Dylan
Sabah gözlerimin zar zor açılmasıyla uyandım. Burnuma her sabahki fazla kızarmış tostun yanık kokusu geliyordu. Bir kaç kırpıştan sonra gözlerimin bulanık görme sorunu geçti ve komidinin üstündeki tostun her zamanki yerinde olduğunu gördüm. Ahşap eski komidinin üstündeki küçük bir metal tepside taze sıkılmış portakal suyu ve sucuklu kaşarlı tost. Yavaşça doğruldum ve saçımı karıştırıp tostu lakayt bir şekilde azğıma tıktım. Ağzımda tost ile yataktan kalıp elime portakal suyumu aldım ve az ötedeki televizyonun önündeki eski ama rahat olan büyük sallanan sandalyeye oturdum. Bu büyük bir zevkti sanırım çoğu kişi için. Ama ben klasikleri seven biri değilim sanırım. Hele her en küçük milimetrik harekette gıcırdayan şu salak sandalye beni deli ediyor. Televizyonu açtım. O anda telefonumun yastığımın altında olduğu aklıma geldi ama bir anki endişem yerini üşengeçliğe bıraktı ve elimdeki portakal suyundan bir yudum aldım. Daha sonra bulurum diyerek geçiştirdim ve kanalları gezmeye başladım. Lunaparkta gerçekleşen bir kazayı anlatıyordu haberler. Hemen televizyonun sesini kıstım ve benim yatağımın karşısındaki uyuyan fazla enerjik yaratığa baktım. Aramızda yeniydi ve az önce haberde anlatılan korkunç kaza onun eseriydi. Görmemesinin daha iyi olacağını düşündüm. Kendisinden korkacak bi tip değil ama götünün kalkma ihtimali var. Adı Max'ti. Çok garip bi çocuk. Tabi bize göre. Bu kimin taşıyıcısı olduğuylada alakalı. Son zamanlarda taşıyıcı bulmak kolaylaştı. Nedenini kimse bilmiyor, dünyadaki "anormal" olaylar da çoğaldı. Sanırım bu nedenlede Mrs. Amelia bizi çağırdı. Nede olsa o bizim için bir anne gibi.
Bir süre sonra kalktım ve gerindim. Vücudum uyumaktan ve oturmaktan uyuşmuştu. İyice sağa doğru gerinirken Max'in hala uyuduğunu gördüm. Saatime baktım ve 12:34'ü gördüm. Göz devirdim bu kadar uyku ona yetmeli.
Dylan: Max. Max! Uyan salak!
Max: Ahhh..... *gözleri hala kapalı bir şekilde* Ne oldu?
Dylan: 3 saat sonra malikanede olmamız gerekli. Yoksa hesabı Bayan Amelia'ya sen verirsin. Bu sırada giyinmeye başlar
Max: Canlanır ve hemen doğrulup kollarını açarak gerinir Ahhh ev-vet! Zıplar yataktan
Dylan: Bu kadar heyecanlanma, beklediğin gibi çıkmayabilir.
Max: Pfft Sen onunla sürekli görüştüğün için böyle hissediyorsun! Onu çok merak ediyorum! O senin gibilerle bize dünyayı yaşanılabilir bir hale getiriyor! O bizim kurtarıcımız! Giyinmeye başlar
Dylan: Umarım öyledir.
Max: Hem neden herkesi çağırdı ki?
Dylan: Son zamanlarda fazlalaşan taşıyıcı faaliyetleri yüzünden bence.....
Max: Ama zaten kaç tane olabilir ki?
Dylan: Kim bilir... sen konuşacağına üstünü giyin. Az kaldı seni bırakıp çıkarım. Gömleğinin düğmelerini ilikliyordur
Max: Tişört kafasındayken konuşur Tamam be giyiniyorum işte! Yol uzun mu?
Dylan: Uzunsa gelmicek misin?
Max: Yoo?
Dylan: O zaman boş soru sorma.
Max: Aşırı aksi olmanı hangi Lightless'a borçlusun acaba?
Kapıyı açtığını gördüm ve üstüme montumu giyip ona yetiştim. Birden bire İngiltere'nin soğuk rüzgarlar evin içindeki sıcak havayla bir mücadeleye girişti. O sırada aralarında olan gerilimi herkes bilir. O bir anlık hoş meltem ve o anda gelen bir titreme. Kendime gelip arabanın anahtarını montumun cebinden çıkardım ve arabaya doğrulttum. Tam kilidi açacakken arabaya yaslanmış tanıdık bir yüzün bize baktığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lightless
FantasyEvreni oluşturan Big Bang'dan, tüm inanışlardaki tanrıların yaratılmasından ve zamının başlangıcından çok önce karanlık soğuk yoklukta tanrıların tanrısı, herşeyi yaratıp kendi haline bırakmadan önce B Planı olarak bir imha timi kurdu. Bu grubun adı...