Her şeyin bu kadar eksik olacağını bilemezdim annemin kaybından sonra. Aldığım her nefeste, ihanet seziyordum. Onun gidişiyle değişen onlarca şey vardı. Bugün, okulumun ilk günüydü. Kendime bir söz vermiştim.
Annemi hayal kırıklığına uğratmayacak, okuyup hemşire olacaktım. Cenazesinde kimse yoktu yanımda arkadaşlarımdan başka. Ne bir akrabamız, ne de annemi tanıyan birileri. "Hadi güzelim, çıkalım." Akın çantamı bana doğru uzatırken ona boş bir bakış attım. Zorla okula götürüyordu beni. İlk gün olmasına rağmen içimde ufacık bir heyecan yoktu.
Duygularımı, hislerimi, en önemlisi de kendimi kaybetmiştim çoktan. Canımını acıdığını görmelerine rağmen, herkes susuyordu. Çağla, nedenini bilmediğim bir şekilde son 2 gündür bizde kalıyordu. 2 gecedir gözüme uyku girmiyordu. Akın'ın yanında yatmayı bırakmıştım. Dün gece ilk kez Çağla yanıma gelmiş, kulağıma iyi şeyler fısıldamıştı.
'İyi olacaksın, iyi olacağız'
Demişti.
O bunu söyledikten sonra, sabaha kadar göz yaşlarım durmamıştı. Gözlerim şiş bir şekilde gidiyordum okula. Siyah kot bacaklarımı çevrelemişti. Üzerine toz pembe bir kazak geçirmiş, saçlarımı geriye savurmuştum.
Özenle giyinemeyecek kadar özensiz yaşamaya başlamıştım. Kapıyı aralayarak dışarıya sızdım. Beyaz spor arabaya ilerlerken dün gece yağmur yağdığını yeni fark ediyordum. "Hava soğuk. Avuçlarını kazağının içine sakla."
Onunla konuşmadığımı söylemiş miydim?
Garip bir şekilde kimseyle tek bir cümle dahi kurmuyordum. Tek yaptığım, yemek, içmek ve uyumaktı. Sustuğum için, acılarımı da hissedemiyordum. Hissetmek isterdim.
Bomboştum. İçim bomboştu.
Bir acı kırıntısı dahi yoktu. Arabaya bindikten sonra koltuğa iyice yerleştim. Arabanın deri koltukları gıcırdarken, Akın çoktan arabayı çalıştırmıştı. "Okulda birine sataşmanı istemiyorum. Sinirlenip de birine zarar verme. Bu bizim son şansımız. Biri sana zarar vermeye kalkarsa, haberim olsun." Kafamı sallamakla yetindim. Onunla konuşmadığım için yapacaklarımı kestiremiyordu.
"Benimle konuşmanı istiyorum. Başka yöntemlere başvurmadan." Güldüm. Ruhsuz bir gülüştü. Biraz da meydan okur gibiydi. "Zor şeyler atlatıp atlatmaman umrumda değil. Senden tek istediğim benimle konuşman, anladın mı? Susarak bir bok yapamayacağını biliyorsun." İnce parmaklarımı avucumun içine doğru kıvırdım. "Akın, susalım." Günlerdir ağzımdan doğru düzgün çıkan tek şeydi sanırım. "Peki Anka, susalım."
Canını sıktığımı biliyordum. Daha adını koyamadığımız ilişkimizi mahvetmek istemiyordum.
Sonunda liseye vardığımızda, gözlerim modern olmasına rağmen eskitilmiş gibi duran binaya çevrildi. Gri ve beyaz tonlarında boyanmış, büyük bir okuldu. Kısa süre içinde binaya giriş yapmıştık. Müdürden sınıfımı öğrendikten sonra 4. kata çıkmaya başladık. Akın benimle beraber sınıfa girmeyecekti. Sadece bırakıp çıkacaktı. Etrafta bir sürü insan olmasına rağmen sanki hiç birini görmüyordum. Boş baktığımdan emindim. Bir kaç göz gözlerime değse de soğukluğumdan olsa gerek gözlerini kaçırmışlardı. Sınıfın mor kapısı yavaşça araladım.
Küçük pencereden gördüğüm kadarıyla henüz hoca gelmemişti. "Dikkat et güzelim." Kafamı salladım. "Ayrıca, erkeklerin yanına oturma." Gülmemek için dudağımı dişlerimin arasına aldım. Kapıyı tamamen ittikten sonra içeriye girdim. Hiç de varlığım insanlar için belli olmadı. Bir kaç yüz üzerimde gezindi, fakat hepsi geri önlerine döndüler. Gözlerimi büyük sınıfta gezdirdim. Yirmi küsür sıra düzenli ikişer şekilde dizilmişlerdi. Ortalarda, cam kenarı bir sırayı gözüme kestirerek oraya doğru ilerledim.
Mor sırt çantamı sıranın üzerine bıraktığım sırada bir ses duyuldu. "Orası dolu." Bakışlarım sırada gezindi. Dolu olduğuna dair tek bir işaret bile göremiyordum. Yavaş bir şekilde arkama döndüm. Sarı saçlı bir çocuk, gevşek sırıtmasını yüzüne yerleştirmiş bir şekilde bana bakıyordu. "Dolu olduğuna dair bir kanıt göremiyorum. Öyleyse dolu değil." Önümdeki bedene küçümseyici bir bakış atarak yorgun bedenimi sandalyeye bıraktım. "Seni burda görürlerse, ellerinden alamayız ama sen bilirsin." Yavaşça uzaklaşmasını izledim. Tehdidini göz ardı ederek kafamı sıraya yasladım.
Annem okulda olduğumu bilse benimle gurur duyardı.
Çoğu zaman aklımdan çıkaramadığım annem, yine her bir düşüncemi esir almıştı. Olanları hatırladıkça, parmak uçlarıma kadar uyuşuyordum. Kolumun biri tarafından dürtülmesiyle, kapadığım gözlerimi aralamak zorunda kaldım. Bakışlarım önümdeki bedene tırmandı. Siyah saçlarını özenle geriye doğru taramış, bir tutam saçını siyah küpelerle dolu olan kulağının arkasına atmıştı. "Kalkıp başka sıraya uza."
Kaşlarım derin bir şekilde çatıldı. Ondan beklenemeyecek kadar sert bir yüz ifadesine ve kararlı çıkan bir sese sahipti. "Neden?" Çocuk, sorduğum soruyla afalladı. "Yeni misin?" Gözlerimi devirdim.
Kitap karakterlerindeki bad boylarla burda karşılaşacağımı düşünmüyordum.
"Belli ki yenisin. Buranın benim yerim olduğunu herkes bilir. O yüzden kalk."
Kimse bana emir veremezdi. "Bana emir veremezsin." Kaşları derince çatıldı. "Ben Talha Arıkan, elbette seninle böyle konuşacağım."
Bir bad boy vakası daha."Ben de Anka Acar. Tanıştığımıza memnun olmadım. Bad boy tipiyle takılan erkekleri sevmem. Ve inan göründüğüm kadar da hanım hanımcık değilimdir." Çocuk ukala bir şekilde saçlarını arkaya savurarak dağıttı. "Kızlara zor kullanmayı sevmem." Güldüm.
Kendini tehlikeye atıyordu. O anda beklemediğim bir şey oldu ve korktuğum başıma geldi.
"Ben piçlere zor kullanmayı çok severim." Sevdiğim adamın sesi sınıfta yankılandı. Bir kaç yüz Akın'a dönerken, önümdeki çocuk da yavaş bir şekilde oraya döndü.
İşte şimdi yanmıştı.
"Yüzüne büyük bir yumruk istemiyorsan, sevgilimi rahat bırak."
Sevgilim...
Çocuğun kaşları alayla havalandı. Parmaklarını saçlarına daldırarak geriye doğru savurdu. "Sevgilin sözümü dinlemediği sürece onu rahat bırakacağımı sanmıyorum." Akın'ın nasıl delirdiğini bilmeden ileri geri konuşuyordu.
Sakin olması için bir şeyler yapabilirdim fakat bunu istemiyordum. "Seni son kez uyarıyorum. Ya kızımdan uzak durursun, ya da ben uzak durmanı sağlarım." Sesinin bu kadar sert çıkması ondan beklemediğim bir şeydi. Fakat rahatsız olduğum da söylenemezdi. Talha sırıtarak başka bir sıraya geçtiğinde, Akın yüzündeki zafer pırıltısıyla bana doğru döndü. "Kimsenin sana bulaşmasına izin verme güzelim. Haberim olsun."
Kafamı salladım. Etraftaki çoğu kızın bakışları onu takip ederken parmaklarımı gözlerine geçirmemek için zor tutuyordum kendimi. Yüzü yüzüme yaklaştı ve oldukça sert bir öpücük kondurdu dudaklarıma. Avuç içi saçlarımı okşarken arkasını dönerek sınıftan çıktı. Gidişiyle boşluğa düştüğümü hissettim. Sonunda uzun boylu, hoca olduğunu tahmin ettiğim kadın içeri girerek elindeki kitapları öğretmen masasına bıraktığında tüm dikkatler orada toplanmıştı. "Evet arkadaşlar kitaplarınızı çıkarın. 29. Sayfa 4. paragraf. Sen, yeni kız, kendini tanıttıktan sonra paragrafı okur musun?" Bakışlarımı gözlüklerinin üzerinden bana bakan hocaya çevirdim. Yavaşça ayağa kalktım. "Anka Acar ben. Bazı özel nedenlerden dolayı okula ara verdim." Hoca anlayışla kafasını sallayarak gülümsedi. Oturarak kitabımı açtım. Tam o sırada saçlarımın arasında bir nefes hissettim.
"Seninle çok eğleneceğiz, yeni kız."
Bu bir ön bölümdü. Gerisi gelicek arkadaşlar. Tekrardan, hoşgeldiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF KAN-ANKA
Teen FictionAnka&Akın Anka; kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü bir kadın. Ailesinin yaşadığı sıkıntıları gidermek için çabalarken önüne bir fırsat çıkıyor. Akın. Her gün evinin önünden geçerken bir gün o gizemli perde açılıyor. Karşısına çıkan adam, onu...