'Bugün bilmem kaç sayfalık bir kitabın ilk sayfası. İyi bir yazar ol.' 🦋Anılarla kaplı, yıpranmış bir defterin son sayfasını kıvırdı. Suratında acı bir gülümseme oluştu belli belirsiz. Gözleri her uzağa daldığında yine aynı yerde onu bekliyor olacaklarını bilerek, sevimsizce sırıttı elindeki deftere doğru.
'bir süre' diye geçirdi içinden. 'en azından bir süre zihnimden silinemez misiniz?' hemen sonrasında sanki bunu hiç dinlemek istemezmiş gibi bir korku sardı bedenini. Gözleri çaresizlikle kısıldı. Elinde ki kara kaplı defterde, satırların kıyameti kopuyordu. Yolu yoktu ve hiç bir avutma onu bu sızıdan kurtaramıyordu. Gözlerini ardı ardına kırpıştırdığında, gözlerini yakan bir damla yaşın sessizce yanaklarından süzüldüğünü farkedebilmişti. Derin bir iç çekti. İnce parmaklarında tuttuğu kalem beyaz sayfayı mürekkebiyle kirlettiği vakit yine canı yandı. Bir sayfa daha kirlenmiş oldu, onun hiçte hafife alınamayacak olan geçmişiyle. Göz yaşları birbirini takip ediyorken, son cümlesini getiremedi. Yazdıkca kendini suçlu hissediyordu. Geçmişin zehrini içinde dolandırdığı yetmiyormuş gibi bulaştıracak yer araması onu suçlu hissetmeye zorluyordu. Ama demişti ya yolu yoktu.Ya sayfalara dökecekti acısını, ya da bazı şeylerin ruhunda tekrar filizlenmesine izin verecekti.
Göze alamadı...
Yerinde rahatsızca kıpırdadıktan sonra dudaklarına kadar ulaşan tuzlu sıvının tadına vardı. Parmakları ona ihanet edip hareketlenirken sadece izliyordu, kendi hayatını bir başkasının çerçevesinden seyrettiği gibi. Acının kollarında olan ise yine ta kendisiydi. Bile bile izledi. Yana yakıla, ve acıya acıya.
Senarist ise seneryoda ki son repliğini döktü sayfalara;
"Gözlerimin önünde acı içerisinde yitip gitti..."
~~
Elimde ki açık renkli gömleği dolabın bir köşesine savurdum. Oldukça karmaşık bir halde duran gardrobumdan bir şeyler seçip giyebilmek artık her zamankinden daha zordu. Yoğun bir tempo içerisine girmeme sebebiyet veren mesleğim, bu gece de sağlıklı bir uyku çekemememin tek nedeniydi. Üstelik tüm gece uyuyamama rağmen sabahın ilk ışıklarından beri ayaktaydım. Etrafıma saçılan renkli kıyafetlerin arasında ufak çaplı bir hengame yaşıyorken, gözlerim aynadaki yansımama çarptı. Hemde öyle bir çarptı ki, şiddetli bir sarsılma yaşadığımı hissettim. Tüm bu saçmalıklarla uğraşan ben olamazdım değil mi? Kendimle alay edercesine seslice güldüm.
"Hadi ama Loya. Gerçekten tek düşündüğün bugün orada ne giyiyor olacağın mı?" her hücrem buna olumsuz cevapların sinyalini verirken hızla elime geçen siyah bluz parçasını üzerime geçirdim. Ve uzun bacaklarımı saran siyah pantolonumuda giyindikten sonra uzun saçlarımı tepemde bir at kuyruğu yaparak hallettim.Tamamen özensizdim. Ve bunu umursayacak olan insanlara da sinirliydim istemsizce. Dış görünüş mü ? Buna bakarak karar verecek değillerdi ya! Düşüncelerime kat'i suretle ara verip hızla kapıya doğru yöneldim. Bugün önemli bir gündü ve geç kalmayı istemezdim. Kapının hemen sol tarafında kalan portmantodan zırh gibi duran yeleğimi üzerime geçirdim. Son olarakta silahımı belime yerleştirdiğimde hazırdım. Evden çıkarken düşündüğüm tek şey ise bu eve takrar girişimin zafer gülüşü ile olacağıydı.
Arabanın kilidi kulak çınlatacak cinsten bir sesle açılmasıyla adımlarımı yavaşlatıp derin bir nefes aldım.
"Bu başarı senin elinde." sesizce mırıldanmam kendimeydi. Çoğu kez konuşmak istediğim bir konu olduğunda oturur kendime anlatırdım. Ya da bir çiçeğe bir ağaca.. İçime sıkıntıyı veren bir insanken, neden derdimi anlatacakmışım başka bir insanoğluna?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Vurgun
Teen Fiction"Nefesinden.." dedi zor bela. "Nefesinden nefes nefes çekesim geliyor..." Bir damlacık daha ağladım. "Gitme.." dedi kapanan gözleriyle. Ama daha fazla duramazdım. Gözleri kapalıyken tuttuğu elimi havalandırıp dudaklarına yaklaştırdı. "Gitme.." de...