-14- Gündüzlere hasret

156 10 9
                                    

Gözlerimi kendi yatağımda açmak istemezdim ama öyle oldu. Yorgunluktan açılmayan gözlerimi zorlayarak açtım. Çok az uyumuştum.

Akın beni eve getirdiğinde saatin farkında değildim ama sokak lambaları sönmüştü.

Kirpik uçlarım kıpraştı. Avucumun içinde sıkıştırdığım yastığımı bıraktım. Kabus mu görmüştüm? Hatırlayamayacak kadar yorgundum. Yattığım yerden doğruldum.

Hala dünkü kıyafetlerimleydim. Sırtımı duvara yasladım. Dizlerimi kendime çektim. Yanağımı dizlerime yasladım. Yarım saatim vardı. İstediğim gibi oyalanabilirdim.

Aklıma ilk gelen kişi kimdi?

Akın.

Avucumu çarşafa bastırdım. Gelişi güzel gezdirdim. Yatağın bir köşesindeki telefonumu bulduğumda aramak ve aramamak arasında kaldım. Sonunda ise mesaj yazma kararı aldım.

Kime; Akın
Uyuyor musun?

Kısa bir süre sonra cevap geldi.

Kimden; Akın
Hayır.

Neden uyumuyordu ki? Arama kısmına geçtim. Mesajla kolay olmayacaktı. Numarasının üzerine tıklayarak beklemeye başladım. "He?" Bir hapşırma sesiyle irkildim. Hasta mıydı? "Akın? Hasta mısın?"

Bir kere daha hapşırdı. "Sanırım. Duş alıp yatacağım." Kaşlarım çatıldı. "Bekle beni. Geliyorum." Bir şey demesini beklemeden telefonu kapatarak dolabıma yöneldim. Zaman kaybetmemek için çantama kalın bordo bir kotla siyah tüylü bir kazak attım.

Acele ederek yatağımın kenarındaki şişme montumu giydim ve çalışma masamdan bir kağıt alarak not düştüm.

Erken çıktım. Kafeyi açmam gerek. Merak etmeyin.

En azından ya annem ya da Fersun görürdü. Bir yandan da yalan söylediğim için içimden kendime küfrediyordum. Hızlıca uzun botlarımı giydim. Soğuk bugün biraz daha kırılmıştı.

Merdivenleri yine ikişer ikişer indim. Düşmemeyi dileyerek. Ağır kapıyı aralayarak aradan dışarıya kıvrıldım. Soğuk hava, sıcak tenime çarptı. Ezdiğim karın sesi, sokakların sessizliğine karışırken ben, hızlı hızlı yürüyordum.

Adımlarım gittikçe hızlandı. Kötü olabileceği düşüncesi yüreğimi kasıp kavuruyordu. Sonunda bakımsız villası gözler önüne serildiğinde son bir kaç adımımı iyice hızlandırdım.

Ve bahçeyi aşarak zili olmayan kapıyı tıklattı. Kapı kısa bir süre sonra açıldığında gözlerim de açılmıştı.

Üstünde bir şey yoktu. Sadece eşofmanıyla dolaşıyordu. Tabi belinden düşmezse.

Kapıyı tıklatan elim havada kaldı. Bir kaç kez yutkundum. "Gelsene."

Öksürdü. Sesi çatallaşmıştı.

Çıplaklığını boş vererek avucumu alnına kapadım. Olması gerektiğinden daha sıcaktı. Avuçlarımı omuzlarının altına bastırarak içeri ittirdim. "Biraz daha dur da, buz tut. Salak."

Yorgun kaşları havalandı. "Kötü söz söylersen, öperim dediğimi hatırlıyorum." Yapılı kolunu kavrayarak koltuklara çekiştirmeye başladım. "Sus allah aşkına. Daha kafanı ayakta tutamıyorsun."

Bedenini yavaşça geri iteledim. Beni çıldırtacak bir ağırlıkla kotluğa oturdu. "Hemşire hanım? Ölecek miyim?"


Dudağının bir tarafı kıvrıldı. Bu haldeyken bile şaka yapıyordu. Koluna elimin tersiyle vurdum. "Ben seni bir öldüreceğim, göreceksin. Koş banyoya." Tek kaşı havalandı. "Ne değişik fantezilerin var. Banyo? Bana uyar."

SAF KAN-ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin