Multi; Anka
Evin önüne geldiğimde aklım hala o evde takılıydı. Beklediğimden çok farklı çıkmıştı. O ev daha çok genç bir çocuğa değil de yaşlı ve tembel bir adam için uygundu.
Uzun koyu kestane saçlarımdan bir iki tutam beremden kurtulmayı başararak yağmurdan ıslanmış yüzüme yapıştı. Apartman kapısını hızla açtıktan sonra eski püskü eve girdim. Duvarlar rutubetten sararmış, pembe boya sarıya dönmüştü.
İkinci kata hızlı adımlarla çıktım. Üşümüştüm. Şubat ayında olmamız beraberinde kışı çok sert bir şekilde getirmişti. İki haftadır her hangi güneşli bir günümüz yoktu.
Asfaltlar sürekli ıslaktı. Kalın giyinmekten sıkılmıştım. Barda istediğimi giyebiliyordum o yüzden siyah bir kot ve kalın kazaklar tercih ediyordum.
Ama içerisi çok sıcak olduğundan sürekli hasta geziniyordum. Kapıyı hafifçe tıklattım.
Saat 00:12'ydi. Annemin beni bekleyip uyumadığına adım gibi emindim.
Kapı annem tarafından açıldığında ona minik bir gülümseme gönderdim. Koyu saçlarını ensesinde bir topuz yapmıştı. Ona küçük gelen pijamaları üzerine yapışmıştı.
Göz altları yorgunluktan çökmüştü. Ama yeşil gözleri hala parlıyordu. "Nerede kaldın kızım? Saat kaç olmuş. Çabuk gir içeri hava buz gibi." Gülümseyerek içeri girdim.
Islak botlarımı son anda hatırlayıp hemen çıkardım. Tabi çamurlu yağmur suyunun içeri girmesini engelleyememiştim. "Aç mısın kızım?" Kafamı salladım. "Valla kurt gibi açım anne. Bir şey yiyemedim. Yağmurdan çok trafik vardı okuldan da geç çıktım." Kafasını sallayarak şefkatle saçımı okşadı. "Sen üzerini değiştir. Ben de sana bir şeyler hazırlayayım."
Koridorun sağındaki ahşap kapıyı aralayarak kafamı uzattım.
Fersun yattığı yerden doğrularak mavi gözlerini bana çevirdi. Ben anneme o ise babama benziyordu. Sarı uzun saçları ve mavi gözleri vardı. Güzel ve alımlı bir kızdı. "Girebilir miyim?" Gülümseyerek karşılık verdi. "Gel abla." İçeri girdikten sonra sırt çantamı kırık beyaz gardırobun yanına fırlattım. "Çok geç kaldım biliyorum. Beni idare ettiğin için teşekkür ederim."
Gülümsemesi soldu. "Orada çalışmana içim el vermiyor abla. İstanbul çok tehlikeli bir yer. Bir de saçma sapan bir barda çalışıyorsun. Başına bir şey gelse ne olacak?" Elimi uzatarak sarı saçlarını karıştırdım. "Büyümüş de ablasını korurmuş. Merak etme istifa ettim zaten. Bu sefer sana söz, düzgün bir yerde iş bulacağım."
Gülümseyerek kollarını boynuma doladı. Üst ranzaya eşyalarımı attıktan sonra kıyafetlerimi değiştirerek kirli sepetine attım. Fersun da yattıktan sonra mutfağa geçtim.
Annem ısıttığı yemeği porselen tabağa koyarak bana doğru uzattı. Tabağı alarak ahşap masaya geçtim. Annem de yorgun bir şekilde bandanasını kafasından çıkararak karşıma oturdu. "Kızım?" Dolmadan bir çatal daha alarak anneme döndüm. "Söyle annecim."
Yumruk yaptığı eline çenesini yasladı. "Bana ne zamandır yalan söylediğini biliyorum." Çiğnediğim dolma boğazıma takılırken sertçe öksürdüm. Fersun bir şey söylemiş olamazdı. Anlaması da imkansızdı. Başka söyleyecek biri de yoktu. Babamdan başka. "Bizim için kendini süründürmeye değer mi yavrum? Sana bir şey olsa huzurumuz mu kalır? Sana zarar geldikten sonra elin adamının parasını ne yapayım ben güzel kızım?"
Oturduğum yerden kalktım. Kollarımı boynuna dolayarak yanağına minik bir öpücük kondurdum. "Söz sana. Doğru düzgün bir yerde çalışıcam." Göz yaşları omzumu ıslatırken yanağımı şefkatle okşadı. "Sen iyi ol yeter kızım."
Ertesi sabah erkenden iş aramaya çıktım fakat doğru düzgün bir yerde bulamamıştım.
ÇHepsi bar tarzı yerlerdi. Anneme söz vermiştim. Son sokağı da tam dönecekken karşıma çıkan minik bir kafeyle gülümsedim. Lila renklerinde döşenmişti.
Ortada minik bir sahne vardı. Etrafında ise yuvarlak beyaz masalar. İçeri girdikten sonra karşımdaki kasaya doğru yöneldim. İçerisi kalabalıktı. Önlüklü bir kız bulduğumda gülümseyerek konuştum. "Acaba, bir soliste ihtiyacınız var mı?" Kız minik bir gülümseme attı. "Ah evet, iki haftadır arıyoruz ama kimse karşımıza çıkmadı. Buyrun sizi patronla konuşturayım." Kız beni yönlendirirken içimde garip bir heyecan vardı. Eğer patronla iyi anlaşabilirsem burada çalışmak çok istiyordum. "Buyrun?"
Gülümseyerek karşımdaki genç patrona baktım. "Merhaba. Ben bir barda çalışıyordum ama ayrılmak durumunda kaldım. Sonra da burayı görünce.." adam gülümsedi. "Sesine güveniyor musun?" Kafamı hevesle salladım.
"Kesinlikle."
Elini bana doğru uzattı. "O zaman hayırlı olsun diyelim." Elini sıktım. Sanırım bu iş olmuştu. "Çalışma saatleri 19.00-22.00 arası. Uyar mı sana?"
Okuldan buraya gelmem en fazla yarım saat sürerdi. Yani çalışma saatleri bana çok uygundu. "Evet. Okuldan sonra hemen gelirim. Fakat cumartesi günleri son sınıf olduğumdan kurslarım var. Akşam 7'de bitiyor. 19.30'da gelsem sorun olur mu?"
Adam omuz silkti. "Sorun olmaz. Sen düzenli bir şekilde gel yeter. Hadi gel seni gurupla tanıştırayım."
Gülümseyerek kafamı salladım. Yan odaya girerken gözümü teker teker grubun üzerinde gezdirdim. Siyah saçlı bir kız bana gülümseyerek el salladığında ben de minik bir gülümseme gönderdim. "Bu Çağla. Vokalistimiz."
Yanındaki sarışın çocuğu gösterdi. "Klavyeyi de Ilgaz yönetiyor." Bir yanındaki çocuğu gösterdi. "Bateri de Mehmet'in." Daha sonra gözüm siyah koltukta yayılmış çocuğa takıldı.
Kahverengi saçları ve gözleri çok tanıdıktı.
Bu, pencerenin arkasındaki çocuktu.
"Ve gitaristimiz, Akın."
Demek ismi Akın'dı. Sırıtması yüzüne yayıldığında ağzım şaşkınlıkla açılmıştı.
Biz şimdi, aynı yerde mi çalışacaktık?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF KAN-ANKA
Teen FictionAnka&Akın Anka; kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü bir kadın. Ailesinin yaşadığı sıkıntıları gidermek için çabalarken önüne bir fırsat çıkıyor. Akın. Her gün evinin önünden geçerken bir gün o gizemli perde açılıyor. Karşısına çıkan adam, onu...