İstanbul.
Hayalini kurduğum şehire benzemiyordu. Sokaklardaki karmaşıklığı, insanların bakışları farklıydı. Yalandan gülümseyen insanlar görmek çok olağandı. Arabanın içindeki sessizliği bozmak için radyoya uzandım. Tam açacağım sırada elimin üzerine bir el kondu. "Açma, şehri dinle."
Geçtiğimiz yolları izledim. Arabaların seslerine karışmış insan seslerini dinledim. Sanki büyük bir orkestrayı yönetiyorlardı. Her şey olması gereken gibiydi İstanbul'a göre.
İstanbul hem içinde saflığı, hem de kötülüğü bulunduruyordu.
Hem aşkı, hem nefreti.
Sahil kenarına geldiğimize gözüm dalgalara takıldı. Büyük dalgalar sahil kıyısındaki taşlara çarpıyordu. Soğuk hava üşümeme sebep olsa da umrumda değildi.
Karşılaştığım manzara çok güzeldi.
Köprünün ışıkları gecenin karanlığında parıldıyordu. Tüm insanlar hayran bir şekilde ışıkları izlerken benim de gözlerim ışıklara takıldı. "Aslında İstanbul böyle bir yer. Bazıları için bir ışık, ışığı göremeyenler için de alabildiğine karanlık."
Kafamı salladım.
İlk kez arafta bir şehir görüyordum. Ne kötülük ne iyilik...
İlk kez gri bir gökyüzü görüyordum. Karanlıkla aydınlığın arasına sıkışmış gibi.
Biz gibi.
Sahile yakın bir banka sürükledi beni. Onu takip etmekten başka bir şey yapamadım. Duygularım intihar ipinin ucunda sallanıyordu.
Güvenmek ve güvenmemek arasına gidip geliyordum.
İlk kez bir insan konusunda araftaydım ve iki taraftan birinin beni ölüme sürükleyeceğini biliyordum. O Akın'dı. Hem siyah hem beyazdı.
Banka oturduktan sonra bir süre sustuk. Dalgaların kayaları dövüşünü izledik. Önümden milyonlarca insan geçti. Hiç biri izlediğim manzarayı karalayamadı.
"Ne zaman aklım bir şeylere takılsa buraya gelirim. Aklın bir şeye takılmış gibi." Kafamı salladım. "Garip, şu an beynimin içi susmuyor. Oysa arabada susmuştu." Omuz silktim. Bu sefer düşündüğüm şey ailemden çok daha farklıydı.
İlk kez kendimi düşündüğümü fark ettim. Bu gülümsemem sebebiyet vermişti. "Okula niye gitmiyorsun?" Omuz silktim. "Yapmam gereken daha önemli şeyler var." Kaşları çatıldı. "Okuman gerekiyor." Kafamı salladım. "Evet işte, öyle bir şeyler."
Okumak tabiki istiyordum. Düzgün bir iş sahibi olmayı ama benim vaktim yoktu. Sorun oydu zaten. "Ne kadar umursamaz bir kızsın. Sinirlerimi bozuyorsun." Oynadığım parmaklarımı serbest bıraktım. "O zaman neden buraya getirdin beni?" O da benim gibi omuz silkti. "Dedim ya, tek gezmeyi sevmiyorum." Kafamı salladım. Bu yeterince iyi bir açıklama olmasa da takamayacak kadar yorgundum. "Uykum var."
"Uyu."
"Uyursam üşürüm."
"Isıtırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF KAN-ANKA
JugendliteraturAnka&Akın Anka; kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü bir kadın. Ailesinin yaşadığı sıkıntıları gidermek için çabalarken önüne bir fırsat çıkıyor. Akın. Her gün evinin önünden geçerken bir gün o gizemli perde açılıyor. Karşısına çıkan adam, onu...