Yugyeom kızın çığlıklarını duymazdan gelmek zorundaydı. Zihinle ilgili büyüler, sıkıntılar hep acılı olurdu.
"Durun artık." diye yalvarır gibi bağırınca Youngjae çocuğu dışarı çıkarmak zorunda kaldılar. İşkence etmiyorlardı en nihayetinde. Rahatsızlığını öğrenmeye çalışıyorlardı.
"Hyung..Onun iyiliği için." dedi kapıda bekleyen Taehyung utana sıkıla. Kendisi de gelen çığlıklardan pek memnun olmasada durum ilginçti. Çözülmesi gerekiyordu.
Yugyeom tekrar odaklanıp kızın zihnine girince bir gariplik sezdi. Bazı anılar parça parçaydı. Ancak oldukça farklı bir durumdu.
"Kimsin sen.." diye mırıldandı Yugyeom. Seungyoon merakla ikisini izliyordu. Irene yattığı yatakta debelenirken Yugyeom gözleri kapalı halde şakaklarını tutuyordu.
"Çok zor. Mahou Shoujo'luğundan kaynaklı sanırım." diyip derin bir nefes verdi Yugyeom. Emin olamıyordu.
"Tekrar dene Yugyeom. Sen de yapamazsan başka kimse yapamaz." dedi eski dostuna güvenerek.
"Birşeyden şüpheleniyorum ancak..Çok nadir."
"Neymiş?" diyip merakla bekledi cevabı Seungyoon.
"Çoklu kişilik bozukluğu."
"Ne?"
Dersten çıkan Moonbyul bahçede dolanmaya karar vermişti. Bu dersi Youngjae ile alsa da çocuğun işi başından aşkındı. Bu yüzden kendi başına takılmak için orta bahçeye çıktı. Hava soğuktu. Kış olmasına rağmen henüz ne yağmur ne kar görmüşlerdi. Eteğinin altına giyindiği kalınca çoraba sürttü ellerini. Bacakları üşümüştü.
Orta bahçe bomboştu. Akan çeşme bile öğrenci çekemiyordu buraya artık soğuktan ötürü. Sarıldığı kitaplarını oturduğu bankın yanına koydu. Kendisine doğru gelen Moon Jongup'ı farketmesi biraz vakit almıştı.
Boynuna yeşil siyahlı atkı dolayan çocuğun tanınacağı tek yeri mavi saçları ve spesifik kısık gözleriydi o an. Yanına yaklaştı Moonbyul'un.
Kolundan tutup ayağa kaldırdı bir anda kızı. Moonbyul kolunu kurtardı ayağa kalkarken.
"Ne oluyor be?" diye çemkirdi çocuğa.
"Gel benimle." dedi gözleriyle onunla gelmesini işaret ederken.
"Niyeymiş o?" diye diklenince Jongup derin bir nefes verip gözlerini kapadı. Uzanıp kolundan tuttuğu gibi sürükledi kızı peşinden.
"Bırak kolumu!" diyerek kurtarmaya çalıştıysada başarısız oldu Moonbyul.
"Kaba herif. Bırak dedim kolumu!" diye son bir güçle kurtulmaya çalıştığında Jongup'ın istediği yere gelmişlerdi bile. Yatakhanelerden görünmeyen, bahçenin kör bir noktasına çekiştirmişti kızı. Ağzını kapatan atkıyı aşağı çekti. Sert sert kızın yüzüne bakıyordu.
"Ne var?" diye sesini yükseltti Moonbyul. Gözlerinden ateş çıkıyordu adeta. Öyle sinirlenmişti bu emrivaki harekete. Erkeklerin bu tarz zorbalıklarından nefret ederdi.
"Dilini mi yuttun be? Ne diye sürükledi-" derken sözü Jongup'ın ona sarılmasıyla kesildi. Gözlerini kırpıştırdı bir kaç kez şoktan. Ne yapıyordu bu çocuk şimdi? Duvar gibi durdu öylece. Çocuk daha sıkı sarılınca kalın formasına rağmen kalp atışını hissetmişti Jongup'ın. Bu durumda yanaklarına yürüyen kana söz geçiremedi Moonbyul. Yutkundu bir kaç kez. Jongup hala sarılıyorken çenesini tepesinde hissetti çocuğun.
"Yoldaşlık'ta olmak zorunda mısın?" diye sordu kızdan ayrılmadan. Moonbyul cevap vermek için kendini geri çekmeye çalıştıysa da müsade etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahoutokoro Jōshō | 魔法所 上昇
FanfictionDüşen karanlık, peşinde gölgelerini sürükledi 2017'nin kışına kadar. Modern hayatın sihri Mahoutokoro'nun koridorlarında tekrar yankı bulurken; Tora, Saru, Hebi ve Ryo evleri kapılarını açıyor yeniden. Yoldan sapıp beyaza dönmek kolay. Esas zor ola...