"Daha lafımı bitirmemiştim bile."
Başına koyduğu buzun akan sularını boştaki eliyle silerken ağlamaklı bir şekilde konuştu Jongin.
"Ben olsam mutlu olurdum. Hayran olduğum adam beni dövdü diye."
Luhan gözlerinden kalpler saçarak konuşurken Jongin'in ona fırlattığı terliği son anda fark edip kaçtı.
"Hiç de mutlu değilim. Yakalandım. Tüm işim elimden gitmek üzere."
Alnından kayan buzu geri yerine koydu, bedeni oturduğu sandalyeden kayarken. Derin bir of çekti ve parmaklarıyla bir şeyler saymaya başladı.
"Neden ilk önce oyun konsolu dedim ki! Evet, onu da almak istiyorum ama.. Evimin kirası var, borçlarım var. Okul parası var. Konser biletleri, albüm paraları, posterler, diğer EXO eşyaları..."
"Aldığın eşyaları satmıyor musun? Neden gidip tonlarca para verip alıyorsun ki?"
"İyi de, buradakiler eski olanlar. Yenilerini elbette kendime saklıyorum."
"İki hafta sonra satmak için desene sen şuna!"
Luhan olumsuzca ona bakarken Jongin suskunlaştı. Derin düşüncelere daldı. İçini kemiren bir husus vardı ama ne olduğunu bir türlü bulamıyordu. Bildiği tek şey bunun, yakalandığından beri onunla olduğuydu. Başını iki yana sallayıp silkelendi. Gözleri dükkanını taramaya başladı ve her yeri kaplamış Kyungsoo eşyalarını tek tek inceledi. Eskisi gibi değildi. Artık onları gördüğünde gururla kabarmıyordu göğsü. Aksine gittikçe içe çöküyordu ve Jongin mutsuzlukla savaşıyordu. Önceden düşündüğü tek şey, bu eşyaların yarın ona getireceği paralarken şimdi, kendini kasa başında, bitmiş tükenmiş bir adam olarak hayal ediyordu.
"Yerleştirdin mi?" diye sordu Luhan'a, elindeki buzu bir kenara fırlatıp düşüncelerden sıyrıldıktan sonra.
"Evet! Sadece kutuların ağzı bantlanacak. Jongin?"
"Ne var?"
"Emin misin? Yani hala burada..."
"Eminim dedim ya! Şimdi bırak onları da kuaföre gidelim."
"Çıldırmışsın sen. Yemin ediyorum bak. Bir kerede sözümü dinle yahu! Dur bir düşün. Acele acele karar veriyorsun, ne yaptığını bile bilmiyorsun."
"Umurumda değil tamam mı?"
Sokağa çıktıklarında Jongin kapıyı kilitlemiş ve kararlılıkla Luhan'a bakmıştı.
"Umurumda değil çünkü başarabildiğim tek şey bu oldu şimdiye kadar. Elimden alınmasına izin veremem."
Ve arkadaşının gelmesini beklemeden hızla uzaklaştı oradan. Kararlıydı. Her ne kadar eski mutluluğunu kaybetmiş olsa da tekrar kazanacağının inancında, planını gerçekleştirmeye gidiyordu.
*****
"Söylemeyeceksin yani, öyle mi?"
Genç çocuk elleriyle ağzını sımsıkı kapamış, kendisini koltuğa mıhlamıştı. Kyungsoo onu es geçip dükkanda turladı ve kutulara boşaltılmış rafları inceledi. Ayaklarına değen bir kutuyla dikkati oraya toplandığında çömelip içine baktı. Ağzına kadar kendisiyle doluydu ve ucu görünen bir dergide, gülümseyen yüzünü görüyordu.
"Niye topladınız dükkanı? Artık bırakıyor mu işi?" diye sordu. Arkasında bıraktığı ve ağzını açmamakta kararlı gence yönelttiği soru bir kez daha cevapsız kalınca bıkkınlıkla soludu.
