Kaan: Neden okula gelmedin sevgilim? (09:34)
Yağmur: Hastayım çünkü ölüyorum.
Kaan: Ne oldu birden yahu
Yağmur: Grip
Yağmur: Saniyede 192937 kez hapşırıyorum
Kaan: Soöwşdöfpsçap sana bakmaya gelebilirim
Yağmur: Evet annem de senin cesedine bakabilir
Kaan: Ops, ama dur annen geç gelmiyor mu?
Yağmur: Sümüklerimi temizlemek mi istiyorsun çirkinim şuan, bnei böyle görmene izin veremem!!!!
Kaan: Sus ve fotoğraf at
Yağmur:
(Kızımızın tek doğal fotoğrafı bu sorry :( )
Kaan: Hastayken bile güzel olmayı nasıl başarabiliyorsun sen
Yağmur: Hayır gelemezsin, yüzüm şiş yahu
Kaan: Peki.
Yağmur: Ben burada hastalıktan öleyim sen bana trip at ok.
Kaan: Kızım geleyim diyorum izin vermiyorsun napayım uzaktan nane limon mu olayım
Yağmur: Iyk hayır
Yağmur: Uyuyacağım ben dersini dinle
Uyandığımda saat dört buçuğa geliyordu. Okuldan çoktan çıkmışlardı. Telefonuma baktım. Bildirim falan yoktu. Onu bırakıp yataktan kalktım. Şifayı nasıl kapmıştım bilmiyorum bana biri bana bunu bulaştırdıysa hesanını soracaktım o kişiye. En acı işkence yöntemlerimle!
Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynada ki görüntüm faciadan ibaretti. Burnum kırmızıydı. Gözlerimin altları şişti. Ve saçlarım örgülerim birbirine karışmıştı. Bu halime midem bulanırken örgülerimi açmaya koyuldum.
Orada ki işim bittikten sonra bir şeyler yemeye karar verdim. Sabahtan beri hiçbir şey yememiştim. Midem 'buraya bir şeyler göndermek ister misin acaba seni bencil' diye bağırıyordu. Allahım midem bile ilginç.
Tam mutfağa girip kendime bir şeyler hazırlayacak iken kapı çaldı. Ah klasikler.
"Selam benim hasta ve sümüklü sevgilim." Sümüklü değildim ben. En azından artık. Baş ağrısı almıştı burun akıntısının yerini. "Ve pijamana bayıldım. Seni çok havalı göstermiş. Artı gayet güzel görünüyorsun bir daha bana bahane arama."
"Selam benim öküz ve bir o kadar da yakışıklı sevgilim." Dedim sırıtarak. "Ve teşekkür ederim." Tam bana sarılacakken onu ittirdim. "Kaan hastayım. Sırnaşma."
"Bir, hasta olman beni durduramaz. İki, sarılan insan itilmez." Diyip beni kendime çekti. Sıkı sıkı sarılıp bıraktıktan sonra "Sana çorba yapmaya geldim sümüklü." elindeki poşeti sallayarak mutfağa ilerledi.
"Mutfağımı nerden biliyorsun sen?" Gözlerimi belertip, "Yoksa sen? Sen? İnanamıyorum." Şaşırmış yüz ifademe tuhaf bir bakış attı.
"Bir şey bulamadın değil mi?" Dedi kahkaha atarak.
"Evet. Düşündüm ama ne desem bilemedim. Dur dur buldum devam ediyorum." Gözlerimi tekrar büyültüp, "Yoksa sen bir cin misin? Ve biz uyurken evimiz- Tamaaam bu çok saçma oldu. Beni izlemeyi kes ve çorbamı yap seni köle."
"Emredersiniz prenses."
"Ben prenses değilim. Kraliçe Yağmur mükemmel harika hanım diyeceksiniz." Yüzüme geniş bir sırıtış yerleştirdim.
"Sus ve bu biscolata kıvamında ki erkeğinin sana çorba yapısını seyret." O da büyük bir egoyla sırıttı. Ay ne kadar da uyumlu bir çiftiz diye içimden geçirip yine sırıttım. Ne kadar da sırıtmalı bir gün.
Çorbamı yapışını çok keyifli bir şekilde izleyip, onunla ev hanımı diye dalga da geçmiştim. Çorbayı bana kendisi içirmeye zorlamıştı. Çocuk değilim ben dediğimde ise trip atmıştı. Her hali o kadar sevimli o kadar aşık olunasıydı ki, gittikçe ona daha çok tutuluyordum. Bağlanıyordum. Ne kadar bağlanıyorsam, kopmak o kadar zor olacaktı. Kopacaktık. İlla ki ipin ucu bir yerde kaçacaktı. O an gelene kadar her şeyin tadını çıkarmaya bakacaktım. İlk aşkımla ne yaşamam gerekiyorsa onu yaşayacaktım.