Doğup büyüdüğüm şehirde benden önce kimlerin yaşadığı, mekik dokuduğum sokaklarda benden önce kimlerin dolaştığı, ciğerlerime dolan havayı benden önce kimlerin soluduğu, her zaman bir merak kaynağıydı benim için.
Ne var ki tarihi binlerce yıl öncesine dayanan Bursa'nın başından sayısız deprem, savaş ve yangın geçtiğinden, günümüze ulaşan bilgiler biraz muğlaktı.
"Bursa" adının, Bitinya kralı I. Prousias'dan geldiğine inanılıyordu. Rivayete göre Prousa, Roma'dan kaçıp Bitinya'ya sığınan Kartacalı ünlü komutan Hannibal ve adamları tarafından, bugünkü Tophane semti civarında kurulmuştu. Romalıların kolayca ulaşabileceği denizlerden uzak, ovadan yüksekte kalan kayalıkların üzerindeki şehir, zaten tam da kolay savunulabilir oluşu ve yer altındaki gizli geçitlerinin sayesinde, kuruluşundan 1500 yıl sonra Osmanlı kuşatmasına yirmi yıldan fazla dayanabilmişti ya.
Bitinyalılar, Yunan medeniyetine hep daha bir yakın olmuş, Yunan tanrılarına inanmıştı. Sur dışında yaşayan halkın bir kısmı bugünkü Muradiye ve Gökdere civarında tarımla geçinir, diğer kısmı da dağ köylerinde hayvancılıkla uğraşırdı. Sur içinde Yunan şehir planlamasının gözetildiği düşünülse de bize artakalan eciş bücüş Bizans kentleşmesiydi.
Son Bitinya kralının Ceasar'la yakın ilişkisi nedeniyle, Bursa önce miras yoluyla Roma'ya bırakıldı sonra sırasıyla Bizans ve Osmanlı'ya geçti. Osmanlı'nın fethiyle, şehir, surların dışına doğru, bugünkü Heykel civarında gelişti. Artan nüfusla birlikte, Cumhuriyet döneminde Bursa'nın başka başka merkezleri türemiş olsa da benim için Heykel, hâlâ şehrin kalbiydi.
Bursa'da Heykel'e gidilmez, inilir ya da çıkılır.
Bursa büyüyüp ovaya yayıldıkça, Bursalılar arasında Heykel'e gitmek yerine Heykel'e çıkmak tabiri yerleşmişti. Tabii, Teleferik ya da Kaplıkaya gibi yüksek semtlerde oturuyorsanız, o zaman da Heykel'e inerdiniz.
Heykel'i arkanıza alıp Setbaşı Köprüsü'ne gelmeden sağınızda kalacak o dik yokuşsa bizim mahalleye çıkardı. Yokuşun başında sizi sağlı sollu sıralanmış oya ağaçları selamlar, kışın çıplak kalan dalları, baharla birlikte pembe pembe çiçekler açardı. Ağaçları takip ederseniz, içinde doğduğum, büyüdüğüm, ağladığım, güldüğüm mahalleye sizi götürürdü; sıcacık insanları, dar sokakları, eski binaları ve arada fokurdayan dedikodu kazanlarıyla canım mahalleme.
Karga kahvaltısını yapmaya henüz fırsat bulamadan, apartmanın bahçesinde bir yandan esneyip bir yandan da böyle romantik romantik mahalleyi izliyor olmamın tek sorumlusu abimdi. Gece kitap okurken biraz geç yatınca sabah ayılmak da biraz zor olmuştu açıkçası. Abimse hâlâ bayılmış gibi uyuyordu. Onu yastığına sarılmış, salyalarını akıtmakla meşgulken uyandırmak mümkün olmadığından, bugün dükkânı açmak da bana düşmüştü.
Karakolda sonlanan vukuatın üzerinden birkaç hafta geçmiş, sınavları bitirmiştim; yani okul tatildi nasıl olsa, cefakâr Nil'in dükkânı açmasının önünde herhangi bir engel de kalmamıştı böylelikle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esnaf İşi Aşk (I-II-III)
Novela Juvenil❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" ve ikinci kitabı "Güneş Tutulması" Artemis Milenyum aracılığıyla raflarda! ❤ Üçüncü kitap çok yakında Wattpad'de! ❤ Bursa Kapalı Çarşı'da nesiller boyu konfeksiyon üzerine esnaflık yapmış bir aileden gelen...