[44. Bölüm]

10 0 0
                                    

Sert zeminin üzerindeki karton kutular atlayışın şiddetini birazda olsa absorbe etse de Yiğit sert taşları iliklerine kadar hissetmişti. Hemen kendini toparlayıp yerden hızlıca kalktı ve iyi olduğunu üstteki dostlarına söyledi ve eliyle atlamalarını işaret etti. Işıl ve Meriç'in arkalarından gelen ayak sesleri artık daha yakından gelmeye başlamıştı. Genç kadın arkasındaki kapıya baktı ve başka çarelerinin olmadığını fark etti.

Ya hep ya hiç!

Bir anda geniş çerçeveli camdan aşağıya kendini bıraktı onun peşinden Meriç de atladı. İkisi de sert zeminden payını almış bir şekilde dizlerini ovuşturdu. Yiğit hemen onlara el işareti yaparak, arka bahçeden çıkmak için on metre ilerdeki merdiveni gösterdi. Koşar adım yürüyeme başladılar. Yiğit, "Ön kapının yakınına gitmemiz lazım, maske her an müzenin içine girebilir. Şimdilik bir yerde pusulayım ve müzeyi izleyelim." Dedikten sonra merdiven basamaklarını hızla çıkmaya başladı.

Genç kadın şaşırmış bir şekilde "Yiğit iyi misin? Askerler tepemizde dururken kaçmayıp burada mı bekleyeceğiz?" dedi. Yiğit hafif gülümseyerek "Evet," dedi. Genç kadın hafif sitemkâr bir tavırla gözlerini devirdi. Meriç merdivenin sonuna geldikten sonra Yiğit'e bakıp " Müzenin önyüzüne bakan bir yer bulmamız lazım demiştin," Parmağıyla göstererek, "Şu ilerdeki küçük kuytu sokak ağızından izleyebiliriz." Dedi.

Yiğit Meriç'in gösterdiği yere baktıktan sonra hiçbir şey söylemeden başıyla onayladı ve hızlıca o tarafa ilerlemeye başladı.

Işıl ve Yiğit seri bir şekilde önden gidiyorlardı. Meriç biraz arkalarından geliyordu. Meriç elini cebine attı ve hızlıca bir numaraya küçük bir mesaj attı. Hemen onlara yetişmek için adımlarını hızlandırdı.

İnsanlar kuşkulanmasın diye koşmuyorlardı fakat adımları uzun ve hızlıydı. İnsanlar müzenin etrafını çevrelemeye başlayan takım elbiseli askerlere bakıyordu. Sakince maskeyi taşıyan özel müze aracının meydana gelmesini beklediler. Takım elbiseli adamlar müzeyi hilal gibi çevrelemişlerdi ve yavaş yavaş hilali daraltıyorlardı.

Güvenliğin gözleri öfkeli bir boğayı görmüş gibi yuvalarından çıkacakmış gibi büyümüştü. Karşısındaki adam sanki gözlerinin önünde devamlı büyüyordu. Büyük takım elbisesi bile koca adamın vücudunu sarmaya gücü yetmiyordu. Koca adamın boynundaki ve yüzündeki damarlar sinirden gelirmiş ve yüz hatları sertleşmişti. Yumruğunu sıkmış ve etrafa bakıyordu. Bir anda sert bir ses tonuyla "Ben Barbaros Demir," dedi ve gözleriyle göbekli biçimsiz güvenliği süzdü. Güvenlik telaşlı ve korku dolu bir sesle "Buyurun efendim," diyebildi.

Barbaros, ceketini hafifçe düzeltip belindeki silahının ucunu hafifçe gözükmesini sağladıktan sonra "Buraya Kumral saçlı bir erkekle, kızıl saçlı bir kadın geldi mi?" diye sordu. Güvenlik birkaç saniye düşündükten sonra titrek bir sesle "geldi fakat anlattığınız kişilerin yanında birisi daha vardı," dedi.

Barbaros şaşırmış bir şekilde Birisi? Kim? Diye düşündükten sonra güvenliğin meraklı gözlerle kendisine baktığını gördü. Barbaros sakin bir tavırla "Nasıl birisiydi?" diye sordu. Güvenlik elini çenesinin altına götürdü ve düşünürcesine gözünü hafifçe yukarı kaldırıp "Biraz garip bir tipti baya da korkutucuydu. Yüzünde kocaman bir yarık vardı ve hafifçe kanıyordu. Bakımsız bir adamdı fakat gözlerinde farklı bir tehdit vardı " Dedikten sonra önünde duran büyük adama baktı.

Barbaros, "Başka bir şey söylediler mi ya da sordular mı?

Güvenlik, "Birde tarihi bir maskeyi sordular"

Barbaros'un bir anda dikkatini topladı "Maske mi? Ne maskesi?" Güvenlik biraz ilerde boş cam kapı göstererek buraya gelecek eser" dedi.

Barbaros ellerini saçlarına götürerek Maskeyi ne yapacaklar? Diye düşündükten sonra "Pekâlâ ne zaman gelecek bu maske?" dedi. Adam "Bu saatlerde gelmesi gerekiyordu," dedikten sonra telefon zil sesi duyuldu. Adam eliyle cebindeki telefonu yokladı ve Barbaros'a baktı. Barbaros telefonu açması için eliyle işaret etti. Güvenlik hemen telefonu açıp "Ben müze güvenliği, Cengiz" dedi.

SOKAK KOKUSU [KİTAP OLDU]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin