Taehyung
Derin bir nefes alarak karşıdaki sese odaklandım. Jungkook'un olduğunu sanmıştım ama annesiydi. Jungkook'un yanımda olup olmadığını soruyordu.
- Taehyung eve gel ve konuşalım.
Ağladığım için ağrıyan başımı diğer elimle ovalarken konuştum:
- Tamam , ben akşama evde olurum.
Telefonu kapattıktan sonra artık benim olmayan eve son kez baktım. Zaten iki hafta önce çıkmıştım , şimdi ise tamamen çıkıyordum evden.
evden ve hayatlarından..
Taksiye bindiğimde artık gözyaşlarım durmuştu. Eskimiş tüyleri yüzünden artık oynanmayıp yerde sürünen oyuncak ayılar gibiydim. Elimdeki iki mezarın adresi vardı.
onlardan geriye kalan.
Camdan dışarıya bakarken , geldiğimizi fark edememiştim bile. Parasını ödeyip , taksiden inerken Jimin'in okulda olması işime gelmişti. Verdiği yedek anahtarla eve girip kendimi koltuğa atmıştım.
Bu histen nefret etmiştim. Canım bile yanmıyordu sanki.
ya da yanmaktan , kül olmuştu.
yanacak bir şey kalmamıştı..
O kadar çaresizdim ki , bu halime ağlayamıyodum bile. Hangisine ağlamalıydım .
Yıllardır ailem sandığım insanların ailem olmamasına mı?
Elimde mezarlarının adresi olan yanarak ölen annem ve babama mı?
Tek gerçeğim olan adama mı? Jungkook.
Yavaşça yerimden doğruldum. Getirdiğim birkaç parça eşyayı toparlayıp , eve de çeki düzen verdikten sonra Jimin'e gittiğime dair not bıraktım. Evden çıkıp anahtarı saksıya bırakarak adımladım. Yürüyecektim. Yeni başlayan yağmur umurumda bile değildi. Yüzüme düşen her bir damla sanki uyanmamı sağlıyordu.
Akşam olmasına az kalmıştı. Kapalı hava yüzünden zaten çoktan kararmaya başlamıştı.
Büyük evin kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Zile uzanıp tam basacakken kapı açılmış Jungkook'un annesi hüzün dolu bakışları beni bulmuştu. Islak üstümü umursamadan beni içeri çekip sıkıca sarılmıştı. İçten bir şekilde omzumda ağlarken , sıkıca kollarımı beline sararak bende ona sarılmıştım. Benden ayrıldığında yüzümü avuçlarının içine almış , gözlerimi silmişti. Bakışlarım ondan çekilip duvara yaslanmış bir şekilde bakan babasına döndüğünde kollarını açarak beni beklemişti. Islak kıyafetlerimi umursamadan o da kollarını etrafıma sardığında hıçkırıklarımı artık tutamamıştım. Başımı daha boynuna bastırırken , sakinleşmem için sırtımda elini gezdiriyordu. Tüm utanmazlığımla omzunda ağlarken saçlarımın içinde gezinen eller daha önce hiç tatmadığım şefkati tatmamı sağlıyordu.
Biraz olsun sakinleştiğimde kendinden ayırıp yüzüme bakmıştı.
-Eh be oğlum yağmurun altında yürümek nasıl bir fantezi?
Bayan Jeon yanımda kıkırdarken konuştu:
- Islak bir kediye benziyor.
Konuyu açmadıkları için onlara minnettardım.
- Beni de ıslattı şimdi ben iş yemeğine nasıl gideceğim?
Söyledikleriyle yüzümde gülümseme oluşurken ıslak saçlarımı karıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TO MARRY
FanfictionHayat da aslında bir oyun değil midir? Tek farkı tek çekimdir..♥taekook♥