3.Salondan Dışarı Bakan Pencere

831 283 136
                                    

2016, HASTANE

Doktor bana Alzheimer'ın kesin tanısının konulmadığını, şüphelendiklerini ve nöropsikolojik tarama testleri, beyin haritalaması ile beyin fizyolojisini ölçme gibi yöntemlerle taramadan geçireceklerini söyledi. Ve depresyona bağlı unutkanlık olasılığından bahsetti. Kesin bir tedavisinin olmadığını anlatırken onu dinlemiyordum. Çünkü asıl tedaviyi ben biliyorum. Kendimi affettirebilirsem hiç bir hastalığın onu korkutmasına izin vermem. Çünkü biliyorum, tüm hastalıkların ilacı mutluluktur...

Gökyüzü koyu bir lacivert rengini alıyor. Ben yine hiç içemeden soğuttuğum çayımı pencerenin kenarına koyuyorum ve bekleme salonunun o rahatsız edici gürültüsünden uzaklaşıp onun odasına kendimi atıyorum. Yatağında kıpırtısız yatıyor. Akşam güneşi soluk tenine vuruyor. Fazlaca zayıflamış, gözleri anımsadığımdan daha büyük duruyor. Yatağının kenarına oturuyorum. Elini tutuyorum. Pişmanlığın yüreğimdeki bu ağır yükü belki onun hastalığından bile büyük. Ama o şuan uykusunda bile varlığımdan rahatsız. Ömer; tüm dertleri sırtına yüklediğim zavallı kardeşim. Bense onun gözünde büyüttüğü, kahramanı saydığı asla bir abiliğin hakkını verememiş abisi...

Belkide içinde bir yerlerde hala bana karşı bir sevgi kırıntısı vardır. Bu küçücük umuda tutunuyorum ve yaşanabilecek güzel günlerin hayalini kuruyorum. İçim huzurla doluyor. Yüreğimde paramparça olmuş bir şeylerin iyileştiğini hissediyorum. Sonra elini sıkıyorum. "Dayan" diyorum "sen yapabilirsin." Bir şey demeye daha hazırlanıyor ve dilimin ucuna gelir gelmez vazgeçiyorum. Hayır. Ona bir kez daha aynı yalanı söyleyemem. En son 35 yıl önce salondan dışarı bakan pencerenin dibinde ona bu yalanı söylemiştim. Dışarıya bakmasını engelliyordum. Görmesini, korkmasını istemiyordum. Ömer gözlerimin içine bakıyordu. Ona "geçecek" demiştim. Kolay şey miydi senin yüreğin ezilirken canından çok sevdiğin birine bu yalanı söylemek, sen bile inanmıyorken.
Geçmedi, geçmeyecek. Yaşadığın acıyı ancak seninle birlikte mezara götürürsün. Bunu yıllar geçmesine rağmen hala aynı anıda takılı kaldığım gerçeğini kendime itiraf ettiğimde anlıyorum. Dişlerimi sıkıyorum. Beni tehdit eden gözyaşlarıma direniyorum. "Geçecek" demiyorum ama tüm benliğimle geçmesini diliyorum. Sonra aklıma bir anı geliyor. İçimden "keşke bir lamba cini olsaydım" diyorum. Yüzüme geniş bir tebessüm yayılıyor, gözyaşlarıyla süslenmiş...

İpsiz UçurtmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin