kendinden emin ve güçlü adımlarla yürüyordu. Üzerindeki beyaz bol keten gömlek, ince bedeninin zarafetini saklayamıyordu.

Kadın doktorun yüzünde makyaj olmamasına rağmen kusursuzdu. Yeşile çalan ela gözleri vardı ve kadın güçlü duruyordu. Yiğit'in yanına gelip bir iş kadını edasıyla, "Pekâlâ," dedi. "İsminiz nedir?"

Biraz düşündü:

"Yiğit Kılıç"

Dr. Işıl, Yiğit'in gözüne ışıklı kalemi tuttu:

"Mesleğiniz?"

"Hatırlayamıyorum."

"Ağrınız var mı?"

Yiğit, "Ağrımayan yeriniz var mı diye sorsanız, daha iyi sonuç alırsınız." diyerek cevap verdi. Işıklı kalem, zonklayan başının ağrısını arttırmıştı. Neyse ki Dr. Işıl onu artık cebine atmış, Yiğit'in boynundan nabzını ölçtükten sonra, "Haykırarak uyandınız, sebebini hatırlıyor musunuz?" dedi.

Yiğit, yeniden ölülerle çevrili yüzü yaralı adamın tuhaf görüntüsünü hatırladı. Ara, bulacaksın. "Kâbus görüyordum."

"Neyle ilgili?"

Yiğit gördüğü tuhaf ve şaşırtıcı kâbusunu anlattı. Dr. Işıl'ın deftere not alırken yüz ifadesi hiç değişmedi. "Böyle korkutucu rüyalara neyin sebep olabileceği hakkında bir fikriniz var mı?"

Yiğit hafızasını zorlasa da başını iki yana sallayınca, bu hareketinin karşılığı yine zonklama oldu.

Dr. Işıl not almaya devam ederken, "Pekâlâ, Yiğit Bey" dedi. "Size birkaç rutin sorum olacak. Hangi gündeyiz?"

Yiğit biraz düşündü. "Pazar günü geç saatlerde sokakta dostlarımla yürüdüğümü hatırlıyor gibiyim ve tek hatırladığım şey de bu sanırım. Düştüm mü?"

"Acele etmeyin, anlatacağım. Nerede olduğumuzu biliyor musunuz?"

Yiğit, "Hayır?" diyerek doktora baktı. Dr. Işıl endişeli bakış ile not aldı. "Aramamızı istediğiniz biri var mı? Eşiniz? Aileniz?" Yiğit alışkın olduğu üzere, "Kimse yok" diye cevap verdi. Seçme hakkı olmadığı bir hayattı yaşadığı ve yaşamın içinde sürükleniyordu. İçinde bulunduğu durumda, Yanımda tanıdık yüzleri görmek iyi olabilirdi, diye iç çekti. Dr. Işıl not almayı bitirdikten sonra Dr. Fuat'a yaklaştı. Dr. Fuat sarı saçlarını düzelterek cebinden ses kayıt cihazını çıkarıp Dr. Işıl'a uzattı. O da başını, anladığını göstererek sallayıp yeniden hastasına döndü.

"Yiğit Bey dün akşam geldiğinizde üst üste aynı şeyleri mırıldandınız." Dijital kayıt cihazının düğmesine basan Dr. Işıl, Fuat'a bir göz attı.

Kayıt çalmaya başladığında Yiğit, aynı sözleri tekrarlayan kendi hırıltılı sesini duydu.

"Çok üzgünüm, çok üzgünüm."

SOKAK KOKUSU [KİTAP OLDU]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin