Bir anda ağzımdan çıkan "Evet" kelimesi bütün hayatıma mal olacaktı. Bunu şu anda anlamıyor, sevinçle karışık garip bir duygu yaşıyordum. Telefonu kapattıktan sonra düşündüm. Artık sevgilimdi. İnanamıyordum. Onu gözümde öylesine büyütmüştüm ki beni isteyeceği aklımın ucundan geçmezdi. Sadece bir gecelik bir şeydi. Ama yüreğine dokunmuştum. Benden iyisini bulamazdı. Güzel olduğumu düşünmesem de seksi olduğumu biliyordum. Çok neşeli çok da uysaldım. Yanımda huzur buluyordu. Zaten yeterince yaşayacağını yaşamıştı ve son durak bendim.
Arkadaşımla durumu paylaştığımda bana sert çıkmıştı.
-Anlıyorum Eylül seviyorsun, ama olmayacağını sen de biliyorsun. Kendine hakim olman gerekiyor. Bu çocuk seni üzer. Aileni de biliyorsun asla onaylamayacak. Şahsen benim içime sinmiyor. Üstelik daha yeni ilişkini sonlandırdın.
Kıskandığını düşünüyordum. Çünkü onu çok ihmal etmiştim. Ve aramızda yaşananları bilmiyordu. Bilseydi çok kızardı. Söyleyemezdim. Söyleyebileceğim kimse yoktu.
-Ceren bunları biliyorum fakat yüreğime engel olamıyorum. Daha önce hiç yaşamadım. 4 yıllık bir ilişkim vardı. Seviyordum tamam. Ama bu daha başka bir şey. Ben bunun karşısında resmen eriyorum. Aşk sanırım bu olsa gerek. Yaşasan gerçekten anlarsın.
-Bilmiyorum Eylül. Benim görevim seni uyarmak. Yoksa ben senin hep yanındayım. Sadece üzülmeni istemiyorum.
Her gün saatlerce telefonda konuşuyorduk. Uzakta oturuyordu bu yüzden sık sık görüşmemiz imkansızdı. Konuşurken çok keyif alıyordum. Evlenmek istediğini ve kurduğu hayalleri anlatıyordu. Düğün konularına çabuk girmişti. Fakat bu mantıklı mıydı. Henüz okuyordum. Onun okulu bitmişti. Yaşı da gelmişti ama yine de beni beklemesi gerekecekti. Hem çok hızlı gelişiyordu her şey.
Mantıksız bir kız değildim. Ne kadar aşık olsam da mantığıma uymayan bir şey olursa içim acıya acıya vazgeçerdim. İyi düşünmem gerekiyordu. O böyle evlilikten bahsederken ben ona yavaş ilerlememizi söylesem acaba yanlış anlar mıydı. Sonuçta niyetinin ciddi olduğunu belirtiyordu.
Bir yandan keyiften bulutların üstünde uçuyor diğer yandan ayaklarımı yere basmaya zorluyordum. Ama bu çok zordu. Yine içimdeki o iki ses deli gibi kavga ediyordu. İçimdeki melek: "Şimdi nasıl bırakacaksın? Nereye gidecek bu iş? Aptallık yapıyorsun" derken şeytan:"Olman gereken yerdesin bebeğim. Dinleme onu. Yaşamak istediğini yaşa. Zaten bu zamana kadar hayat hiç istediğin gibi olmadı değil mi?" Diyerek beni kışkırtmayı başarıyordu. Melek ve şeytan dedim onlara, çünkü Meleğin benim iyiliğimi düşündüğünü biliyordum. Şeytan ise benim iyiliğimi düşünüyor gözükse de kötü şeyler yapmama sebep oluyordu. Sevişmek kötü müydü? Aslında herkese göre değişirdi. Bence sevişmek güzeldi ama bu şekilde suçlu hissettiriyordu. Bana kendimi seksi hissettirmesi cesaret veriyordu. Ve bu cesarete sahip olursam yanlış kişiyle bunu yaşamaya meyilliydim. Ayrıca ailemin beni yetiştirme tarzına da uymuyordu. Allah'a bağlılığım fazlaydı. Ve ben bir günah işleyince (ki bu hep gizli olurdu) ortaya çıkmasından daha çok Allaha bunu yaptığım için kendimden utanıyordum. O zaman da böyle olmuştu. Günlerce kendimi suçlamamı ve bana aşağılık bi varlıkmışım gibi hissetmemi sağlamıştı. Belki de Allah bir daha benim yanımda olmayacaktı. Sanki ona ihanet etmiştim. Ama o merhametliydi. Bana yardım edeceğine beni bırakmayacağına inanmak istiyordum.
Olay bana ters tepmeye başlıyordu. Zamanla Allaha nasıl olsa kendimi affettiremeyeceğimi çok günahım olduğunu düşünerek istediğimi yaşamaya başladım. Şeytan beni ele geçiriyordu.
