[35. Bölüm]

6 2 0
                                    


Ormanın derinliklerinde JNG-90 Türk yapımı susturuculu keskin nişancı tüfeğinden çıkan kurşun, hedefinin yumuşak etini delip geçmişti. Suikastçının bulunduğu ağaç diğer ağaçlardan yüksek olması sebebiyle hiçbir engele çarpmadan kurşun hedefini bulmuştu. Bu hassasiyeti yüksek tüfek MKEK tarafından üretilmiş, uzmanlık harikasıydı. Hafif olması ve tepmemesi nedeniyle Suikastçı bu tüfeği seçmişti.

Suikastçı hiç vakit kaybetmeden seri hareketlerle bulunduğu ağaçtan aşağıya doğru atladı. Gizli gizli Işıl ve Yiğit'in bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı.

Şimdi ölmene izin veremem!

Gördükleri manzara karşısında taş kesildiler. Gözlerinin önünde cansız bir beden yatıyor ve kimin öldürdüğü belirsizdi. Yiğit heyecanını ve telaşını yenmeye çalıştı. Saniyeler önce kendisini öldürmek isteyen ajan şimdi gözlerinin önünde sert zeminde yatıyordu. Gözlerinin önünde kanlar içinde yatan insana baktı;

Beni öldürmek isteyen bu suikastçı için üzülmeli miyim?

Yoksa hayatımı başka bir hayat karşılığında kurtardığı için diğer suikastçıya minnet mi duymalıyım? "Yiğit acele etmeliyiz!" Işıl'ın telaşlı sesiyle bu düşüncelerden sıyrılan Yiğit hiç vakit kaybetmeden etrafa baktı. Işıl, "Daha güvenli bir yere gitmeliyiz!" diye telaşlı bir sesle bağırdı.

Yiğit kurşunun nereden geldiğini anlayamayacağını anladı. Çok geniş bir alandaydılar ve hedef olarak seçilmiş olabilirdiler.

Yiğit zarif kadının sesine kulak verdi. Tek yol göstericileri olan radyoaktif tüpü incelemek için daha güvenli bir yere gitmelerinin gerektiğini biliyordu. Barbaros ve adamlarının onları bulması an meselesiydi.

Yiğit hemen yerde iki büklüm oturan Işıl'ın elinden tutup ormanın içine doğru ilerledi.

Yiğit, "Buradan biraz uzaklaşalım. Hemen tüpü incelemeye başlarız," Dedikten sonra tekrardan nefes alabildiğine şükretti. Sendeleyerek yürüyen Işıl iki yüz metre ilerdeki ağaç kavuğunu göstererek orasının biraz daha güvenli olabileceğini söyledi

Hiç vakit kaybetmeden ağaç kavuğuna geldiler. Yiğit hemen cebindeki tüpü çıkarıp Işıl'ın da görebileceği zemine koydu. Tüpte küçük puntolarla Cehennemin ağzı ölüm kokmaya başladı, zaman tükenmeden ışığı bul yazıyordu. Işıl'ın üzerindeki ajan kıyafetini düzelttikten sonra tüpe bakarak "Neresi cehennem?" dedikten sonra Yiğit'e baktı. Genç adam dikkatli bir şekilde tüpe bakıyordu. İçindeki yüzü yaralı adamın kendisine bir ipucu vermesini umuyordu. Daha doğrusu önceden yaptığı şeyleri aklına getirmeye çalışıyordu. Cehennemi andıracak yer neresi olabilir? Diye düşünürken Işıl'ın açlıktan gelen karın gurultusu dikkatini dağıttı.

Işıl'ın beyaz yanakları hafif kızarmış ve utanmış bir şekilde "Özür dilerim," dedi.

Yiğit yanında duran zarif kadına bakarak sevecen bir gülüşle "Önemli değil," dedikten sonra tekrardan tüpe yöneldi.

Ajan heyecanlı bir sesle "Efendim, kaçtıkları tüneli belirledik, ne yapmak istersiniz?" diye seslendi.

Barbaros nefesini vererek "Sonunda," diyerek karşılık verdi. "Ne duruyorsunuz, bütün ajanları hazırlayın hemen çıktıkları tünelden peşlerine düşelim!" diye haykırdı.

Yiğit biraz daha dikkatli bakınca tüpün üzerinde üç başlı canavar köpek Kerberos'un simgesini gördü. Yiğit yunan mitolojisi ve tarih hakkında araştırmayı çok seviyordu. Milliyetçi duygularının da ağır basmasıyla bu konuya daha ayrıntılı bakmıştı. O yüzden önceden bu canavar üzerine küçük bir araştırma yapmıştı. Türkiye sınırları içersin de Yunan mitolojisinin en çarpıcı öykülerinden olan Herkül'ün Herakles yani cehennem kapısını bekleyen üç başlı canavar köpek Kerberos'u yakalama öyküsü de Zonguldak Ereğli'de geçtiğini okumuştu. Yiğit dingin bir sesle "Yunan mitolojisine göre, Cehennemağzı Ereğli de geçiyor diye okumuştum." Dedi.

Işıl Yiğit'in anlatacaklarını dikkatli dinlemeye başladı. Yiğit, "Hemeros, ünlü eseri ilyada' da Ereğli'yi de içine alan Zonguldak kıyılarının ünlü Troya yani Truva savaşlarına katılan gönüllü Anadolu askerine de yurt olduğu anlatılıyordu." Diyerek devam etti.

"Yunan mitolojisinin en çarpıcı öykülerinden olan Herkül'ün Cehennemin kapısını bekleyen üç başlı canavar Kerberos'u yakalaması öyküsü de Ereğli'de geçmekteydi. Yunan mitolojisine göre, Cehennemağzı Ereğli'de diye anlatılıyordu." Dedikten sonra içindeki sesi dinlediği için pişman olmadığına sevindi.

Işıl heyecanlı ve umut dolu sözlerle "O halde artık bir ipucumuz var" dedi.

Yiğit, başını onaylarcasına salladı ve sözüne devam etti. "Araştırmalarıma göre Ereğli, adını Herkül'den aldı. Heracles'in yani Herkül'ün ölüler ülkesi'ne indiği zaman karşısına çıkan Kerberos ise ölüler ülkesi'nin bekçisiydi. Yaşayanların içeri girmesini engeller, ölü ruhların da dışarı çıkmasına izin vermezdi." Dedikten sonra bulundukları ağaç kavuğundan etrafı gözlemledi. Herhangi bir ses veya kıpırtı yoktu. Işıl dikkatli bir şekilde Yiğit'in anlatacaklarının devamını bekliyordu.

Işıl genç adamın sözlerine devam etmesini umarak gözlerine baktı. Yiğit şu şekilde sözlerine devam etti "Herkül, Kerberos'u yeryüzüne çıkardığında salyasının toprağa düştüğü yerlerde zehirli bir bitki olan Akonit yani haşhaş yetişmeye başladığı söylenirdi. Kimileri bu otu Kaplanboğan olarak isimlendirirdi. Ancak Olimpos tanrıları Athena ve Hermeias, Hades'ten çaldıkları görünmezlik maskenin Herakles'e vererek ölüler ülkesi'ne görünmeden girmesini sağladığını okumuştum." Dedi. "Son yapılan kaçak kazılar sonucunda insan yüzüne oturan mermer maske da bulunduğunu söylüyorlar." Dedikten sonra Işıl'ın yorum yapmasına bekledi.

Işıl'ın gözlerini parıldayarak "İnsan yüzüne oturan mermer maskeyi bulabilirsek bundan sonra ne yapabileceğimizi çok daha net tahmin edebiliriz." Dedikten sonra Yiğit'e baktı.

Yiğit gergin bir ses tonuyla "Gideceğimiz yer ölüler ülkesi diye geçiyor. Bu cehennemin içinde kurtuluşu bulmak gibi bir şey" diyerek sözlerine devam etti. "Olimpos tanrıları dünyayı bölüştüğünde Homeros, İlyada'da şu satırlara yer vermişti.

Posedion; 'Dünya üçe bölündü, üçümüz de aldık payımızı, kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana.. Sisli karanlıklar ülkesi düştü Hades'in payına..' Hades, ölüler ülkesi'nin tanrısıdır demişti. Hades'in ismi görünmez anlamına gelirdi. Hades, ülkesinden hiçbir zaman dışarı çıkmaz ve diğer tanrılar gibi eğlencelere katılmazmış" dedi. Işıl, "O halde cehenneme doğru ilerleyeceğiz?" diye gergin bir ses tonuyla sordu.

Yiğit, "Hades'in için cehennem. Türkiye'nin cennet şehirlerinden olan Zonguldak Ereğli'ye istikametimiz ama öncelikle şu üstümüzdeki kıyafetleri çıkaralım." Dedikten kendi kıyafetlerinin üzerine giydikleri ajan kıyafetlerini çıkartıp çalıların içine gizlediler.

Işıl Yiğit'i dürterek yavaş yavaş kendilerine doğru gelen ayak seslerini belirtti. Yabancı o kadar sessizce gelmişti ki kaçmaya veya gizlenmeye fırsatları olmamıştı.

Yiğit hemen önlerinde duran tüpü alıp cebine attı. Uzun boylu, omuzları geniş, saçları ve sakalları bir hayli uzamış bir adam sakince kendilerine doğru geliyordu. Gizemli adamın yüzündeki derin izler siyah pelerinin altından hafifçe görünüyordu. Gizemli adam biraz daha kendilerine doğru gelince adamın sert yüz hatları ve gece mavisi gözleri belirginleşmişti.

Gizemli adam boğuk bir sesle "Benim, Yiğit" dedi.

Barbaros gördüğü manzara karşısında iliklerine kadar şaşırmıştı. Eylül gibi bir sahada uzman olan özel ajanı nasıl alt etmişlerdi? Barbaros önünde duran kadını otopsi ve defnetmeleri için iki adam yolladı.

Barbaros öfke ve şaşkınlıkla içerisinde ikiliyi düşündü.

Siz neyin nesisiniz!

Sırayla eğitimli ajanlarımı sahadan uzaklaştırabiliyorsunuz! 

SOKAK KOKUSU [KİTAP OLDU]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin