-23-Mavi gül

90 4 3
                                    

Garip duygular içerisindeydim. Boşvermişlik hissi hiç olmadığı kadar ağır geliyordu bana. Kapıya doğru bir adım daha atmak istedim. Fakat bir kol beni engelledi. Hışımla beni tutan kolu geri iteledim. Avucum kapının kulpuna kapandı.

Başımı yavaşça onu görebileceğim şekilde kapıdan çıkardım.

Ve arsız gözlerini gördüm.

Beni gören gözleri aceleyle yüzüme tırmandı. "Konuşmamız gerek." Kaşlarım çatıldı. Onu buralara kadar getiren bu önemli konu ne olabilirdi? "Gitmen gerek."

Kafamı arkamdaki bedenlere çevirdim. Akın kaşlarını çatmış bir şekilde karşımdaki Taflan'a bakıyordu. "Seninle konuşmadan gitmiyorum Anka. Konuşmamız gerektiğini söyledim." Onu görmek istemediğimi anlamıyor muydu? "Hayatımın geri kalanında senden bir parça istemiyorum. Seni tamamen sildim ben. Benim için yoksun artık bunu anlamayacak kadar kıt mısın?" Avucunu alnına yasladı. Sertçe ovaladı. "Ne yaptığını biliyorum."

Bedenim bir yaprak gibi süzüldü toprağa. Ellerim, hiç olmadığı kadar fazla titriyordu. "Git." Tek dediğim buydu. Ne dediği şeyi inkar edebilir, ne de kabul edebilirdim. "Gitmiyorum. Bunu hesabını sormadan gitmeyeceğim." Dudaklarımı araladım onu kırmak için. Fakat başka birinin sözleri böldü bunu. "Git dediyse, gideceksin. Topukla."

Taflan, biçimli kaşlarını çattı. "Bu işe karışmayacaksın. Onunla halledeceğim." Akın, güldü. "Zarar veresin diye mi yanına göndereyim onu?" Taflan sert bir adım attı Akın'a doğru. Bir çırpıda önüne atladım. "Saçmalama. Gider misin buradan?" Cıkladı. "Seninle konuşmam gerek dedim ya." Yutkundum. Akın'a döndüm yüzümü. "5 dakika ver bize. Söz geçirmeyeceğim." Kararsızlık akıyordu bakışlarından. Bana doğru bir adım attı. Nefesini kulağımda hissettim. "Bu adamın, neler yaptığını biliyorum."

Şaşırmamıştım.

Akın'dı çünkü.

Kafamı salladım. "Benden dinlemeni istemezdim zaten. Ne anlatacak ne de hatırlayacak gücüm var çünkü." Elinin tersiyle sevdi yanağımı. "Güzel kadınım. 5 dakika sonrasında göz yaşlarının parmak uçlarımı yakmasını istemiyorum. Ağlama. Tamam mı?" Kafamı salladım. "Ağlamam." Taflan'ın bedenimi çekelemesiyle onu takip etmeye başladım.

Gözlerinin üzerimizde olacağını biliyordum. Güvenmediği bir şeyi yapmazdı zaten. Bana sahip çıkacağından çok emindim. Bir banka çöktük ikimiz de. Üşüyen avuçlarımı birbirine sürttüm. "Yerlerini, söyler misin?" Mazide kalan büyük bir yaraydı bu.

17.04.2015
Avucumun içine sıkıştırdığım flash bellek yüzünden tüm vücudum korkuyla titriyordu. 16 yaşındaki bedenim ve beynim bunları kaldıramayacak kadar küçüktü çünkü. Korkuyla önümdeki demir kapıyı ittim. Biraz zorlamam gerekmişti. Ufak aralıktan bedenimi geçirerek içeri sızdım. Karanlık ortam hiç olmadığı kadar pis kokuyordu. Kimsenin görmemesi için giydiğim poların kapüşonunu kafama geçirerek saçlarımı olabildiğince içine sıkıştırdım. Önümdeki sarhoş bedenleri sertçe iteleyerek arkadaki koridora vardım. "Kedi?" Gözlerim sevinçle parıldadı. Hızlı bir şekilde kolundan çektiğim gibi koridorun duvarındaki aralığa soktum. Ve hiç düşünmeden kollarımı boynuna doladım. "Kedi, ne yapıyorsun burda?" Karşımdaki beden benden dört yaş büyük bir adama aitti. Hayatımı kurtaran, en güvendiğim adama. Donuk mavilerine çevirdim bakışlarımı. "Abi, sana bir şey vermem gerek. Başka kimseye güvenemem." Kaşları çatıldı. "Başın belada mı? Ah kedi bir rahat durmuyorsun zaten!" Kıkırdadım. "Bu öyle bir şey değil. Başım belada değil fakat bunu güvenebileceğim birine vermem gerekiyor." Gülümsedi. "Sen yeter ki iste kedi. Ama başın beladaysa hemen söyle. Başka bir yerden öğrenirsem kırarım bacaklarını ona göre!" Güldüm. Avucumun içindeki flash belleği parmaklarının arasına bıraktım. "Bu, sana emanet. Benim için önemli bir şey. Olur da bir gün ben ölürsem, benimle beraber toprağa göm bunu." Gözleri büyüdü. "O ne biçim laf kedi. Hem s-" sözünü kestim. "Gitmem gerek. Sana güveniyorum." Koşar adımlarla aştım barı.

SAF KAN-ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin