-1-özgür bir kuş

456 38 36
                                    

Şarkının son nakaratını da söyledikten sonra kendimi resmen sahneden aşağıya attım. Barın sıcak ve ter kokan havasına alışmama rağmen bulunduğum ortamda rahatsızdım.

Etraftaki bakışları es geçerek koridorun sonundaki odama doğru ilerledim. Gri duvarlar üzerimde büyük bir baskı oluşturuyordu. Burda durmama gerek yoktu aslında.

Beni idare edebilecek ve bar değiştirebilecek kadar param vardı. İstanbul'un sokakları her zaman tehlikeliydi. Ben de bunlarla baş etmeyi seviyordum. Ne kadar iğrenç bakışlara maruz kalsam da... odadaki eski koltuğa oturdum.

Deri koltuk gıcırdarken terden enseme yapışmış saçlarımı geriye ittirdim. Kulaklarımı ağrıtan uzun küpeleri çıkararak karşımdaki sehpaya gelişi güzel fırlattım.

Fakat tabiki tutturamadım.

Küpe ahşap zeminde kayarak yere sertçe iniş yaptı. Hava soğuk olmasına rağmen içerisi çok sıcaktı. Hatta bulutlara bakılırsa en fazla yarım saat sonra yağmur bastıracaktı. Eve gitmem gerekiyordu. Koltuğun yanına düşmüş koyu kahve montumu üzerime geçirdim. Siyah botlarım ahşap zemini döverken odadan çıktım.

Dağılmış saçlarımı montumla aynı renk olan beremin içine sıkıştırdım. Böyle gitmem daha güvenli olabilirdi. Koridorda yürürken patronun odasının önünde duraksadım. Bu geceki paramı almadan çıkmazdım. Kapıyı tıklatmadan içeri daldım. Kel kafalı patron dizlerine oturan hatuna sırıtarak bakıyordu. Gözlerimi devirdim. Her barda böyle şeylerle karşılaşmak zorunda mıydım?

"Patron paramı ver de gideyim."

Patronun bakışları bana döndü. Üzerindeki kızı kucağından sertçe savurdu. Kız şaşırmışçasına patrona bakarken sırıtmadan edemedim. Patron cebinden 100 tl çıkarıp resmen önüme fırlattı. "İyi geceler patron."

Tam odadan çıkacağım sırada beni durdurdu. "Bir daha bir müşteriyle tersleştiğini duyarsam, seni buraya almam Anka."
 
Gözlerimi devirerek patrona döndüm.

"İş bulamam felan mı sanıyorsunuz? Kendimi hiç bir elalemin boklu çocuğu için ezdirmem. Bence beni kovarak ben değil, siz üzülürsünüz. Bunu göze alıyorsanız ne mutlu size. İyi geceler." Arkamı dönerek yürümeye başladım. Arkamdan adımı seslenmesi umrumda değildi.

Son olarak arkamı döndüm. "Hatta alın şu parayı. İstifa ediyorum." Parayı ayağının dibine fırlattıktan sonra hızla kapıya yöneldim. Sertçe birine çarptığımda yalpalasam da takıcak durumda değildim.  

Beremi iyice aşağıya çekiştirdim ve bardan çıktım. Dediğim gibi. Yağmur damlaları siyah rimelimin terden aktığı elmacık kemiklerimle buluştu.

Hızlı hızlı ana caddeye yürürken bir arabanın yanımdaki su birikintisinden hızla geçmesiyle tim çamurlu su üzerime sıçradı. Çığlık atarak yeri tekmeledim. "Dikkat etsene aptal!" Yüzümü buruşturarak yürümeye devam ettim. Sonunda cana caddeye çıktığımda bar sokağının içinde her hangi bir şerefsizle karşılaşmadığım için mutluydum. Telefonuma mesaj gelmesiyle arka cebimden çıkardım.

Fersun;
Saat kaç oldu? Annemi oyalamaktan sıkıldım. Gel artık.

Fersun; küçük kız kardeşim.

Aramızda 3 yaş olmasına rağmen kesinlikle beni çok iyi idare ediyordu. Aylardır annemin bildiğine göre okulla gezilere gidiyordum. Aslında çalışıp da doğru düzgün para bulmaya çalıştığımı bilmiyordu.

Annem çok telaşlı biriydi. Bir yerimi kanatsam, 18 yaşımda olmama rağmen sürekli ilgilenirdi.

Hatta bir gün ateşim çıktığında tüm gece başımda beklediği olmuştu. Babam ise eve pek uğramazdı. Sürekli kendi geliştirdiği yeni bir kokuyu satmak için ülke ülke gezerdi. Onu karakollardan çok topladığım olmuştu. Yollarda satıcılık yaptığına bile şahit olmuştum. Biz çok iyi gelirli bir aile değildik ama bence gayet iyi idare ediyorduk.

Babam çalıştığımı biliyordu. Tepki göstermese de içten içe beni korumaya çalışıyor ve sürekli arıyordu. Ailem açısından hiç bir sıkıntım yoktu ama onları rahata erdirmek istiyordum.

Ben de en sevdiğim işi yapıyordum.

Şarkı söylemek.

Bu bana az para kazandırsa da en azından eve yemek götürebilecek ve okul masraflarımı karşılayabilecek miktarda kazanıyordum.

Cebimden akbilimi çıkarıp bastım. En arkadaki boş koltuğa ilerledikten sonra tekli koltuğa yorgun bir şekilde çöktüm. Üstüm içki kokusundan geçilmiyordu. Eve girmeden parfüm sıkmayı aklıma yazdım. Ne kadar barda çalışsam da aslında içkiden ve sigaradan iğrenirdim. Denemememe rağmen sanırım kokularına bu kadar şahit olmak beni iğrendirmişti.

Zümrütevler durağında indikten sonra ara sokaktan yürümeye başladım. Belediyenin ara sokaklardaki lambaları arttırması gerekiyordu.

Gece göz gözü görmezken önüme ne çıkacağını bilmiyordum. Sessiz sokakta yürümeye devam ettikten sonra köşedeki ev gözüme çarptı. İki senedir önünden geçmeme rağmen her gördüğümde dönüp bakıyordum.

Eski püskü ve bakımsız bir binaydı. Bahçesi ise uzun otlarla çevrilmişti. Ya buraya biri uğramıyordu, ya da sahibi cidden tembelin tekiydi. Aslında eve bakılsa güzel ve lüks bir eve dönüşebilirdi. Büyük bir bahçesi ve güzel bir manzarası vardı. Pencerenin arkasındaki perde sertçe çekildiğinde irkildim. Yoğun ışığın arasından bir beden göz önüne serildiğinde incelemeye başladım. Büyük ve yapılı bir bedendi. En fazla benim yaşlarımdaydı. Saçları dağınık bir şekilde alnına dağılmıştı.

Buğday bir tene sahipti ve göz alıcı dudakları vardı. Dolgun ve biçimli dudakları onda en çok ilgi çeken şeydi sanırım.

Bakışlarımız takıştığında kaşları yavaşça çatıldı.

Ne yaptığımın yeni farkına varmış gibi silkelendim ve hızlı adımlarıma devam ettim. İki senedir merak ettiğim bu evin sahibini görmüştüm işte.

Tembel sahibini.

Ve bu kesinlikle beklediğimden daha farklıydı.

SAF KAN-ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin