Tüm gözleri üzerine çekmekte olan genç, yanı başında dikilirken Kyungsoo, boğazlarını temizleyip oturduğu sandalyeye iyice yerleşti. Onun gözleri ise bu tarafa odaklanmış diğer birçok gözde dolaşıp duruyordu. Bunu yaparken ileri geri sallandığının, azğını şaplatıp durduğunun ve başının sürekli sağa döndürerek genci kontrol ettiğinin farkında değildi.
"Neden oturmuyorsun?" diye dönüp sordu gence yanındaki sandalyeyi geri çekip oturması için işaret ederken. Diğeri hiç vakit kaybetmeden sevinciyle seslenivermişti.
"Oturabilir miyim yani?" diye sordu sandalyeye yerleştiğinde. Kyungsoo onun bu kadar sevineceğini bilseydi baştan söylerdi oturmasını.
"İnanamıyorum. Hep uzaktan izlediğim yerdeyim. Hem de senin yanında." Genç ona göz kırptığında gülerek geçiştirdi. Aklı, gözleri başka yerdeydi. Tekrar çevresini kontrol etti ve içeridekiler hala buraya bakıyor mu diye göz gezdirdi. Çoğunluk olmasa da tek tük bakan vardı.
"Hey, Kyungsoo! Kyungsoo, hey! Kyungsoo! Hey, Kyungsoo. Kyungsoo! Hey Kyungsoo!"
Bir parmak omuzlarını dürtüp adını defalarca kez tekrarlamaya başladığında çevresini kontrolden vazgeçip o parmağa döndü. Elleriyle onu kavradı ve sert bir şekilde kendinden uzaklaştırıp sinirle baktı. Ne var ki parmağın sahibi bunu umursamayarak dürtmelerine tekrar başlayıp kocaman sırıttığında Kyungsoo, kendini o gülüşte kaybederken buldu.
"Hey, Kyungsoo! Kyungsoo! Hey, Kyungsoo!"
"Of Jongin, ne var?" diyerek parmağı tekrar uzaklaştırdı omuzlarından. Bunu yaparken, yani gencin elinden tutup onun önüne bırakırken, bu süreçteki tensel temastan etkilendiğini de göz ardı etti. Zaten yeterince etkilenmişti bugün.
Jongin'i de yanında götüreceği için şık giyinmesi gerektiğini düşünmüş; sonuç olarak giydiği takım, yaptığı saç ile çekici bir erkeğe dönüşmüş ve tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Geldiklerinden bu yana üzerilerinden gözler zor ayrılır olmuştu ve Kyungsoo, sürekli kim bakıyor diye kontrol etmekten kafayı yiyeceğini düşünüyordu.
"Kyungsoo, hey, Kyungsoo!"
"Neden sürekli adımı tekrarlayıp duruyorsun?"
"Bugün çok yakışıklısın!" dedi Jongin aniden. Kyungsoo, bir kutu allığı yüzüne bulamış gibi kızarırken Jongin elleriyle kendini gösterip sevimlilik yapmaya başlamıştı.
"Ben de yakışıklı mıyım?" dedi gözlerini kırpıştırırken. Kyungsoo'nun tüm kelime dağarcığını çekip aldığından haberi yoktu.
"Olmamış mıyım?" demişti Jongin ondan bir cevap alamayınca. Önüne dönmüş ve parmaklarıyla oynamaya başlamıştı. Kyungsoo onu böyle gördüğünde eski haline dönmüş olsa bile, hala ne diyeceği hakkında pek bir fikri yoktu. Tüm gözler onun üzerindeydi zaten, fazlasıyla yakışıklı olduğunu anlamış olması gerekirdi gencin.
"Eski haline döner misin?" diye seslendi üzgünce oturup başını elleri arasına koymuş Jongin'e. Genç omuz silkti ve dudak büktü.
"Çocuk gibi davranma, yeri değil Jongin!"
"O zaman gideyim ben. Zaten yakışıklı da olmamışım."
Kyungsoo masadan kalkan gence gözlerini devirdi ve gitmesine fırsat vermeden bileklerinden tutup oturttu onu. "Gerçekten çok seviyorsun saçmalamayı." dedi. "Program başlayacak şimdi, nereye gidiyorsun? Yalnız mı bırakacaksın beni!"
"Bırakmayayım di mi?"
Jongin anında ifadesini değiştirip diğerine sırnaştı. Kyungsoo onu şakadan bir tokatla kendinden uzaklaştırırken gülüyordu ikisi de.
"Ödül alacak mısın bugün?"
"Bilmiyorum. Almalı mıyım?" gülerek yanıtladı ve diğerinin, sandalyesini kendine yaklaştırmasını izledi.
"Almalısın tabii." demişti Jongin yumruğunu onunla tokuştururken. "Alırsan, seninle birlikte sahneye çıkabilir miyim?"
"Hayır."
"Çok net oldu bu!"
Kyungsoo ona sırıttı ve önündeki sudan bir yudum aldı.
"Yakışıklı mıyım peki?" diye sordu tekrar genç. Kyungsoo'nun içtiği yudumlar boğazından zor geçer olmuştu bunun üzerine. Derin bir nefesle su içmeyi tamamladığında Jongin'e döndü. Onu süzdü, inceledi. Gerçi buna gerek yoktu, ilk gördüğü an düşündüğü tek şey, onun üzerine işlenmiş yakışıklılıktan başka bir şey değildi. Ama yine süzmesinden de bir zarar gelmezdi sonuçta.
"Olmuşsun." dedi ellerini bacaklarına sürtüp gözlerini kaçırırken. Neden bunu söyledikten sonra çılgınlar gibi gülmek istediğin ise bir açıklaması yoktu kendince.
Diğerinin sevinç çığlıkları ve ona sarılmasıyla gülme isteği arttı. Kolları gence sarılmak için can atıyorlardı ama zapt etti. Şu an yeri değildi.
"Senin fotoğraflarını çekerlerken ben de yanında durayım o zaman. Kim diye sorarlarsa menajerim dersin." Kıs kıs gülüyordu Jongin. "Çok şanlısın Kyungsoo-ya, kimse benden yakışıklı menajer bulamaz. Hem iyi de öpüşü-"
Ağzına inen bir tokatla anında sözü kesildi. Tokadın geldiği yere baktı Jongin ve Kyungsoo'yu gördü. Ejderhaya dönüşmüş bir Kyungsoo idi bu.
"Yanlış bir şey dedim?" diye sordu Jongin. Aslında neden Kyungsoo'dan böyle bir tepki aldığının farkındaydı ve yüzündeki şeytani gülüşün tek açıklaması buydu. Bu ifade ile diğerinin kulaklarına yanaşıp fısıldamıştı sonradan.
"Yalan mı? İyi değilim miyim?"
O an itibariyle Kyungsoo, canlı kanlı bir domatesten ibaretti.
"Eh, bir kez daha yapmamız gerekiyor o zaman." diyerek sandalyesine yaslanan Jongin ile, yemin ederdi ki, bir köşeye çekilip onu öpmekle alakalı tek bir şey bile geçirmemişti aklından.
"Jongin?" ismi çıkıverdi ağzından birden. Genç ona baktı. "Efendim?" diye sordu. Daha ne diyeceğini bilmiyordu ki!
"Tuvalete mi gitsek?" dediğinde, bunu kendi iradesi ile demediğine ant içebilirdi. Lakin itiraz etmesine fırsat tanımayacak biri duruyordu yanında.
Jongin çoktan onu bileklerinden yakalamış, kalabalık arasında sürüklüyordu şimdi. Nefesleri kesilmişti; heyecanlanmış ve ayakları titrer, yürüyemez hale gelmişti.
Boş olan tuvalette, boş bir kabine geçtiklerinde ise bayılacağını düşünüyordu ki "Sakın bayılma olur mu?" diye aklından geçenleri okumuşcasına söylemişti Jongin ve tek bir saniyenin boşa harcanmasına müsaade vermeden yanaklarını kavrayıp yüzünü kendisine kaldırarak öpmüştü onu.
Sadece öpüp çekilmekten uzak, sadece öpüp saniyelerce orada kalmaktan uzak bir öpüşün içindeydi. Heyecanlı, titreyen dudakları, kendisi gibi olan gencin dudaklarınca esir alınmış, istekle öpülüyordu. Alt dudağı iki dudak arasında emilirken üst dudağı hevesle gence karşılık vermekle meşguldü ve Kyungsoo, kendini hiç bu kadar olması gerektiği yerde hissetmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D.O. Bank || KaiSoo
Fanfiction"Daha geçen gün donu kaybolmuştu." Ağzındaki tüm yemeği sonuna kadar gösteren bir gülüş sergileyen Chanyeol, bu durumdan büyük bir zevk alıyor olmalıydı. "Telefon kabı da kayboldu." "Dudak koruyucusu." "Tişörtleri." "Kupası." "Ceketi." "Çoraplarını...