Medya: Kıraç Sancaktar
Herkesin,
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü...
Çünkü;
Herkesin bir gideni vardır,
İçinden bir türlü uğurlayamadığı.-"Sen!"
Dedim sinirle.
-"Ben."
Alay eder gibi söylemişti.
-"Ne işin var senin burada? kurtulamayacak mıyım senden!"
Yukarı bakıp düşünür gibi yaptı
-"Hmm, bir süre."
Birde ciddi ciddi bir süre diyordu.
-"Nereden buldun burayı? Beni takip mi ettin yoksa?"
-"Bir bakıma öyle denilebilir."
Dedi alaylı ifadesini sürdürerek.
Sinirlerimi bozuyordu.
Dayanamayıp isyan moduna girdim.
-"Neden yaa! Neden peşimi bırakmıyorsun benim. Her unutmak istediğimde neden karşıma çıkıp o geceyi tekrar hatırlatıyorsun bana!"
Her zamanki gibi uzun bir süre bir şey demeden sadece baktı.
-"Bir şey desene! Niye susuyorsun, neden geldin buraya?"
-"Buraya boşuna gelmedim... Gelmek için yeterince geçerli bir sebebim vardı."
-"Neymiş o geçerli sebep?"
-"Bak sarışın, ben hiçbir işimi yarıda bırakmam. Buraya da yarım kalan işimi tamamlamak için geldim. Merak etme sonra bir daha karşına çıkmayacağım."
Bir an şaka yapıyor sandım ama gayet ciddiydi. Ne tür bir psikopattı anlayamamıştım ama hiç olmadığım kadar korkuyordum.
İçimden ciddi olmamasını diledim.
Korkudan titreyen ellerimle hızla kapıyı ittim fakat kapının arasına sıkıştırdığı ayağı kapanmasına engel olmuştu.
-"Git buradan lanet olası, Git!"
Diye bağırdım.
-"Yapma ama böyle. Boşuna uğraştığının farkına varman gerekiyor."
Olan gücümle ne kadar kapıyı kapatmaya çalışsam da, onun gücü karşısında hiçbir işe yaramıyordu.
Anlık itmesiyle sonuna kadar açılan kapıdan titrek adımlarla geri çekildim. Nereye gidebilirdim ki, saklanamazdım. Sonum gelmişti işte. Oysa o gece bu psikopattan kurtulduğum için ne kadar sevinmiştim.
Sanki bir filmin sahnesini ikinci kez çekiyorduk. Ama bu sefer sonu mutsuz bitecekti.
Gözyaşlarımın durmadan akmasına engel olamıyordum. Şu an bana uzak olduğunu fırsat bilerek geriye doğru gidip etrafıma bakındım. Yakındaki masada duran vazoya gitti gözüm.
Hıçkırıklarım yükselmişti ama o aldırmadan hala yavaş adımlarla üstüme geliyordu. O sırada tabanlarıma kuvvet koşarak masadaki vazoyu elime aldım. Tam ona doğrultacakken bileğimden tutup sertçe sıktı. Ne ara yanıma gelmişti bilmiyorum ama canımı çok acıtıyordu.
Gür bir kahkaha atıp diğer eliyle elimdeki vazoyu alarak yerine bıraktı. Gözyaşlarım o kadar çoğalmıştı ki önümde durduğu halde onu doğru düzgün göremiyordum bile.
O ise canımın yanmasından zevk alıyormuşcasına daha da sıkı tutuyordu bileğimi. Acıyla yutkundum ve sıktığım dişlerimin arasından
-"Bırak kolumu, canım acıyor."
Diye fısıldadım. Sesim çıkmıyordu artık.
Söylediklerimin ardından hiç beklemeyeceğim bir şeyi yaparak kolumu bıraktı. Dengesizliğin zirvelerini yaşadığına kesinlik getirmiştim artık. Ona sinirli bakışlarımı yolladığımda sanki komik bir şey yapmışım gibi güldü. Ardından cebinden çıkarttığı sigarasını yaktı ve içine çekip yüzüme üfledi.
