''Sizi görme isteği beni ayakta tutan.'' Hilal, Leon'un dediğini ilk başta anlamadı sonra gözlerini kırpıştırıp, adama bakmamak için olabildiğince uğraştı. Bu ne demekti şimdi? Nereden çıkmıştı ki bunu demek?
Hilal kalp atışının hızlanmasından ve kulaklarında basınç hissetmesinden iyice rahatsız olmuştu. Neden Leon ona seslense bile bu kadar heyecanlanıyordu, duygularını sinirle yatıştırmaya çalıştı. Onları dışarısı kadar soğuk bir ifadeyle bastırmaya uğraştı, artık canına tak etmişti.
''Nedir bu dediğinizin manası?'' O kadar soğuk bir sesle söylemişti ki Leon karşısındakinin Hilal olduğuna emin olamadı ilk başta. Dün ona şefkatle yaklaşan kız uçup gitmiş, yerine inadı boyunu aşmış bir kız gelmişti. Neyse ki Leon anlamıştı az çok kızı, ondan çok da paniklemedi.
''Size müteşekkirim, kendimi borçlu hissediyorum.'' İlk dediğiyle çok alakasız bir şey söylemişti Leon, konuyu değiştirmek için.
''Bir borç söz konusu değil, siz çok yanlış anlamışsınız beni. Oradaki tavrım kişisel değildi aksine size olan tavrım aynen böyle!'' Leon kızın dediklerini şaşkınlıkla dinledi, tam inadını kırdığını düşündüğü anda böylesi bir tavırla karşılaşmayı beklemiyordu asla.
''Bizde borçlar her zaman ödenir.'' Dedi Leon hala ısrar ederek. Hilal ise sabır dileyerek soludu, iyice sinirlendiğini hissediyordu.
''Borç falan yok dedim! İşitmiyorsunuz beni galiba-'' Leon ile kızın gözleri karşılaşınca ikisi de tuttu soluklarını. Leon kızın dediklerine kırılıyordu ama kırılması için tek bir nedeni bile yoktu, Hilal o nedenlerin hepsini yerle bir etmekten çekinmiyordu. Kız Leon'un kırgın bakışlarını görünce yaptığından ilk başta tereddüt etti sonra zehir zemberek sözlerinin devamını getirdi.
''Gereksiz bir münasebet içerisindeyiz-'' Leon önceki dediklerine kırılsa da bu dediğiyle iyiden sinirlenmişti.
''Gereksiz?'' dedi, sesini kontrol etmeye çalışarak, kızın yüzünde geziyordu gözleri şimdi. O kadar kırılmıştı ki bu dediklerine. Böylesi tepkiyi hak ettiğini düşünmüyordu Leon, haksızlık etmişti Hilal ona.
''Gayet anladınız ne dediğimi, iyi günler!'' Hilal Leon'un konuşmasına izin vermeden arkasını döndü ve hızla Zarifelerin evinin olduğu sokağa yöneldi. Asla düşünmeyecekti, doğru yapmıştı gayet Hilal. Ecnebi biri ile münasebeti söz konusu dahi olamazdı, bir de heyecanlandığını düşünüp, saçma hallere bürünmüştü Hilal. Sadece ilgisi kızın garip hissetmesine neden olmuştu, hepsinin bu kadar olduğuna inandırdı kendini Hilal ama bir yanını asla susturamadı. O yanı hata yapığını söylüyor, Leon'un ne kadar kırıldığını hatırlatıp duruyordu. Bakışlarından akmıştı kırgınlık adamın, bir de konuşmasına dahi müsaade etmemişti Hilal, doğru olan bu değil miydi yoksa?
Kafasındaki düşünce kirliliğiyle uğraşırken kapıyı tıklattı Hilal, Zarife onu bekliyor olacak ki açtı hemen kapıyı. Günaydınlaşıp yürümeye başladıkları vakit Hilal'in asık suratını gördü Zarife, nedenini tahmin etse de sordu.
''Yüzünden düşen bin parça kuzum, ne oldu, hayırdır?'' Hilal Zarife'nin kendisini tanıdığını unutmuştu, yol boyu susup yürüyeceklerini umması bile hataydı.
''Önemli bir şey değil. Bir hadsize haddini bildirdim!'' Hilal neden bu kadar öfkelenmişti ki birden? Düne kadar hasta olmasına üzüldüğü için annesi hakkında yalan söyleyip çorba götüren o değildi sanki. Hilal içinde yeşeren duygunun büyüklüğünden korkuyordu, onun getirilerinden kaçıyordu da henüz sinirini ve basit nedenleri kullanarak onları bastırmayı umut ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahuzar
FanfictionSelanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.''