Onu azdırmak hoşuma gidiyordu ve bunu arasıra telefonda yapardım. Delirmesi hoşuma gidiyordu. Beraber telefonda inleyerek boşalıyorduk. Zaten öyle çok fazla romantik ya da beni beğendiğini belli eden sözler söylemezdi. Cool davranışları beni daha çok ele geçiriyordu. Bir tek telefonda onu azdırdığım zamanlar güzel şeyler söylüyordu. Bana aşık olmasa da kalçama aşık olduğunu biliyordum. Ve bunu her fırsatta kullanıyordum. Ona resmini gönderiyordum ve hemen moda giriyordu. Önceleri kıyafetime dikkat eden ben onunla tanıştıktan sonra onun sevdiği gibi giyinmeye başladım. Diğer türlü beni beğenmediği belliydi ve beni sürekli aşağılıyordu. Hatta lakabım Çirkindi. Öyle sesleniyordu. Şaka yapmadığını biliyordum. Ben de bunu hırs edinerek kendimi güzelleştirmek için her yolu denerdim. Mini etekler aldım. Kendime çok bakmaya başladım. Makyajımı arttırdım. Güzelliğim ortaya çıksa da yine de kusurlar buluyordum. Bu konuya takıktım. Onun da benim gibi takık olduğu aşikardı ve en ufak beğenmemezlik olacak diye korkuyordum.
Gözlerim güneşte yeşilleniyordu ve sanırım beğendiğim nadir yerlerimdendi. Sonra saçlarımı kızıla boyatmamı istedi benden. Boyatır boyatmaz övgüler aldım. Beyaz tenime yakışıyor ve beni daha canlı gösteriyordu. Makyajla beraber daha çekici duruyordu. Herkes bu rengin bana çok yakıştığını söyledi. Bundan sonra favori rengim olacaktı. Başlarda kızıl kahve olan rengini gittikçe sonbahar kızılına açarak iddalı bir kızıl haline getirdim. Yolda yürürken saçlarımın çok güzel olduğunu söyleyen insanlar keyfimi yerine getiriyordu. Fakat hala Onu memnun edememiştim.
Telefondaki paylaşımlarımız değişmeye başladı. Bana eski sevgililerini anlatıyordu. En özel yerlere kadar. Onu çok kıskanıyordum ama sesimi çıkaramıyordum. Çünkü dinlemem hoşuna gidiyordu. Yeter ki o mutlu olsundu. Yoksa bir kızı nasıl becerdiğini duymak en son isteyeceğim şeylerdendi. Canım yansa da benim onu dinlememi sevdiği için ve bu sakin hallerimden dolayı benimle olduğunu bildiğim için sabrediyordum. Ayrılmamız en son isteyeceğim şeydi.
Bir süre sonra aramızdaki konuşmalar eski tadını vermemeye başladı. Ama ben onu çok seviyordum. Ona her gittiğim yeri haber veriyordum çünkü benim için çok değerliydi.
-Neden bana gittiğin her yeri bildiriyorsun Eylül? Beni böyle alıştırma.
-Ben sadece bilmen gerektiğini düşünüyorum. Benim de senin neler yaptığını bilmem gerek. Sonuçta uzakta yaşıyoruz.
-Öyleyse bundan sonra benden izin alacaksın !?
Bu benim için fazla sorun gibi gözükmese de aslında sorundu. Sürekli ailemden izin alıyordum ve onlar da yüzde 90 izin vermiyordu. Kalan yüzde 10u da mutlaka gündüz vakti ve onların tanıdığı kişilerle olanıydı. Allah razı olsun.
Doruk buna izin verecekti. Formaliteden soruyordum nasıl olsa. Ailem kadar olamazdı. Onları da az çok biliyordu zaten. Bana aynı şekilde davranamaz-dı- Acaba?
İzin olayını abartışı canımı sıkmaya başladı. Beni günde bilmem kaç yüz kere arıyordu ve nerde olduğumu ne yaptığımı takip ediyordu.
Dışarıda arkadaşlarımla iftar ve sahuru yapacağımız bir gece sahur olduğunu çaktırmadan annemden izin aldım. O da yurttan izin aldı ve ben hayatımda ilk kez özgür hissediyordum. İlk defa tüm gece kız arkadaşlarımla dışarıda sabahlayacaktık. Üstelik ramazan içindi. Yani kötü olan hiç bir durum yoktu. Bu konuda fikrini almadığım ama gideceğmizi söylediğim Doruk, duruma alınmış olacakki trip atmaya başladı. Hayatta en nefret ettiğim bir erkeğin bana trip atmasıydı. Artık son günlerde kaçıncı tribini yiyordum olur olmaz yerde. Her ilişkide kızlar sorun yaratıyorken, ben ilişkide daima sorunsuz taraftım. Ve karşı taraf bunu kullanıyordu..
Kafam iyice bunalınca ve O günümü zehir edince moralim bozuldu. Sonra yazdığı mesajla bedenimi buz kapladı:
-Kendimi iyi hissetmiyorum. Sanırım devam edemeyeceğim. Ara verelim.
Ne!? Ara vermek mi? Bu nasıl olurdu? Dalga mı geçiyordu benimle? Ara vermek demek bitmiş demekti. Anlamıştım. Zaten bahane arıyordu. Hiç sesimi çıkarmadım. Kırılmıştım evet. Bundan sonra hayatın tadı tuzu yoktu bu da evet. Ama zorla kendimi kimseye sevdiremezdim. Bitmişti. Ve ben bunu kabul etmeliydim...