Sigaranın dumanından dolayı bir an boğulacak gibi olmuştum. Kesintisiz öksürüklerimin ardından sesimin çıktığı kadar
-"Gerizekalı!" Diye bağırdım.
Eliyle alkış tutarak
-"İnsanın kendisinin farkında olması güzel şey." Dedi ve devam etti.
"Ne yani, sen şimdi dediklerime inanıp da, sana tecavüz edeceğimi falan mı sandın."
O sinir bozucu gülümsemesinin ardından konuştu.
"Kusura bakma ama sarışın, zaten tipim değilsin. O gece sarhoşluğun etkisiyle yaptıklarımı ben bile doğru düzgün hatırlamıyorum."
Sigarasını izin bile almadan vazonun olduğu masada söndürdü.
Duyduklarımın etkisiyle tüm korkum bir anda sinire dönüşürken var gücümle sert gövdesine vurmaya başladım. Aklınca benimle dalga geçiyordu. Olanlar yüzünden az kalsın kalp krizi geçirecektim ama o buna aldırmayıp sadece gülüyordu.
Sinirle bir kez daha vurup ağlayarak konuşmaya başladım. Tüm sinirimi boşaltmam gerekiyordu.
-"Biliyor musun, senin bir psikoloğa görünmen gerekiyor. Bir de komikmiş gibi gülüyor musun? Yüreğime indi haberin varmı, tipi değilmişim! Allah Allah, bende kapında kul köleydim ya zaten beni beğen diye! Beğenmezsen beğenme be, sanki çok da umrumda. Hem sen niye geldin ki buraya, sırf dalga geçmek için mi geldin yani. Bu kadar işsiz misin?"
-"Aa çok ayıp. Asıl bana burada vuracağına onca işimi gücümü bırakıp geldiğim için teşekkür etmelisin."
-"Bir de onca yaptığına karşılık sana teşekkür etmemi mi bekliyorsun? Sen yine içtin galiba."
Elini cebine götürdü ve bir şey çıkartıp eli kapalı bir şekilde bana uzattı.
-"Sabah ayıldığımda yanımda bu kolyeyi buldum, değerli bir şeye benziyor. Ne olur ne olmaz diye almıştım. Bugün vermeyi unuttum. Büyük ihtimal senindir. O ayyaşların nazar boncuklu bir kolyeyle dolaşacaklarını sanmıyorum."
Elim direk boynuma gitti. Kolye yerinde yoktu. Şu ana kadar nasıl farketmemiştim.
Elimi tuttu ve avucumu açıp elindeki kolyeyi bıraktı
-"Demiştim. Yeterince geçerli bir sebep, öyle değil mi?"
Yeni dinen gözyaşlarım yine akmaya başlamıştı. Bende sevmiyordum bu kadar sulugöz olmayı ama elimde olan bir şey değildi. Annemin tek hatırasına bile sahip çıkamamıştım.
Gözlerim elimdeki kolyeye daldığında Kıraç'ın sert ses tonuyla irkildim.
-"Niye ağlıyorsun?"
Ona anlatmalımıydım bilmiyorum ama şu an karşımdaki kim olursa olsun bana dert ortağı olacak birine ihtiyacım vardı. Bu az kalsın tüm benliğimle beni ele geçirecek kişi olsa bile.
-"Bu kolye, annemden bana kalan tek hatıra. Ama ben ona bile sahip çıkamadım. Bunu diyeceğimi kendimden hiç beklemezdim ama teşekkür ederim, kolyeyi getirdiğin için."
Yüzüme bir süre ifadesizce baktıktan sonra konuştu.
-"Bu kadar saf olma sarışın."
-"Ne?" diye sordum anlamadığımı belirterek.
Güldü ve devam etti
-"Sen!" Dedi parmağını yüzüme doğrultarak.
-"Az kalsın, sana tecavüz edecek olan kişiye şimdi gelmiş teşekkür ediyorsun. Yanlış." Devam etti
-"Benden sana bir tavsiye. O an ki durum ne olursa olsun, sana böyle kötülük yapan birine teşekkür etmemen gerekiyor. Yerinde olsaydım eğer, benim gibi birini evimde bir dakika bile tutmazdım."
Yine o geceyi hatırlatmıştı bana. Önemli değil demek bu kadar zor muydu sanki. Her defasında kendisinin açtığı yaralarımı böyle deşmek zorundamıydı. Artık ağlamaktan acıyan gözlerim bile isyan ediyor gibiydi. Haklıydı bir yandan, onun gibi birine teşekkür etmemeliydim. Ne yani, dert ortağım olup da benden özür mü dileyecekti, salak gibi bunu mu bekliyordum.
-"Bir de şimdi sakın ağlayayım falan deme."
dedi her zamanki alaycı ifadesiyle gözlerini kısarak.
Daha fazla yüzünü görmeye katlanamayacaktım. Gözyaşlarımın akmasına izin vererek kolundan tutup kapının önüne getirdim.
-"Çık dışarı, bir daha yüzünü bile görmek istemiyorum senin!"
-"İşte böyle sarışın. Yavaş yavaş anlıyorsun. Kimseye karşı iyi niyetli olmayacaksın, kimse iyi niyeti hak etmez. Böylelikle hayatın zorluklarına karşı tek başına ayakta durabilmeyi öğreneceksin. Yoksa kaybedersin, her zaman."
Bana ders mi veriyordu. Canımı yakıp yakıp ardından hayata karşı nasıl savaşacağımı mı öğretiyordu.
-"Sen kimsin ya! Sen nereden biliyorsun da, aklınca bana ders vermeye çalışıyorsun. Eminim hayatın boyunca hep el üstünde tutulmuşsundur. Bu şaşalı hayatında bir tane bile zorluk yaşadın da mı bana burada zorluklarla nasıl başa çıkacağımı öğretiyorsun!"
Dediklerime karşın sinirlenmişti. Kaskatı kesilen çenesinden ve sıktığı dişlerinden anlayabiliyordum.
-"Hiçbir şey bilmiyorsun!" dedi tükürürcesine.
-"Neyi bilmiyor muşum ben? Hayatım boyunca hep kötü anılarım oldu. Hep zorluklarla savaşmaya çalıştım. Bir kez bile adam gibi mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Bu yüzden, eminim senden daha çok şey biliyorumdur."
-"İnsanların ne yaşadıklarını bilmeden erken hüküm sürme. Yoksa..."
Hala kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu. Herşeyi vardı, istediği her şeyi yapabiliyordu. Sonra da gelip bana öğüt vermeye kalkışıyordu.
-"Yoksa hep kaybederim. Öyle değil mi?" Dedim sözünü keserek.
Kafasını onaylarcasına salladı.
-"Ağzımdan aldın." Dedi yatışmış ifadesiyle.
-"Bitti mi?"
Tebessüm etti.
-"Şimdilik. Daha öğrenecek çok şeyin var."
Kapıyı çekti ve böylece bir günümün daha içine ederek gitti.
Resmen benimle dalga geçiyordu. Öğrenecek çok şeyim varmış. Çok iyi biliyor ya beyefendi! Bilmiş bilmiş konuşup gitti işte. Ben hayatımda onun kadar dengesiz birini tanımamıştım. Bazen öyle bir şey yapıyordu ki içimden, aslında bu kaba dış görünüşünün altında iyi biri yatıyormuş diye düşündürüyordu. Ardından bambaşka bir şey yapıyor, beni bu genç yaşımda katil olmaya zorluyordu. Aslında bu dediğim lafın gelişiydi. Yoksa onun kurt benim ise kuzu olduğumu ikimizde gayet iyi biliyorduk.