"Yardımcı olmaya çalışıyorum. Kötü bir niyetim yok." dedi gence dönerken.
Göz göze geldiler. Gencin eli hala ağzında, ona korkuyla bakıyordu.
"Tamam, cevap vermeyeceksen verme ama şu elini ağzından çek bir önce."
Gözlerini yuvarlayıp ona yaklaştığında gencin ağzından mırıltılar kaçtı, kendini iyice geriye çekip Kyungsoo'dan uzaklaştı.
"Yahu, adam öldürecekmişim gibi davranmasana! Çek şu elini ağzından."
Kyungsoo gence daha çok yaklaştı. Çocuğun başı iki yana hızla, 'gelme' dercesine sallanıyordu ama Kyungsoo bunu umursamadı. Tam yanına gelmiş, elleri gencin ellerine uzanıyordu ki-
"GELME!" diye bağırdı, sonunda ellerini ağzından çekip konuşma kararı almış olan genç.
Kyungsoo kulaklarını ağrıtan sesle birkaç adım geriledi. Şimdi korkuyla bakan kendisiydi.
"Dayanamıyorum." dedi genç gözlerinden yaşlar akmaya başlamışken.
Kyungsoo şok içinde onu seyretmekten başka bir şey yapamıyordu.
"Vallahi dayanamam. Nasıl bir iki adım geride olabilirsin? Nefes alamıyorum. Oy! Kyungsoo musun sen şimdi? Cidden mi? Cidden o musun? Karşımda mısın yani? Karşımda durmuş bana mı bakıyorsun? Benimle mi konuştun az önce?..."
Gencin bitmeyen sözleri Kyungsoo'nun şaşkınlığını emip yerini sıkılmışlıkla doldururken Kyungsoo yere çökmek istedi.
"...Nasıl ya? Nasıl olur da bu dükkanda olabilirsin? Gerçi Jongin anlatmıştı. Geldi demişti. Ama hayal gibiydi. Ay bana bir şeyler oluyor!"
Elini alnına götüren genç kendini koltuğa atıp kolunu bacağını sarkıtabilceği her türlü yerden sarkıttı. Kyungsoo onu, gözlerini yuvarlaya yuvarlaya izlemekten bir hal olmuştu.
"Ne hallere düştüm!" diye sızlandı. Bu sırada birisi dükkan kapısını açmış ve karşısında gördüğü manzarayla anında bağırıvermişti.
"LUHAANNN! NE OLDU SANA!" diye bağıran ses arkadaşının yanına hızla vardı. Endişeyle sağını solunu kontrol ederken gözleri orada olan diğer kişiyi de fark etmiş olacak ki durakladı. Başı yavaş yavaş Kyungsoo'ya döndü. Göz göze geldiler. Gelen kişi onun kim olduğunu anladığında yakalanmışlıkla dizleri üzerine çöküverdi.
"Olamaz ya!" diye mızmızlandığını duydu Kyungsoo.
"Saçlarına ne yaptın?" diye sordu. Garipsemişti. "Rasta mı onlar?" diyerek yeniledi sorusunu. "Jongin sana soruyorum?"
Gençten gelen cevaplar "OF! OF! OF!" tan öteye gitmezken Kyungsoo'nun tek derdi Jongin'in yeni saçlarıydı.
"Senin saçların bu kadar uzun muydu?"
*****
Yeni Jongin'imiz.. 😂😂😂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D.O. Bank || KaiSoo
أدب الهواة"Daha geçen gün donu kaybolmuştu." Ağzındaki tüm yemeği sonuna kadar gösteren bir gülüş sergileyen Chanyeol, bu durumdan büyük bir zevk alıyor olmalıydı. "Telefon kabı da kayboldu." "Dudak koruyucusu." "Tişörtleri." "Kupası." "Ceketi." "Çoraplarını...