Artık mezundum. Özgürlük için tek bir adım kalmıştı. İkna etmeliydim ailemi bir şekilde. Annem cadının tekiydi. Daha ben konuyu açmadan bir gün yaygarayı koparmıştı bile..
Arkadaşımın nişanı için hazırlanmıştım. Üstümde çok güzel bir elbise vardı. Üzerinde yeşil yapraklarıyla ve ten renginde çiçekleriyle saç rengime uyum sağlayan beyaz bir mini elbise.
Saçlarımı dalgalı yapmıştım. Rüzgarda uçuşan eteklerime saçlarım da eşlik ediyordu. Anneme normalde gideceğim yerleri haber vermezdim. Çünkü izin vermeyeceğini biliyordum. Ama bugün söylemem gerekiyordu. Annem her gün beni akşam 7-8 gibi arardı sanki benim dışarıda olup olmadığımı kontrol eder gibi. Yurdun giriş saati 10du ve ben annem kızmasın diye 7de onu arıyor sonra dışarı çıkıyordum. Beni buna o mahkum etmişti. Fakat o gün 5te orada olmam gerekiyordu. Saat 8 gibi nişandan apartopar çıktım ve saat 9da ancak yurda geldim. Kalmak istiyordum ama imkan yoktu. Ailem izin verseydi yurttan izin alıp arkadaşımda kalacaktım. Fakat ne izni? 9da yurda girdiğimi duyan annem sanki kuyruğuna basmış kedi gibi cırlamaya başladı. Ben nasıl bu saatte kafama göre geziyormuşum. Öf demek istemiyordum ama dedirtiyordu. Bir de babamın duymasını istercesine bağırıyordu. Hayatımı zaten ikisi birlikte mahvetmişti. Sonra konu benim çalışmama geldi-Sen zaten artık mezunsun bizi dinlemezsin. Sen zaten orda kalacaksın ben biliyorum. Ya İstanbul ya biz tercihini yap! İstanbulu seçersen hakkım helal değil.
Anneydin sen. Kızına bunu nasıl söylersin. Oysa ben ne hayaller kuruyordum. Babamın eziyet ettiği günlerde seni kolluyordum. Şimdi bana kalkıp "helal etmiyorum hakkımı" diyebiliyorsun. Ben bana yaşattığınız tüm zorluklara rağmen sizi en değerlim görmüştüm. Telefonu kapatırken gözümden yaşlar boşalmıştı. Kendimi çok kötü bir şey yapmış gibi hissediyordum. Alt tarafı burada iyi bir iş teklifi almıştım. Okulumu bitirmiştim istedikleri bu değil miydi? Ne kötülüğüm olmuştu?
Bu düşüncelerle boğuşurken bir yandan da Doruk sabrımın sınırlarını zorlamaya başlamıştı. Sanırım işe girecek olmam onun da hoşuna gitmemişti. Sürekli benim ondan yüksek olacağım kaprisine kapılıyordu. Beynim yorgundu ve kimseyle uğraşmak istemiyordum..
Sonunda babamı ve annemi ikna ettim. Duamın gücü olsa gerek. Beklemediğim bir anda "tamam bir süre çalış" cevabı geldi. Artık İstanbulun en güzel yerlerinden olan Sarıyer'de yaşayacaktım. Evim Emirgana 15 dakikaydı. En büyük hayalimden biri orada yaşamaktı ve sonunda olmuştu. Hep hayallerimin gerçekleşeceğine inanırdım. Kendi kendime söyledim
İşte başlıyoruz!
Bundan sonra hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. .
***
-Bistüri..
-Veriyorum buyrun
-Penset.. Seni daha önce görmedim hemşire hanım yeni misin?
-Yeniyim hocam, dedim penseti eline tutuştururken..
Ciddiydi. Ama diğerleri gibi sinirli değildi. İşinin eri olduğu belliydi. Yaşı 40 45 civarıydı. Boyu uzundu ve bana güçlü görünüyordu. Sevmiştim bu adamı. O da beni sevmişti sanırım.
-Kendi isteğinle mi ameliyathaneyi seçtin?
-Evet. Burada olmak hayalimdi.
-Hayallerini gerçekleştirenleri severim.
-Sıradanlıktan hiç hoşlanmam.
-Sıradan olmadığın belli..Cerrah asistanı olmak istiyormusun?
- Hem de çok! Dedim maskenin altından gözlerimi büyüterek
-Çıkışta odama gel ..