Neyse, olanları daha fazla düşünmemeliydim yoksa her an kafayı yiyebilirdim. Kafamı dağıtacak bir şeyler bulmaya çalıştım. Salona geçip televizyonu açtım. Aksi gibi kanallarda da hiçbir şey yoktu. Sıkıntıyla televizyonu kapatıp koltuğa uzandım ve Dilan teyzenin gelmesini beklemeye başladım. Yaklaşık yarım saat sonra kapı zilini duymamla ayağa kalkıp zili çalan kişinin yine Kıraç olmamasını umarak kapıyı açtım.
Dilan teyze gelmişti. Derin bir oh çekerek Dilan teyzeye sarıldım.
-"Ee benim kızım ne yapmış bugün evde. Alışabildin mi odana? Daha ilk günün ama."
Kıraç olayını anlatmadan konuyu saptırdım.
-"Alıştım alıştım. Hatta çok sevdim odayı. Tam benim tarzıma göre döşenmiş. Kıyafetlere de baktım Hilal'le tarzımız çok uyuşuyor. İlerde onunla tanışmayı çok isterim."
-"Oh oh iyi. Yakın bir zamanda o'da gelecek Amerika'dan. Eminim çok iyi anlaşırsınız kızım."
Gülümsedim
-"Makarna yapmıştım Dilan teyze. Aç mısın?"
-"Yok kızım ellerine sağlık, gelmeden önce yedim restorantta."
-Peki o zaman. Ben odaya geçiyorum, uyuyacağım biraz. Uykumu tam alamadım zaten. Bir şey olursa gelirsin."
-"Tamam kızım. Allah rahatlık versin."
Odama geldiğimde cebimden çıkarttığım kolyeyi öpüp boynuma taktım. Ardından ışıkları örtüp hızla yatağıma girdim. Bugünün çabuk geçmesini istiyordum.
Acaba Kıraç şimdi neredeydi? Onu tanıdığım gece, giyiniminden dolayı ona siyahlı adam demiştim. Karakterine de bu kadar yakışacağını bilmeden üstelik.
Farkettim de bugün de baştan aşağı siyahtı. Ona baktıkça insanın içi kararıyordu. Ya da sadece kendi adıma konuşsam daha mantıklı olurdu. Çünkü Etrafındaki herkes ona deli oluyor, gözlerini ondan ayıramıyordu.
Ama benim gözlerim ona her baktığımda daha da nefret doluyordu. Düşündüm de eğer onunla bu şartlar altında tanışmamış olsaydık ve kişiliğini bilmiyor olsaydım, belki bende görünüşüne aldanıp ondan hoşlanabilirdim.
Ne diyordum ben böyle, neden şimdi birden aklıma gelmişti ki? Hatta yetmezmiş gibi onun nerede olduğunu bile merak etmiştim. Yattığım yerde kafamı iki yana salladım. Onun gibi birini merak etmemeli, aklıma getirmemeliydim.
O anda dış kapının zilini duymamla yataktan fırlamam bir oldu. Ya yine geldiyse, ya bu sefer Dilan teyzeyi de rahatsız ederse.
O sırada Dilan teyze'nin odanın kapısını tıklatıp seslenmesiyle düşüncelerim bölündü.
-"Mihriban! Kızım bir adam geldi. Seninle görüşmek istediğini söylüyor."
Hareket edemeden olduğum yerde kalakaldım öylece.
Onun gelmiş olmamasını umarak seslendim
-"Geliyorum Dilan teyze!"
Kapı kulpunu titrek ellerimle yavaşça indirdim. Eğer gelen Kıraç ise, olacaklara şimdiden hazır olmam gerekiyordu.Merhabalar sevgili okuyucularım🌹
Bölüm hoşunuza gitti mi?
Eksiklerim veya hoşunuza gitmeyen başka şeyler varsa paylaşabilirsiniz, düzeltmeye çalışırım.
Elimden geldiğince sizler için bölümleri yazıp yayınlamaya çalışıyorum ama bunun için sizin de destekleriniz gerekiyor.
Alttaki yıldıza bir tık atıp bana destek olabilirsiniz.🌟
Seviliyorsunuz💝
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...