Hilal, Leon ile kavuştuğundan beri, ne kadar vaziyet içler acısı olsa da, mutlu hissediyordu. Artık, yarım kalmış bir şeyin ucundan tutmanın heyecanı vardı içinde, korkularının hepsinin yersiz çıkmasının sevinci. Ne özeldi biri tarafından sevilmek, onun kollarıyla, en önemlisi kalbiyle sarmalanmak. Dün, o rutubetli deponun içinde, birbirleriyle ne kadar ilgilendilerse o kadar yaralarına merhem oldular. Hilal, Zarife'nin meraktan çıldıracağını bildiğinden ayrılsa da, nasıl da gitmişti ayakları geri. Nasıl da her arkasına döndüğünde tekrar koşarak Leon'a sarılmıştı. Hatta kız, önceki çekingen halini atıp Leon'u zorlamıştı bile.
O yeni yetme gençler gibi davranışlarını hatırladıkça güldü Hilal. Asla utanmıyordu sürekli Leon'u çekip öpmeye çalışmış olmasından. Ne yapsaydı, öylece put gibi oturup Leon'a mı baksaydı? Özlemişti işte her yönüyle Leon'u, bu kadar zaman kaybetmişlerdi, telafisi de böyle hızlı davranmaktı. Hem Leon'un da ondan farkı yoktu, o elini beline bastırışındaki arsızlık, boynuna yönelen öpücüklerindeki arzu, gösteriyordu bunu.
Zarife, aynada kendisine gülümseyerek bakan Hilal'i gördüğünde anladı Leon'a gittiğini. Evde olmadığını fark etse de, kızı daraltıp iyice içe kapanmasını istemedi. O yüzden, sadece hareketlerini izlemeye koyuldu. Şimdi eliyle saçlarını bukle bukle yapan Hilal'i, yüzünde ufak bir tebessümle izliyordu. Onun yaşadıklarına bizzat şahit olmuş, belki Zarife'de Hilal ile birlikte acı çekmişti. Hem memleketlerine düşen yangından paylarını almışlardı, hem de yüreklerine. İki ateş de yakmıştı iki kızı bütün bütün, ağlatmıştı çokça. Lakin Zarife şanslı çıkmış, yüreğinde çıkan yangını söndürmüştü Fedor. Hilal ise, şanslı değildi arkadaşı kadar. Bir şeyler hep ters gitmişti hayatında, şimdi şimdi rayına otururken her şey, Zarife kızın gözyaşlarına değil, ancak gülümsemesine neden olmalıydı.
Kızın bir yere hazırlandığının farkındaydı, saçlarına böyle bukle yapmayı Zarife öğrettiğinden kızın sol yanından bir tutam alıp, o da Hilal'in saçıyla uğraşmaya başladı. Hilal, ilk başta irkilse de, sonra gülümsedi arkadaşına. İlk defa ulaştı gülümseyişi gözlerine, ilk defa gördü kızın gözünün içindeki sıcaklığı. İki kardeş, aynı rahmi paylaşmasalar da öylelerdi, sessizce anlaştılar bu sefer. Hilal Zarife'nin anlatmasını beklediğinin farkındaydı, o yüzden derin bir nefes alıp başladı konuşmaya.
''Unutmamış beni Zarife.'' Dedi, yumuşacık bir sesle. Zarife'nin eli başta kızın saçında kaldı, demek hala aynıydı vaziyeti Leon'un da. Oysa, o askeri okulda değişmesini beklerdi Zarife. Bu yüzden Hilal'e ondan medet umma, demişti. O askeri okul, oradaki katı kurallar değiştirirdi herkesi, bunu bilmeyen yoktu. Leon, düşündüğü kadar vefasız değildi demek.
''İlk başta, korktum onun bakışlarını görünce.'' İşte bundan bahsediyordu Zarife de, Fedor ile birkaç görüşmesine şahit olduğunda o kadar sertti ki bakışları, tavrı, tanıyamamıştı esasen Leon'u. Sonra sonra, Fedor onun yaşadığı şeyleri, babasıyla arasındaki tartışmaları anlatınca az da olsa hak vermişti ama Selanik'te tanıdığı Leon değildi, Fedor'un karşısındaki. Zaten, Zarife'ye bakmamıştı bile, belki tanımamıştı kızı.
''Benim tanıdığım, gülüşüyle içimi eriten Leon değildi karşımdaki. Sonra,-'' Güldü Hilal, yaptığı aklına gelince.
''Hatırlıyor musun onunla ilk karşılaştığımda, gözüme kartopu gelmişti.'' Kafasını salladı Zarife, unutması mümkün değildi. Hilal'in, çok nadiren kar yağdığında İzmir'e, ağlayarak pencereden bakışları hala hatırındaydı. ''Ben de o günlere dokunsun diye, attım kartopunu.'' Çocuk gibi güldü Hilal, sonra gülümseyerek baktı Zarife'ye aynadan.
''Bana döndüğünde ilk kafasını çevirdi, o kadar korktum ki Zarife, endişelendiğim her şeyde haklı çıktım diye. Sonra bir daha bakınca bana, dedim Leon bu!'' Zarife, hiçbir yorum yapmadan baktı sadece kıza gülümseyerek, sonra onun mutluluğuyla mutlu oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahuzar
FanfictionSelanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.''