28. Bölüm

123K 8K 1K
                                    

Canlar önümüzdeki hafta sonu, hem 10 Aralık hem de 11 Aralık'ta saat 14 itibarıyla TÜYAP'ta olacağım!!  (Artemis Yayınları 3. Salon 347. stantta / İmza salonu ayrıca açıklanacak)

Bunca yıldan sonra sizlerle yüz yüze geleceğime inanamıyorum! Çok mutluyum çok da heyecanlı.

Az önce öğrendim, tek sıkıntımız: fuara Şirket Oyunları'nın sadece karton kapak baskısının yetişiyor oluşu. TÜYAP zamanı matbaalar ekstra yoğun oluyormuş maalesef :'( Ben genelde karton kapakçıyım mesela (Almanya'ya bavul bavul kitap taşıdığım için hafif olması tercih sebebi sfhksfhk) ama kişiye göre değişiyor bu tabii.

Kitabınız olsun olmasın, daha sonra ciltli versiyonunu almak istiyor da olabilirsiniz ama dilerim en azından 'merhaba' demek için uğrarsınız, 'yıllardır ben oralarda bir yerlerdeydim' dersiniz. Sizin için boş kağıt da imzalarım sfhkjshfk (zaten insanların kitaplarına yalan yanlış şeyler yazacağım diye ödüm kopuyor!)

Hepinizi kocaman öpüyorum şimdilik ve umuyorum ki bu hafta sonu İstanbullularla görüşüyoruz ❤


Gece hiç uyumamış biri için oldukça enerjiktim; oturduğum yerde duramıyordum sabahtan beri! Beynim de vücudum gibi fazla mesai halindeydi. Son sürat önceki gece dönüp duruyordu kafamda. Attığım mesaj, tenhalarda bu yaşıma kadar abi dediğim adama boğar gibi sarılmam, üzerine boza aldırmam... Yerin dibine girseydim de kurtulsaydım! Ve fakat giremediğim için anca mutfak senin salon benim dolanıp duruyordum evin içinde.

Annemin komşu gününün o cumartesi olması güzel zamanlamaydı gerçi. Öğleden sonra teyzeler birer ikişer evi doldurmaya başladığında, nefes alıp düşünecek zamanım olmayacaktı; karakol maceramızdan sonra Uğurlar Sokak sakinlerinin normal hayatlarına dönmeleri fazla uzun sürmemişti!

Boş boş üçüncü kez mutfağa girdiğimde annem dayanamadı artık. "Kızım ne dolanıp duruyorsun? Bir işe yarasan ya! Canım çıktı sabahın köründen beri. Hiç demiyorsun bu kadın kaç gündür helak oluyor!"

Hep birlikte helak olmadık sanki. Ayrıca yüz elli tane güne katılmak zorunda mıydı? Niyazi Abi'nin veresiye defterinden kalın defteri vardı sırf gün hesabını tutmak için! "Almam gereken bir kitap var ders için. Çıkacağım ben." Ev de annem de basıyordu an itibariyle çünkü.

"Sırası mı şimdi kitabın? Daha tozlar alınacak."

Tozlar ilim irfandan önce gelirdi tabii. "Gelirim hemen. Hem markete de uğrarım. Alınacak bir şey yok mu?"

"Sonra gönderecektim markete."

Yazık öncelik sırasını bozmuştum kadıncağızın. "Ne fark eder? Giderim işte şimdi."

"İyi git madem," dedi şüpheli şüpheli beni süzerken. Sonra da ufak bir kağıt parçasına birkaç bir şey karalayıp yaptığı listeyi bana uzattı. "Çürük çarık doldurma sakın."

Hep aynı şeyi tembih ederdi. "Ne zaman çürük çarık bir şey aldığımı gördün?" dedim ters ters. Gerçi ne kadar iddialı da olsam, o gün çürük domates görsem tanıyamayabilirdim! Ama çaktırmadım. O ters tarafından kalkmış olabilirdi ama ben uyumamıştım bile!

Üzerimi değiştirip attım kendimi sokağa. Önce Heykel'deki BKM'ye yürüdüm. Sabah saatleri olduğundan ortalık sakindi ancak birkaç saate yollar, kaldırımlar, dükkanlar insanla dolacaktı. Trafik kilitlenecek, Setbaşı köprüsü her hafta sonu olduğu gibi gücünü yine yeniden test edecekti.

Derin bir nefes alıp kısa bir süre gözlerimi kapattım boş kaldırımı adımlarken. Kuş seslerini duyabiliyordum. Bahar geliyordu Bursa'ya. Gözlerimi açtığımda ana caddedeki ağaçların dallarının da yeşillendiğini gördüm ufak ufak. Etrafımdaki az sayıda insan aceleyle bir yerlere yürüyor olsa da, yakmayan sabah güneşinin altında bana daha bir neşeli görünüyorlardı.

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin