[47. Bölüm]

5 0 0
                                    

Beykoz'un büyük Yoros kalesi Kaptan çıktıktan sonra savunmasız gibi görünüyordu.

Kaptan saatler önce Meriç'ten çağrı mesajını almış ve kurdukları planın başarıya ulaştığını öğrenmişti. Alelacele Beykoz'daki Yoros Kalesinden çıkmıştı. Fazla dikkat çekmemek için bir araç ve yanında iki tane özel korumasıyla beraber Cehennemağzı mağaralarına varmıştı. Meriç ve Barbaros'un saatler önce verdiği istihbaratla kolayca yeri bulmuştu. Seri bir şekilde arabadan inip mağaranın girişine doğru yürüdü. Merdivenlerden, mağaranın girişine seri adımlarla çıkarken öfkeli bir esinti yüzünü ısırdı. Dışarısı artık kararmıştı ve etrafta insan kalmamıştı. Takım elbiseleriyle karanlığın içinde kamufle olmuş bir şekilde mağaranın içine girmek için merdivenlerin sonuna kadar çıktı. Kaptan ve adamları bir hışımla mağaranın içine fişek gibi daldılar. Kaptan hızlı hızlı içerdeki insanları süzdü. Mağaranın içinde bu saate gereğinden fazla kişi olduğu aşikârdı. Tehditkâr bir şekilde etrafı tarayıp gözlerini mağaranın içinde bulunan suya yöneltti. Mağaranın içindeki bir metreye yakın su birikintisinde birbirlerinin yakalarından kavrayıp boğuşan adamları gördü.

Kaptan bu kişileri tanımak için gözlerini birazcık kıstı ve su birikintisinin içindeki adamlara dikkatle baktı. Birisi günlerdir aradığı Yiğit diğeri ise kendisine bu belayı saran müşterisi Meriç'ti. Sudaki adamlar Kaptan'ın geldiğini bile fark etmemişti. Kaptan hiçbir ses çıkartmayıp olup bitine izleyip olanları idrak etmeye çalışıyordu. İkilinin konuşmasını dinlemek için biraz daha ileriye doğru yürüdü ve Meriç'in adamlarını, güvenliği ve genç kadını gördü. Ortalık mahşer yerine dönmüş gibiydi. Herkes susmuş suyun ortasındaki iki adamın acılı konuşmasını dinliyordu. Kaptan adımlarını yavaşlatıp onlara baktı ve uygun anı kollamayı tercih ederek durup onları seyretti.

Yiğit Meriç'in yakasını bıraktı ve yaşlı gözlerle ona bakarak, "Eminim dostluğum o zaman gözünde düşmüştü fakat başka çaremin olmadığını sende biliyorsun!" diye seslendi. Meriç, "Gözümüzden düşmek mi? Diye haykırdı. "Bizi o gün ihanet ettin!" Yiğit öfkeli ve çatlak bir sesle, "Meriç! Can dostum, yaptığımın doğru olduğunu sende biliyorsun," dedikten sonra merhametli gözlerle adama baktı. Yiğit biliyordu; öfkeli insanların öfkesi aslında kendilerineydi. Meriç'in öfkesinin sebeplerinden en büyük olanı da üzüntüsünden kaynaklanıyordu. Elinden hiçbir şey gelmemesinden ve can dostunun affedememesinden kaynaklanıyordu. Bütün duyuları birbiriyle savaşır haldeydi. Yiğit Meriç'in bulunduğu ruh halini anlamış ve çözmüştü.

Yiğit, "Meriç! Bizim bizden başka dostumuz yok. Eski zamanları hatırla ve kendi içinde vicdan muhasebesini tamamla." diyerek şefkatli bir sesle konuşmasına devam etti. "Bu antimaddeyi imha etmeliyiz!" dedi. Yiğit'in gözleri Meriç'in boşlukta kalmasına yol açmıştı ve ne yapacağını bilmiyor gibi görünüyordu. Meriç gözlerini Yiğit'ten çekip etrafa baktı. Etrafı süzerken Kaptan'ın mağaranın içinde olduğunu ve kendisine baktığını gördü. Kaptan artık harekete geçmenin vakti geldiğini hissedip "Meriç eseri al ve yaptığımız anlaşma bitsin," dedi. Meriç hiçbir şey söylemeden Yiğit'e döndü. Yiğit başını iki yana sallayıp "Antimaddeyi alman için ilk beni öldürmelisin! Ve şunu da unutma ki, eğer bu eseri verirsen Alperen'in kanı boşa akmış olacak!" diye bağırdı.

Meriç artık otokontrolünü kaybetmiş gibi ne yapacağını bilmiyordu fakat Yiğit'in gözlerinin içinde dürüstlük olduğunu fark etmişti. Meriç yaş olarak Alperen ve Yiğit'ten daha büyüktü. Onlara babacan gibi davranmayı seviyor ve onları koruyordu. Arkadaşlıkları çok uzun yıllara dayanmasa bile kısa vakitte kardeş gibi olmuşlardı. Meriç'in babacan tavrı hem Yiğit'i affediyor hem de kınıyordu fakat onun asla ölmesine izin vermezdi.

SOKAK KOKUSU [KİTAP OLDU]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin