Hilal sabahın ilk ışıklarıyla uyanmış, dün yaşananları düşünmekten gece geç vakitte uykuya dalmış olsa da bugün tekrardan matbaaya gidecek olmanın verdiği heyecanla erkenden kalkıvermişti. Dün gece Leon yanına gelseydi, muhtemelen iradesiz davranacak, her şeyi görmezden gelecekti ama Leon gelmemiş, gelememiş, bir ara kapının önünde adımlarının seslerini işitse de adam cesaretsiz olmalıydı ki, bu kadar yakın olmasına rağmen o kapıyı açmamıştı.
Hilal ise bir karar vermişti, elbette bu kararın sonuna kadar arkasında duracaktı lakin bazen, ona olan hisleri işin içine girdiğinde işte böyle saçmalıyor, nasıl hamamda öpüşüp de kendilerinden geçmişlerse, o öpüşmeyi düşünmekten kendini alamıyordu ve yan odada olan Leon'a koşup da geceleyin onu zorlayandan kurtulmak için, hasret kaldığı kollara koşmak istiyorduysa da birden kendine geliyor, onun üniformasınıi aralarındaki engelleri, belki Leon'un haksız yakıştırmalarını hatırlıyordu.
İzmir'e gelince, burada yapılanları görünce Leon'un fikri değişir sanıyordu ama değişmemiş, aksine halkın zulmü istediğine dair şeyler saçmalamıştı ya, o vakittir Hilal'in ümidi azalıyordu adama karşı. Sanki karşısındaki yıllardır tanıdığı Leon değil de başkasıydı askerlikten bahsederken, vazifesi neredeyse değiştiriyordu Leon'u ve Hilal o kadar üzülüyordu ki bu vaziyete, keşke başından böylesi bir sevdaya düşmeseydim diye düşünürken buluyordu kendini.
Hem duygularından uzak kalmak, hem de kendini iyi hissettiği şeyi yapmak istediği için derhal hazırlandı Hilal. Kahvaltı yapmak dahi istemiyor, bir an önce bu konaktan, özellikle de Leon'dan uzaklaşmak istiyordu kız. Bir süre onu görmemek de, başını ağrıtan konulardan uzak durmak da iyi gelecekti Hilal'e. Bunun için hızla hazırlanıp da tam merdivenlere yöneliyordu ki Leon odadan, daha doğrusu odalarından çıktı ve seslendi.
''Günaydın, çiçek kız. Nedir bu acelen?'' Hilal öylesine döndü Leon'a, sanki gerçekten acelesi varmış da adamın onu tuttuğu izlenimini verir gibi durdu.
''Günaydın, birkaç işim var dışarıda. Hoşça kal.'' Hilal Leon'a bakınca zaten aklından çıkmayan dün, şimdi iyice aklında büyüyordu ve o ana dönmek için çalkalanıyordu sanki içi. O yüzden ağzının ucuyla bir şeyler geveleyip de aradan çekilmek, onun bakışlarına tutulmamak istiyorduysa da Leon da kızla aynı vaziyette olacak ki gözlerini ondan alamıyor, artık şu ayrı oda işi iyice canını sıkıyor, ve Hilal'in bu kaçar halleri Leon'u işte böyle kapı başında bekletiyordu.
''Kahvaltı da mı etmeyeceksin Hilal? Halsiz düşersin-'' Cümlesini tamamlayamadan Hilal merdivenleri inmeye koyuldu, biraz daha karşısında durursa iradesini koruyamayacaktı ve en çok da bundan kaçıyordu şimdi. Ardında bıraktığı Leon'un vaziyetinden habersiz, merdivenleri hızla inerken bir yandan eli göğsünde, sanki oraya bastırırsa kalbinin atışlarını da azaltabilirmiş gibi davranıyordu.
''Bugün bensiz olsun!'' Diye bağırdı merdivenlerden inip de konaktan çıkarken. Leon ise onun bu aceleci tavrındaki anlamı hemencecik anlasa da kızı zorlamak istemiyor, zaten birbirlerini bu kadar zor anlıyor oluşlarından mütevellit, şimdilik Hilal'in kaçmasına izin veriyordu. Oysa Leon kaçamıyordu hiçbir histen, arzudan. Çünkü dün yaşanan her şey, yaşandığından beri aklından çıkmıyordu ve kaç kere onun kapısına gidip de döndürdüyse bir şeyler, o bir şeyleri ortadan kaldırmadan, kuşkular aradan çekilmeden zorlamayacaktı Hilal'i.
Hızlı adımlarla cama, evden koşarak çıkan Hilal'in gidişini izlemek için gitti, bakışlarını hissetmiş olacak ki bir ara arkasını döndü Hilal ve o an bakışları ayrılmadı birbirinden. Sanki sonmuş gibi, ikisi de çekmek istemedi bakışlarını. Böyle uzaktan dahi ikisinin bakışlarından okunuyorsa da özlem, bir vakit seneler girmişti araya şimdi ise ikisinin inadı, inançları, idealleri. Ve o bakışlar kopup da Hilal önüne döndüğünde, ikisi de buz gibi hissetti yüreklerini. Sanki olması gereken zaten buymuş, ikisinin hep göz göze kalması gerekiyordu ve o kadar anlamıyorlardı ki şimdinin değerini, belki bugün sondu o bakışların birbirine değişi, bir daha fırsat bulamayacaklardı belki, sonmuşçasına el ele tutuşmaları gerekirken değmiyordu o eller birbirine ve işte tenleri anlıyorsa da bunu, kendileri farkında değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahuzar
FanfictionSelanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.''