22. Bölüm

127K 7.6K 1.1K
                                    

O cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra yatağıma kurulup kitap okumaya başladım. Oda biraz karanlıkça olduğundan zorlanıyordum. Fatih'in çoktan işe gittiğini bilsem de son acı tecrübelerimden sonra ısrarla perdeleri açmamıştım çünkü.

Okuma ışığımı yakmakla yakmamak arasında gelip giderken annem kapıdan kafasını uzattı. "Nil? N'apıyorsun böyle karanlıkta?" Gelip perdeleri ikiye ayırdı cart diye. "Açsana şu perdeyi, benim içim sıkıldı."

Sen gönlünce takıl tabii anne. Kafamı kaldırıp gözlerimi yüzüne diktim. "Bir şey mi oldu anne?"

Memnuniyetsizlikle süzdü beni. "Şu tavırlara bak. Bir bunalımlar bir bunalımlar..." İyice suratım asılınca fazla sataşmamaya karar verdi neyse ki. "Feray'a misafir gelecekmiş. Biraz bana yardım etsin diyor."

Feray ismini duyunca fırladım yataktan. "Öyle mi dedi??"

Annem heyecanıma anlam veremedi. Feray Abla'ya ilk kez yardım etmeyecektim sonuçta. "Evet öyle dedi. Ya nasıl diyecekti?"

"Ne bileyim..."dedim kalbim ağızımda. Neden çağırıyordu ki sanki beni? Kitabımı komidinin üzerine bıraktım. "Tamam giderim şimdi."

****

Öyle hızlı giyinip evden dışarı fırlamıştım ki Feray Abla'nın kapısına geldiğimde nefes nefeseydim.

Feray Abla "Günaydın, nasılsın Nil?" diye sordu dirseğiyle kapıyı araladığında. "Nefes nefese kalmışsın..."

"İyiyim, Feray Abla," dedim temkinli. Yüzüne baktım dikkatle. Bir işaret arıyordum. Herhangi bir işaret. Ne konuşmuşlardı dün gece? Anlamış mıydı aramızda geçenleri? "Sen nasılsın?" diye sordum on iki saat kadar önce camdan cama görüşmemişiz gibi.

Dün geceki asabiyetinden eser yoktu ama. Gülümsedi sıcacık. "İyiyim tatlım." Havaya diktiği yağlı unlu ellerini bakışlarıyla gösterdi. "Her zamanki koşturmacalar işte... İçeride çıkar, gel, gel. Giyiver şunları..."

Ayakkabılarımı içerideki paspasın üzerinde çıkarıp işaret ettiği pufidik terlikleri giydim.

"Gel mutfağa geçelim."

Koridor, mutfak komple mis gibi tarçınlı kurabiye kokuyordu. Çocukluğumu ne zaman düşünsem bu kurabiyenin kokusunu duyardım burnumda. "Ben de yapıyorum bu kurabiyeden ama seninki gibi olmuyor bir türlü..."

"Eminim en az benimki kadar güzel oluyordur," dedi bilir bir gülümsemeyle. Hemen ufak bir tabağa iki kurabiye koyup masaya bıraktı. "Sen masaya geç. Malzemeleri hazırladım oraya."

Sırtını bana verip tezgahta hamur yoğurmaya devam etti. "Anlat bakalım. Ne var ne yok?"

Sırtından ne düşündüğünü anlamaya çalışmak nafile bir çabaydı. Çaresiz masaya yerleşip ben de börek için hamur hazırlamaya başladım. Kurabiyeden de bir ısırık almayı ihmal etmedim tabii. "Bildiğin gibi, Feray Abla. Okul-dükkan, dükkan-okul. Çok bir atraksiyon yok."

Güldü cevabıma. "Ee okul nasıl gidiyor peki? Yok değil mi bir sıkıntı?"

"Yok yok. Yolunda her şey. İkinci dönem yeni başladı."

Bileğini alnına götürüp önden fırlamış birkaç tutam saçı geri itti. "Biliyor musun çok takdir ediyorum seni..."

"Öyle mi?" sorusu döküldü dudaklarımdan. Feray Abla severdi beni. Ben de onu severdim. Ama takdir ettiğini bilmiyordum. Daha doğrusu takdir edilecek ne yaptığımı anlamamıştım.

"Öyle tabii," dedi gülerek. "Akıllısın. Maşallah beceriklisin. Ayakların yere basıyor. Senin yaşında bu olgunluğa rastlamak zor artık. Bir meslek edinmeye uğraşıyorsun sonra. İstesen yan gelir yatarsın. Kimse de niye yattın demez."

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin