9.Ben Kötü Bir İnsanım

254 134 99
                                    

~1984, Bahar~

İlk yıl geçirdiğim ruhani olgunluk sürecinde, bir derdin bitmeden bir diğerinin başlamasının çok etkisi oldu.

Kendimi evdeki curcunadan kurtarmak adına alıp başımı gitmeyi adet edinmiştim.


Önceleri öfkenin sokak sokak gezip benim yaşadığım evi seçtiğini, kavga olup gözyaşı olup evdekileri darmaduman ettiğini düşünürdüm. Sonradan anladım ki bu mutluluk, öfke, gözyaşı ve kahkaha bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıydı ve yağan yağmur veyahut gün ışığı misali bir yolunu bulup sızardı her eve.

Bu gerçeği farketmemde o dönemde tanıştığım pek çok insanın da etkisi var ki bunların başında Mahsun gelir...

Hayata nasıl geldiğimiz, fikrimiz sorulmadan, bizim seçimimiz olmayan itiraz edilemez gerçeklerden ibarettir. Ancak bazıları bu konuda fazlasıyla şanssızdır. Mahsun bunlardan biriydi. Çok küçük yaşta bacaklarını kaybetmiş, yatağa mahkum kalmıştı.

Onunla serin bir akşamüstü, bahar yağmurunun ardından toprak kokusuyla birbirine karışmış gül kokusunun süslediği bahçelerinde tanıştım. Aslında daha önce pek çok kış günü onu pencereden bakarken görmüş, neden hiç evden çıkmadığını düşünmüştüm.

Tanıştığımız gün evde yine bir kavgadan bunalıp kendimi sokağa atmış, yollarda nereye gideceğini bilemez bir halde dolanıyordum. Manavın önünden geçerken neden bilmem adama kolay gelsin dedim. Planladığım bir şey değildi. Öyle bir anda söyledim işte. Adam alelacele başını sallayıp geçiştirdi. Tam durup bir şey daha diyecektim ki elinde poşetlerle zor yürüyen bir kadını görünce hemen yardımına koştum.

Kadınla yol boyunca konuştuk. Evlerinin olduğu sokak çok tanıdıktı. Evin önüne geldiğimde camdan bakan oğlunu gördüm. Ona sinirlenmiştim cidden evden hiç çıkmıyordu. O evde oturuyordu ben annesinin poşetlerini taşıyordum. Tam kapıya poşetleri bırakıp gidecektim ki annesi "oğlum Mahsun çok yalnız, ona bir merhaba desene." dedi. Kadını kıramadım. Ama bu işte bir tuhaflık vardı. İçeri girince anladım.

Çocuğa çoğu kez neden evden çıkmak yerine camdan bakıyor diye söylendiğim günler geldi aklıma ve yürümediğini değil yürüyemediğini farkettiğim o an anladım ben kötü bir insanım diğer tüm insanlar gibi basit düşünüp her şeyi gördüklerime yoruyorum.

Kendini kötü hissetmemesi için olabildiğince normal davranmaya çalıştım ama gözlerim bacaklarına takılmıştı işte. Bu eksiklik pek çok insana kendi haline şükretmeyi öğretebilirdi ama bir süre, sadece belirli kısa bir süre, sonra yine büyük küçük demeden kendi dertlerine yanar insanlar. Çünkü bencildir insanlar görgüsüzdür...

"Merhaba." dedim. Cevap vermedi. Gözleri dolmuştu. Konuşmak istiyor da konuşamıyor gibi bir hali vardı. Annesi odaya geldi esefle başını salladı. "Hava çok güzel bahçede oturalım mı?" dediğimde şaşırmıştı. Ben ise ağzım kulaklarımda gülüyordum, sanki dört duvar dostu olmuş yatağa mahkum biriyle değil de en yakın dostumla konuşuyor gibi.

Annesi ondan önce davranıp onayladı. Birlikte bahçeye çıkardık onu. Orda başladı sohbetimiz. Önce hep ben konuştum. Ona annemin olmadığını, evimden uzak olduğumu söyleyip bir şekilde bana acımasını, dolayısıyla kendisini çok da kötü hissetmemesini sağlamaya çalıştım. Ama o konuştukça içimde onun biriktirdiği ama boşa çıkan ve çıkacak olan hevesler, hayaller birer çocuk olup ağladı.

İpsiz UçurtmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin