''Hilal neden burası bu kadar kalabalıklaştı birden?'' Zarife kaygı dolu sesle seslendi arkadaşına, Hilal de arkadaşının kaygısını anlayınca kızın koluna daha çok sokuldu.
''Kutsal günleri falan mı acaba?'' diye tahminde bulundu Hilal. İnsanların ifadeleri o kadar sertti ki bu ihtimal saçma geldi ikisine de. Eğer kutsal günleri olsa, tütsü yakarlardı, gülümseyip bir şeyler ikram etmeye kalkarlardı ama herkes o kadar sinirli gözüküyordu ki Hilal de Zarife de iyice kaygılanmaya başlamıştı.
''Neden geldik ki bu sokağa!'' diye isyan etti Zarife, sesindeki siniri gizlemeden. Hilal böyle yapmasına alınsa da tepki vermedi, sadece başını sallamakla yetindi.
''Leon'u görelim, gideceğiz Zarife. Sabırlı ol azıcık.'' Zarife gözlerini devirdi, Hilal'in bu kadar heyecanlı olması ilk olduğu için laf ederek kızı üzmek istemediğinden susup, onlara ters ters bakan insanlara anlam vermeye çalıştı.
''Nerede bu Leon?''
''Genelde hep şu pastanede takılırlar, azıcık bekleyelim.'' Zarife sabırsızca nefesini verdi, duvara yaslanıp Hilal'in yüzündeki mutluluğu izlemeye başladı.
''Fedor da oradadır hem, niye astın suratını?'' Fedor deyince Zarife gülümser gibi oldu, bunu saklamak için yüzünü eğdi yere doğru.
''Bekliyorum işte Hilal. Hem sendeki bu değişime şahit olmak beni şaşırtan.'' Hilal pastanenin oraya bakarken birden döndü arkadaşına, çattı kaşlarını.
''Ne değişimi Zarife? Yine garip garip konuşuyorsun.'' Zarife güldü kızın sert tepkisine, ne kadar Leon Hilal'i pamuk gibi yapmış olsa da, hala inadım inat, hala dediğim dedikti.
''Ne dediğimi anladın ki yanakların kızardı Hilal. Leon mu o?'' Zarife çenesiyle ileriyi gösterirken, Hilal heyecanla oraya döndü, yüzünü bir gülümseme, yanaklarınıysa kırmızılık sarmıştı.
Hilal hayal kırıklığıyla döndü kıza, Zarife de onla oynadığı için halinden gayet memnun kıkırdıyordu.
''Hiç hoş değil Zarife. Gülüyorsun bir de.'' Kırgınca eğdi kafasını, öyle yapınca kız gülmeyi kesti.
''Bundan bahsediyordum Hilal, sevdaya düşmenden.'' Hilal belli belirsiz gülümsedi, sonra parmaklarıyla oynamaya başladı. Zarife'nin bakışları Hilal'in üzerinde, oradan ayrılmamakta kararlıydı.
''Çok iyi birisi, sevmeseydim de ne yapsaydım?'' Kahkaha attı Zarife, Hilal de onunla birlikte güldü.
Tam Hilal ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki arkalarında dakikalar geçtikçe artan topluluktan bağırışlar yükselmeye başladı. Bu bağırışlar, isyancıların sözlerini taşıyordu. Bu toprakların Yunanlıların hakkı olduğundan tutun da Osmanlının haklarını yediğine uzanıyordu dedikleri. Hilal de Zarife de ne dediklerini anlamaya uğraşırlarken etraflarını sardı kalabalık. Öyle paniklemişti ki ikisi de, birbirlerinin ellerini tuttular sıkı sıkı. Herkes delirmiş gibiydi, kimse ne yaptığına dikkat etmiyordu. Bu kalabalığın içinde birbirinden ayrılmamaya gayret eden iki arkadaşın elleri itildikleri için bir an ayrıldı ve Hilal o kalabalıkta Zarife'yi kaybetti.
''Zarife!'' Hilal deli gibi etrafında dönüyor, dönerken birilerine çarptığı için kafasındaki örtü de başından sıyrılıyordu.
Birbirlerini kaybetmeden önce Zarife Hilal'in sağ elini tuttuğu için Hilal sağına doğru bakındı tekrar. Bu mahşer yerini andıran kalabalığın içinde iyice sıkışırken Zarife'yi göremiyor, etrafındaki sesler kızın sesini bastırıyordu. Ne kadar yüksek seslense de kendi sesini bile zor duyuyor, kulağına hep isyancıların sesleri tırmalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahuzar
FanfictionSelanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.''