~1983~
O cesaret aslında biraz da zorunlu bir sebeple liseye başladığım yıl geldi. Köyde lise yoktu. Babamın son günlerde sessizleşip derin düşüncelere dalmasının sebebi de buydu. Son olarak öğretmenimin yaptığı kısa bir konuşma ona başka çare olmadığını kabullendirmiş olacak ki bana gidecek yer aramaya başlamıştı.
Sonunda teyzesinin kızının evine karar verdi. Her ne kadar uzak bir akraba gibi görünse de, güçlü aile bağları olduğundan babama kardeşi kadar yakındı. Cennet hala dediğimiz bu kadın yılda bir kez bayram ziyaretine eşi Yaşar enişte ile gelirdi. Çok iyi insanlardı. Sorun şuydu ki evleri çok kalabalıktı. Kendi çocukları, Yaşar eniştenin kardeşi ve ailesi daha bir çok nerden geldiği belli olmayan kuzen çocuğu ve hepsine bedel Bedriye karı. O Cennet halanın kaynanasıydı ve hiç de hoş şeyler söylenmezdi hakkında. Sanki başıma neler geliceğini bilirmişim gibi daha o zamandan içime bir sıkıntı düşmüş, son günler yemeden içmeden kesilmiştim.
Annem doğumda öldüğünden Elif'i hiç sevmemiştim. Hatta -Allah affetsin- hep keşke annem öleceğine o ölseydi dedim. Üvey annemi hiç mi hiç sevmedim. Benim dünyam babam ve Ömer'den ibaretti.Ömer'e veda etmedim. Edemedim. Ağlamasından korktum.. Aslında yine ağlayacaktı ama ben görmeyecektim. Şimdi o korkunç evde tek başınaydı. Babam da daha üzgün olacaktı. Bunu beni trene bindirdikten hemen sonra lokomotifin camından bakınca, başı yere eğik, omuzları çökük bir şekilde dönüp gidişinden anladım. Söylemediği pek çok şeyi zamanla, en çok da baba olunca anladım. Ama artık çok geç kalmıştım. Mezarına gidip ağladım ama bu anneme topladığım papatyaları bir bardağın içinde pencere kenarına koyması kadar anlamsız bir çabaydı. O papatyalar çoktan solmuştu, ölmüştü. Benim geç özrüm de bardağın içindeki su kadar yararsızdı.
Tren ağır iniltilerle raydan ayrılınca el sallayanlar önce kayıp giden insan silüeti sonra da nokta halini aldılar. Ben ağlıyordum. Beni almaya Cennet halanın oğlu Selim abi gelmişti. Yol boyunca benimle konuşup sürekli aklımı başka şeylerle oyalamaya çalışmıştı. Sırf bu yüzden ona daha o anda derin bir sevgi duymuştum ama tavırlarım yüzünden onun gözünde huysuz bir çocuktan daha fazlası olamazdım...Evde bir ayı tamamladığımda kendimi olduğumdan çok daha büyük hissetmeye başladım. Olgunlaşıyordum. Kendi ayaklarının üzerinde durmak dedikleri bu olsa gerek diye düşündüm. Yaşar eniştenin kardeşi Erdal abi iki küçük çocuğu, her şeyi sorun edebilecek bir karısı ve karısının üniversiteye giden kız kardeşi ile birlikte yaşıyordu. Ben alt katta Cennet hala, eşi, benim yaşlarımda iki kızı benden büyük iki oğlu ve o meşhur kaynanayla yaşıyordum. Kaynana yani Bedriye karı düşündüğümden bile korkunçtu. Eve gelen çoğu kişiye, evdekilere hatta kimseyi bulamazsa kendi kendine söylenirdi. Selim abi zaten bana daha ilk günden onu ciddiye almamamı söylemişti. Selim abiden biraz daha büyük abisi Hasan bir marangozun yanında çıraktı. Sonraki günlerde beni de yanında götürmeye başladı. Eh, zaten ekmek elden su gölden yaşayamazdım. Babamın bıraktığı para da elbet bitecekti.
Zamandan mıdır yoksa bizim aile yapımızdan mı bilmem kızlar benimle okul açılana kadar konuşmadı doğru düzgün. Sevgi ve ben liseye aynı yıl başladığımızdan aynı sınıftaydık ve birlikte gidip geliyorduk. Kardeşi Hülya bizden bir yaş küçüktü. Onunla daha fazla sohbet ediyordum çünkü ödevlerini hep bana yaptırırdı.
Sevginin birini sevdiğini çok geçmeden öğrendiğimde yüzündeki tüm kan çekilmiş bir halde gözlerime bakıp yalvardı ama ben zaten kimseye söylemeyecektim. Hatta bende ona Selma'yı anlattım. Selmayla yazın tanışmıştım. İşe gittiğim bir gün, ne şanslıydım ki o gün geç kalkmıştım ve yanımda Hasan abi yoktu. Hergün geçtiğimiz o sokakta o gün onu gördüm. Elinde bir kova hayvan pisliği taşıyordu, sanırım ahırı temizliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpsiz Uçurtma
Ficción GeneralZihnimde bulanık bir anı...Sözlerini hatırlamadığım bir şarkının melodisi gibi veya en önemli parçası kaybolmuş bir yapboz... İçimde hep ne olduğunu bilmediğim bir eksiklik hissettim. Bir şeylerle doldurmaya çalıştıkça daha da eksildim, yenildim zam...