Hilal, yalan söylediğinde hep gözlerini karşısındaki kişiden kaçırır, doğru olduğuna ikna etmeye çalışmaz, kendini iyiden ele verirdi. Tanıyan biri Hilal'in hemen yalan söylediğini anlardı fakat Leon henüz kızı yeni yeni keşfediyordu.
Hilal yere bakıyor, Leon ise sabahını aydınlatan yüze bakıyor, bir şey demesi gerektiğinin farkında ama ne diyeceğini bilememenin sıkıntısını yaşıyordu. Hilal elindekileri adama doğru uzatmasaydı orada donana kadar aynı vaziyette beklerlerdi.
Leon Hilal'in elinden çanakları alırken bilerek elini biraz ileriye uzattı, o sıra kızın yumuşak eline değdi parmakları. Heyecan bütün vücuduna tesir ederken, imkanı varmış gibi daha da hızlı attı kalbi Hilal'in, neredeyse vermekte olduğu çanakları düşürecekti. Adamın eline değen parmakları kızda unutkanlık etkisi yapmış, şimdi konuşmayı bile unutmuştu Hilal. Leon ise kızın vereceği tepkiyi merak ettiğinden elini eline değdirmişti ama kalbinin düşüyormuş gibi hissetmesinden mütevellit kızı izleyemedi bile. O sıra heyecanı bütün vücudunu sardığından, kalbi boğazında attığından sadece nefes almaya uğraştı, sonrasında bir şey demesi gerekliliğiyle ağzında birkaç şey geveledi.
''Ee- N-neden zahmet ettin-ettiniz buraya...'' Leon cümle kurmaya uğraşırken, Hilal ise çanakları bıraktığı gibi elini hızla çekmiş, adamın dediklerine odaklanmaya gayret etmişti.
''Annemin gönlü rahat etmedi.'' Diyebildi sadece Hilal. Oysa biliyordu ki annesi diye bahsettiği kişi kendisiydi. Hilal gecenin ilerleyen saatlerine kadar karşısındakini düşünmüş, onu görünce heyecanlandığını kabul etmese de işte şimdi burada heyecandan kıvranıyordu! Ne kadar kalbine bunca hızlı attığı için kızsa da söz geçiremiyor, kontrol Hilal'in elinde olmadığı için, bu durum onu iyiden sinirlendiriyordu.
Leon dedikleri karşısında kalbinin eridiğini hissetti. Annesi bu denli düşünceli iken, kızı da ona çekmiş olacak ki sabahın bu saatinde, neredeyse güneş yeni yeni yüzünü gösterirken buraya geliyordu.
Kızı daha fazla bekletmemek için hızla içeri geçti, mutfakta çanaktaki tarhanayı ve kaptaki içeceği bardak ve tabağa boşalttı. Hızla kapları durulayacaktı ki aklına gelen fikirle duraksadı sonra yüzünde geniş bir gülümseme yer aldı. Aslında kendini çok iyi hissediyordu, şuan olacak belki de en son şey Leon'un fenalaşması olurdu ama Hilal bunu bilmiyordu. Leon'a dün içtiği ilaçlar tesir etmişti, ter de attığı için kendini oldukça dinç hissediyordu ama küçük bir oyundan zarar gelmez diye düşündü. Kızın ne kadar düşünceli ve şefkatli olduğunun farkındaydı Leon. Bu yüzden yüzüne biraz sudan çarptı, sonra onu biraz kuruladı. Yüzünü düşürdü, sanki çok canı yanıyormuş gibi tezgaha doğru eğildi, gözlerini de kapamıştı bu sırada. Biliyordu ki kapları getirmeyince kız işkillenecek, sonra da yanına gelecekti. Leon gülümsemesini yuttu ve çiçek kızı beklemeye koyuldu.
Hilal Leon gittikten sonra yüzünü elini sallayarak yelledi, birkaç kere derin nefes alıp dingileşmeye uğraştı. Adamı beklerken de evin içine doğru hafif kafasını uzatmıştı ki kendine kızıp hızla geri çekildi. Neydi bu merakı? Kendine tekrar tekrar kızıp, bir yandan da neden hala gelmedi diye merakı artarken adama pardon, diyerek seslendi ama kimse oralı olmamıştı.
Hilal'in merakı iyiden arttı, onunla birlikte panik de eklenmişti şimdiki duygularına. Ya hasta olduğundan adam bayılıp kaldıysa, neden bir arkadaşı da yanında kalmamıştı ki? Birkaç dakika sonra bir kez daha efendi, diye seslendi, çıt sesi bile gelmiyordu evden. Hilal iyiden panikleyip adam için korkmuştu.
Daha fazla beklemeden içeri girdi, panikle çarıklarını bile çıkarmayı unutmuştu Hilal. Hızla adamın gittiği yere doğru yöneldi, kapısından baktığında kalbi yerinden çıkacak gibi oldu, adamın iyice tezgaha doğru eğilmiş bedeni ve solgun yüzünü görünce korkuyla seslendi tekrar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahuzar
FanfictionSelanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.''