Hastaneden çıktığımız günün akşamı, abim salonda kendisi için hazırladığımız tahtına kurulmuş sadık hizmetkârları olan bizleri memnuniyetsizlikle izliyordu.
Yarı kaykılmış olduğu koltuktan başını hafifçe kaldırıp ağzından tuttuğu çay bardağını havaya kaldırmışken çayın rengini inceledi bir müddet. "Bu çay olmamış."
Annemin abim için döktüğü gözyaşları kuruyalı epey oluyordu. Sabahtan beri abimin zoruyla yaptığı üçüncü çorbadan sonra iyice diş bilemeye başlamıştı hatta. "Her zamanki çay."
Adeta bir çay gurmesiymiş gibi çayından aldığı yudumu, ağzında evirip çevirip çalkaladı abim. "Bir şey eksik gibi..." Bardaktaki çayı koklarken tek kaşı kalktı hemen havaya. "Tozunu yıkadınız mı demlemeden?"
Bu sorunun üzerine hemen bir kenara çekilip izlemeye koyuldum. O an el altında hazır çekirdeğimin olmaması büyük talihsizlikti!
Annem ellerini beline koydu. "Yıkadık ne olacak?"
"Hmm," dedi abim. "Belki çok kaynamıştır çay?"
"Kaynamadı."
"O zaman harmanda bir değişiklik yaptınız?"
Ne yazık ki annem tüm şiddetiyle kırk yıldır aynı harmanı demlediğini çemkiremeden kapı çaldı.
"Ben açarım!" diye atladım hemen. Annem kaldığı yerden devam edebilirdi böylelikle!
Sokak kapısı belli ki yine açık kalmıştı. Kapıyı açtığım gibi ablam ve kucağında Can, yanlarında eniştem ve elinden tuttuğu Ela'yı karşımda dizilmiş buldum.
"Hoş geldiniz!" dedim kocaman gülümserken.
Telaş yapmasınlar diye ablama akşam haber vermemiştik ama sabah haberi annemden duyduktan sonra ablam yerinde oturamamıştı anlaşılan.
Eğilip öpemeden Ela montunu üzerime attığı gibi patır patır koşarak arka odaya atıldı. "Çizgi filmim kaçıyoooo!!!!"
Ablam nefes nefeseydi. İhsaniye'den buraya koşarak gelmişti sanki. "İçim hiç rahat etmedi. Görelim dedim." Uzanıp kucağındaki Can'ı aldım üzerindekini rahat çıkarabilsin diye. "Nasıl oldu Kürşat??"
"İyi," dedim. "Hatta biraz fazla iyi. Telaşa gerek yok."
"Ben de dedim yoktur bir şeyi, ama dinletemedim ablana!" dedi eniştem. "Arıdan ne olacakmış?"
Akşam görseydi abimin halini böyle rahat rahat 'arodon nolocokmoş' diyemezdi ama ablam büsbütün telaşlara gark olmasın diye fazla yorumda bulunmadım.
Ablam Can'ın da üzerini çıkardıktan sonra kucağına Can'ı geri alıp telaş içinde salona koştu. Hemen abimin yatağının başına oturup öptü abimi. "Kürşat nasılsın ablacım?"
"İyiyim," dedi abim suratında aşşırı hasta bir ifadeyle. Anneme aradan kıl bir bakış atmasına engel olmadı bu tabii. "Olduğu kadar evde. Hastanede daha iyi bakıyorlardı tabi..."
Annemin abimi yatağıyla birlikte camdan aşağı atmasına çeyrek kalmıştı. "Git de hastanede baksınlar o zaman. Bak bakalım istedin diye üç çeşit çorba kaynatıyorlar mı?"
Can o sırada minik eliyle abimin burnunu kavradı, boşta kalan eliyle de yanağına bir tane şaplak patlattı.
Annemle ikimizin keyfi bu şaplaktan sonra bayağı yerine geldi.
Abim yanağındaki dört küçük parmak izine rağmen hiç bozuntuya vermeden Can'ı kucağına almak istedi. Ablam gerçekten iyi olup olmadığını kırk defa sorduktan sonra neyse ki Can'ı abimin kucağına oturtabileceğine inandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esnaf İşi Aşk (I-II-III)
Jugendliteratur❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" ve ikinci kitabı "Güneş Tutulması" Artemis Milenyum aracılığıyla raflarda! ❤ Üçüncü kitap çok yakında Wattpad'de! ❤ Bursa Kapalı Çarşı'da nesiller boyu konfeksiyon üzerine esnaflık yapmış bir aileden gelen...