Leon saniyelerin dahi önem arz ettiğini bilmese hastalıklı gibi titremekten suya dahi giremezdi. Her attığı kulaçta uzaklaşıyordu sanki Hilal'den, her attığı kulaç Hilal'i biraz daha batırıyordu suya. Leon kızı hele bir sudan çıkarsın, iyi olduğunu görsün o zaman aklını kaybederdi. Belki Hilal'e kızardı ama şimdi sırası değildi. Şimdi sırası olan tek şey Hilal'e ulaşıp onu iyi etmekti. Kızın kafasına taktığı her ne varsa, hepsini ama hepsini birlikte aşmaya razıydı onunla. Lakin Hilal'i canına kıyacak kadar sıkan şey, sadece ailesinden uzak olması mıydı? Yani, elbet bu da büyük bir sebepti lakin canına kıymak... Leon'u arkada bırakmak... Hele ki adamın kendisi olmadan yapamayacağını bile bile... Leon bunları düşündükçe kızıyordu ve kızacaktı Hilal'e ama şimdi Hilal'in suyun derinlerinde olan bedenine sardı kollarını, onu o anki kuvvetiyle çekti su yüzüne.
Leon su yüzüne kızla çıktığında derin nefes almaya uğraşıyordu. Belki çok hızlı yüzdüğünden belki düşünceler ve kaygılar arasında boğulacak olduğundan olacak ki nefes alamaz oldu bir süre. Kızı kolunun altına alarak ilerlemeye uğraştı ama gördükleriyle o kadar çaresiz, o kadar aciz hissediyordu ki yapamayacağını düşündü. Hilal'in öleceği düşüncesi aklını yitirmesine yetiyordu Leon'un ve yetmişti de. Şimdi sesli sesli nefes alıyor, belki arada kızın adını sayıklıyordu. Sayıklamak gibi de değildi bu, haykırmak daha doğru olurdu. Kalbi ne kadar hızlı atıyorsa, Leon o kadar telaş halindeydi. Hilal'in bir an önce uyanmasını ve kendisine şaka yaptığını söylemesini istiyordu. Şaka yapsa bile kızmayacaktı ona, darılmak da yoktu. Şu güzel gözleri gözleriyle birleşsin yeterdi, sonra birlikte gülerlerdi Leon'un şu telaşlı, hatta oldukça korkmuş haline.
Ama Hilal şaka yapmıyor, şaka yapmadığını dudaklarının mora çalması gösteriyordu.
Hızlı olmalıydı, bu sefer gitmesine izin vermemeliydi. Ya onunla gitmeliydi ya da kızın gitmesine mani olmalıydı. Şimdi gitmenin zamanı değildi, evet değildi. Kalmak gerekirdi, kalıp gülümsemek. Karşılarına çıkan bütün zorluklara gülümsemek.
Hilal'in teninin renginin değişikliğinden mi yoksa kızın hareketsizliğinden mi Leon titremesine engel olamıyordu bilmiyordu. Suyun üzerinde o kadar zor duruyordu ki, şimdi şurada delice bağırsa kime sesi giderdi? Etrafta hiç kimse yoktu, zaten deniz girilecek kadar sıcak bile değildi. Eğer Hilal canına kıymaya niyetlenmediyse de denizde yüzmek istediyse bile uygun değildi bu su onun için. Dalgalıydı bir kere deniz, rüzgar oldukça sert esiyordu. O dalgalar bazen adamın yüzüne çarpıyor, Hilal'i bir kere daha ileri götürmeye niyetleniyordu. Leon çok yavaş hareket ettiğini fark edince, hele bir de dalga kızın vücudunu ileri götürmeye yeltenince son gücüyle yüklendi ileri doğru.
Nihayet ayakları kuma değmeye başladığında kızın vücudunu sardı kolları, kucağında ne de küçüktü şimdi Hilal. Dünden bugüne küçülmüş olamazdı değil mi? Neydi Hilal'i bu kadar sıkan ve neydi Leon'a anlatmaktan bu kadar iten? Oysa onlar karı kocaydı, en çok da birbirlerine anlatmalılardı sıkıntılarını, dertlerini, kederlerini bile birlikte paylaşmalılardı ki bir tarafa ağır gelmesin yük.
Denizden çıktıkları gibi kızı kuma yatırdı Leon, zaten düşmeye meyletmişti birkaç kere sudan çıkana dek. Korkusu ağır basmış, onun ayakta duruşuna bile mani olmuştu. Belki ıslanan kıyafetlerinin ağırlığı dahi çekmişti onu yere doğru ama elbet şu anki halinin tesiri yerle bütünleşe yazmıştı.
Askeriyede öğretmişlerdi böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini, hatta Leon o zamanlar çok soğukkanlıydı da. Ama şimdi karşısında yatan, belki cansız bu beden adamın sakinliğinin son demlerini de yok ediyordu. İlkin kızı sarstı şöyle omuzlarından, kaçtır seslendi adını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahuzar
FanfictionSelanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.''