Diyerek bir süre ameliyatı sessiz sürdürdü. Daha sonra işini bitirdi ve çıktı.Hemen arkasından gitmek istemedim belki işi vardır diye düşünerek. Bir süre sonra izin alarak ameliyathaneden çıktım. Soyunma odasına geçerek yeşil çiçekli bonemi çıkarıp önlüğümü giydim. Saçlarım boneden dolayı eziliyordu bu yüzden ellerimi tarak olarak kullanarak saçlarıma biraz hava kattım. Böyleyken kendimi çok havalı buluyordum. Kendime özel aldığım koyu yeşil ameliyat formam üzerime tam oturuyordu. Beyaz önlüğü de giyince cerrahlar gibi bir havaya bürünüyordum. Kızıl saçlarımın ela gözlerimle uyumu harikaydı ve hafifçe yaptığım makyaja son bir darbe vurmak için bordo rujumu sürdüm. Bordo en sevdiğim ruj rengiydi ve dudaklarımı olduğundan dolgun gösteriyordu. Hafif tatlı kokulu Victoria secret parfümümü de sıkıp dolabımı kilitledim. Soyunma odasından çıkarak merdivenlere yürüdüm. Doktor bey bir genel cerrahtı ve odası 1. Kattaydı. Heyecanla merdiveni çıktım. Kapının önüne geldiğimde vurmak için elimi kaldırmışken arkamda bir nefes hissettim. Kulağıma eğilerek "çok güzel kokuyorsun" dedi.
Hafiften irkildim. Arkamı döndüğümde az önceki doktor olduğunu gördüm. Hafifçe tebessüm ettim. Yaka kartında Prof. Dr. Ali Küçükkaya yazıyordu.
-Buyrun odaya geçelim
Yanaklarım hafif kızarıktı. Biraz da ürkektim. Sakin adımlarla içeri girdim. Kapıyı kapattı. Önce bana oturacak yer gösterdi daha sonra koltuğuna oturdu.
-Sandığımdan daha güzel görünüyorsun. Adın neydi?
-Teşekkür ederim. Adım Eylül..
-Memnun oldum Eylül. Seni neden çağırdığımı biliyor musun?
-Hayır ama merak ediyorum.
-Seni bir yemeğe davet etmek istiyorum. Ne zaman müsait olursun?
-Bi bilemiyorum. size ne zaman uygun olur? dedim şaşkın bir halde . Beni daha önce bu şekilde kimse yemeğe davet etmemişti.
-Yarın akşam uygunsa gideriz.
-Peki, diyerek tokalaşıp odadan çıktım. Nedense kalbim küt küt atıyordu.
Neden bu yaştaki bir insan 22 yaşındaki bir kızla yemeğe çıkmayı ister diye kısa bir süre düşündüm. Benim için ilk olacaktı. Kendimi hiç hissetmediğim şekilde özgüvenli hissetmeye başladım. Doktor olmasından kaynaklanan bir sempatim yoktu. Zaten doktorları sevmezdim. Ama olgun olması beni de olgun gördüğü anlamına geliyordu. Acaba ne teklifte bulunacaktı. Her ne olacaksa güzel olacaktı.
Ertesi gün üzerime yeşil kolları yırtık bir kıyafet altıma da dar bir kot giydim. Bana yakıştığını söyleyenler olduğu için bunları seçmiştim. Yine makyaj yapıp saçlarıma dalga verdim. Beni çağırdığı yere doğru Etilerde bir restorana girdim. Hemen karşıda onu görünce gülümserek yanına gittim. Elimi uzattım ve tokalaştım.
-Merhaba:)
-Hoşgeldin. Yine çok güzel olmuşsun.
Utanarak teşekkür ettim. Böyle zamanlarda çok utanırdım. Biri bana bakıp gözlerini alamadığında ve iltifat ettiğinde utancımdan yerin dibine giriyor ve tebessüm ediyordum.
-Utanılacak bir şey yok fakat böyle de çok tatlı oluyorsun. Hele gamzelerin de yüzüne eşlik ettiğinde öpmeden durmak pek mümkün değil gibi, dedi beni daha da utandırarak
-Sıradan ve sürüden bir insan olmadığını ilk anda farkettim. Kesinlikle farklısın. Gülüşün, duruşun her şeyin farklı. Farklı insanlar ilgimi çekiyor. Dünyada pek çok yeri gezdim. Pek çok insan tanıdım. Ama senin gibi çok az kişi gördüm. O yüzden utanma. Bununla gurur duy.
Onu dinlemek çok güzeldi. Mavi gözleri ona hayran olmaya yeterdi. Ayrıca sözlerine güvenilecek biriydi. Yanında kendimi hem güvende hissettim, hem de söylediklerini düşününce biraz hak verdim. Ben sıradan değildim. Sanki kendimi buluyordum. Yine de çok fazla kendime güvenim gelmemişti ama kendimi bulduğumu hissettim. Sohbeti çok güzel ve samimiydi. Beraber ızgaramızı yerken sohbete devam ettik. O gezdiği yerleri anlatıyordu ben de gülümseyerek dinliyordum. Bundan sonra hayatıma yepyeni bir insan girecekti. Hem de hiç olmadığı türden ...