Bölüm 29

1K 56 29
                                    

Hilal yamuk döşenmiş taşlar nedeniyle, biraz da içinde bulunduğu dalgalı ruh halinin de getirisi yalpalayarak yürüyordu sokakta. Belki bir tanıdık görürüm diye taktığı büyükçe şapkası yüzünü gölgeliyor olsa da Hilal'in içsel sıkıntısı o gölgeli yüzü daha da gölgeliyordu. Kendisine söz verdiği gibi her şeyi akışına bırakmış fakat söz verdikleri artık boyunu aşar olduğunda akışına bırakmaktan vazgeçmişti. Böyle bir hususta akışına falan bırakamazdı çünkü karşısındaki şey çocuk oyuncağı değildi. Böyle bir ikilemde kalmak, ki birisi kocasına olan sonsuz sevgi ve hürmetiydi, diğeriyse vatanına olan dinmez aşkıydı, hangi insan evladının başına gelmişti de Hilal de onlardan biri olmuştu bilmiyordu Hilal. Ne ara böyle bir vazifeyi yüklenecek kadar güçlü gözükmüştü insanlara, onu da bilmiyordu. Bildiği bir şey varsa, o da buradan gitmek istediğiydi. Elinde şimdi ateş topu haline gelen şu pusulanın gösterdiği yere gidip, şahit olduğu ne varsa hepsini anlattıktan sonra, sessizce buralardan çekilip gitmekti tek dileği. Leon'u özlemeye zaten alışıktı, bazı bazı dayanılmaz oluyordu elbette ama onun hatırasıyla yaşamak çok da zor gelmezdi Hilal'e. Dayanamayacağı zamanlarda önceden ne yapıyorsa, şimdi de öyle yapardı, gider ağlayıp Allah'ın onları buluşturacağı güne dualar ederdi. Belki öyle de yapmaz, isyan ederdi bir öncesi dua ettiğine. Hilal'in ne yapacağı hiçbir zaman belli olmuyordu ki. Bir yaptığı diğerini tutmayabilirdi ve çevresindeki herkes Hilal'in bu dalgalı haline alışıktı. Leon da dahil herkes.

Şimdi sokağın sonundaki matbaanın önüne gelmiş, eli hala yüreğinde derin derin nefes alıyor, zerrelerinin dahi titrediğini hissediyordu Hilal. O kapıdan girip, ağzını ilk açtığı anda hayatı bütünüyle değişecekti, bu olacakların hepsinin bilincindeydi Hilal. Kalbi küçük bir serçe gibi titriyor, yaşı ne kadar büyük olduysa da korkmaktan geri duramıyordu Hilal. Bundan sonra olacaklardan çok korkuyordu, titreyen elleri de ağrıyan kalbi de buna kanıttı. Bir daha şimdi sıcacık yataklarında uyuyan sevgilisine rahatça dokunabilecek miydi, biraz sonra casusluk tanımına uymak adına kullanacağı ağzı, dudakları bir daha Leon'u öpebilecek miydi bilmiyordu Hilal. Bildiği tek şey vardı, eğer şimdi bu durum onu bu kadar rahatsız ediyorsa sonu hiç iyi bitmeyecekti. Ne kadar Leon'un şefkatine şahit ve o şefkate dahil de olsa o yaslandığı duygunun kendisine sırt döneceğine emindi Hilal. Evlendikleri günden beri kendisini kandırıyor, yetmiyor bir de Leon'un geçmişine onun daha da acı çekmesine sebep olacak anılar bırakıyordu. Hilal ne ara bu kadar acımasız olmuştu, en yakının kalbini acıtacak bu görevi nasıl kabul etmişti? Tek isteği vatanın hürriyetiydi elbet ama bu başka yollardan da olmaz mıydı? Olsa bile Hilal o araftan çoktan geçmişti, artık böyle demenin, keşkelerin yeri yoktu.

Matbaanın kapısının koluna elini bastırdı ve kapıyı yavaşça araladı. Kalbinin çarpışı kulaklarında yankılanıyordu şimdi, orada dövünen kalbi neredeyse dışarı çıkmak için yalvarıyordu. Yutkunmayı dahi unuttu Hilal, gözlerini sıkıca yumup girdi araladığı kapıdan sonra. İçeride kendisini bekleyen Yüzbaşını görünce ona gergince gülümseyip, adımlarını o tarafa yöneltti. Yüzbaşı kızın gelip gelmeyeceği hususunda tereddütte bulunduğu için kızdı kendine. Elbet kızdan emindi ama şimdi bu duygusal, yeni gelin halleri o ateşli tutkusuna ket vurur diye düşünmüştü. Cahit kızın gergin bakışlarının altında yatan derin tutkuyu, vatanına olan sadakatini görünce yüzünü bir tebessüm sarıp, kızı öyle karşıladı.

Hilal ise ilk defa böyle bir işe kalkışmanın getirdiği gerginlik, gizli iş yapmanın getirdiği heyecan ve korkuyla kendisini sokağın başından beri takip eden bir çift gözü fark etmemişti.

*

Matbaadan dışarı çıktığında, hava ne kadar sıcak olsa da Hilal'in içine kar yağıyordu şimdi. Yaptığı şeyin her zaman arkasında dururdu, hiçbir zaman dik başlılığından çekinmemişti ama bu sefer farklıydı vaziyet. Konağa gidemezdi, konağa gitmek yapacağı en son şey bile değildi. O görüntüsünden nefret ettiği karargaha adımını dahi atamazdı Hilal, zaten onlar yüzünden olmuştu her şey, bir de gidip onların rahatla oturmalarına, vatanını nasıl işgal edeceklerini planlamalarına şahitlik edemezdi. Konakta yeterince bu tür konuşmalara zaten şahit oluyordu, Kumandan Vasili'nin Hilal'i sıkıştırmaları son günlerde iyice dozunu artırmışken bu halde onunla karşı karşıya kalacak hiçbir yerde olamazdı Hilal. Nereye gideceğini düşünüp, bu düşüncelere dalmışken o kadar yavaş yürüyordu ki birkaç kişi ona çarpsa da fark edecek vaziyette dahi değildi. Ne kadar farklı şekilde bir gerçeği kapatmaya çalışırsa çalışsın, onu süslemeyip güzel bir şeymiş gibi kabul etmeye gayret ederse etsin hakikat belliydi. Hilal Leon'a ihanet etmişti. Bunun tutulacak hiçbir yanı yoktu. Hilal, çok sevdiğini düşündüğü Leon'a, hasretinden iki büklüm olduğu adama ihanet etmişti. Sonuçta vatanı için yapıyordu bir şeyleri, bu güzel bir şeydi ama Leon'u yaralayacağı gerçeğini, Hilal ve Leon'u bitireceği gerçeğini değiştirmiyordu.

AhuzarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin