Fatih uykusuz bir gecenin sabahında, çıraklardan önce dükkâna gelip kepenk kaldırdı. Patik de dâhil olmak üzere çarşıda henüz hiçbir dükkân açılmamıştı.
Kasanın başındaki koltuğa oturup boşluğa tam on dakika süresince baktı, baktı, baktı. Düşünüp taşınıp sonunda çay söylemeye karar verdi. Canı aslında çay falan istemiyordu. Kahvaltı da yapmamıştı ya. Interkomun tuşuna bastı. "Günaydın, Hulusi abi. Bir çay yollasana bana."
"Günaydın, Fatih. Erkencisin bugün," dedi cızırtılı ses.
"Uyku tutmadı, abi, çok sıcak."
"Öyle valla. Ben de balkonda yatayım dedim, sivrisinekler yedi her tarafımı. Bu sefer de kaşıntıdan uyuyamadım."
"Geçmiş olsun, abi. İyi misin şimdi?"
"Valla uyuz gibi kaşınıyorum, oğlum. Allah başka dert vermesin. Çay demini alsın, yollarım birazdan. Haydi, hayırlı işler."
"Sağ ol, abi, sana da."
Bugün Nil gelir miydi acaba? Tatildi. Neden gelmeyecekti? Gelirdi. Belki de gelmezdi.
Fatih dirseklerini tezgâha dayayıp başını ellerinin arasına aldı. Sabah yine bir umut her şeyin normale döneceğini, haftalardır süren delilik hâlinin son bulacağını ummuştu ama bir gece daha geçmişti ve görünen oydu ki delilik son sürat devam ediyordu.
Kumandaya uzanıp duvara monte edilmiş televizyonu açtı. Genelde gün boyu ekranda ekonomi kanallarından biri açık olurdu ama herhangi biri izlediğinden değil. Sesi hep kısıktı zaten.
Gazete başlıklarının okunduğu bir haber kanalında karar kılıp sesini de biraz açtıktan sonra bilgisayardan muhasebe kayıtlarını incelemeye koyuldu. O iş bittikten sonra bir bileklik kulpu değiştirdi, dağılmış bir kolye topladı, taşı düşmüş bir broş yeniledi. Vitrinlerin tozunu bile aldı.
Bir saat içinde muhasebecilerine ya da çıraklara yapacak bir iş kalmamıştı.
Dükkânı onurlandıran ilk çırak, Sadi, dükkânı açmak için geldiğinde şaşkındı. Etraf bal dök yala kıvamındaydı. "Abi, erken gelmişsin?"
"Uyku tutmadı." Fatih hâlâ açlık hissetmiyordu ama gözleri kararmaya başlamıştı artık. "Sadi, sana zahmet bana bir porsiyon kıymalı-patatesli karışık börek al. Bir de bizim börekçinin yanındaki fırından tazeyse tahinli pide al." Bir ihtimal, Kırım Tatarlarının taş fırında pişen pekmezli tahinli pidesi sayesinde beynine gidecek şeker, sanrılarına da iyi gelirdi. "Kahvaltı etmediysen kendine de al hepsinden. Tunç da yer belki."
Sadi'nin canına minnetti. "Tamam, abi. Alır gelirim hemen."
***
9'dan sonra gelen giden eksik olmadı. Böylelikle Fatih de kendini oyalamak için başka işler icat etmek zorunda kalmadı. Öğlene doğru yan apartmandan komşuları Zeliha kapıdan girdi. İnce, uzun, beyaz tenli, kumral bir kadındı. Sıcaktan yanakları pembe pembe olmuş, kan ter içinde kalmıştı.
Fatih hemen ayağa kalktı. "Hoş geldin, Zeliha abla."
"Hoş bulduk, Fatih."
"Geç otur, abla," derken müşteriler için hazırda bulundurdukları koltuklardan birini gösterdi. "Nasıl çocuklar? Kazım abi?"
"İyiler hepsi, hamdolsun," diyerek oturdu Zeliha. "Sizler de iyisiniz?"
"Şükür, abla. Bir şey ikram edeyim?"
"Bir soğuk suyunu içerim."
"Hemen." O da kasa başındaki koltuğa yerleşip interkomun düğmesine bastı. "Hulusi abi, İlyas bize iki soğuk su kapsın gelsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esnaf İşi Aşk (I-II-III)
Teen Fiction❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" ve ikinci kitabı "Güneş Tutulması" Artemis Milenyum aracılığıyla raflarda! ❤ Üçüncü kitap çok yakında Wattpad'de! ❤ Bursa Kapalı Çarşı'da nesiller boyu konfeksiyon üzerine esnaflık yapmış bir aileden gelen...