Aklındaki hayallere yetecek umudun var mıydı?Uykusuzluk ve ağlamakla geçen berbat gecemin ardından sabah olduğunda telefonumun zil sesiyle gözlerimi araladım. Arayanın Kıraç olması ümidiyle hızla telefonu elime aldım fakat arayan kişi Buğlem'di. Saf gibi Kıraç'ın beni arayacağını düşündüğüm için kendime söverek uykulu sesimle açtım telefonu.
-"Efendim Buğlem."
-"Günaydın Bebek. Seni uyandırmadım değil mi?"
Sabah sabah bu enerjiyi nereden bulduğunu merak ediyordum.
-"Yok uyumuyordum."
-"İyi o zaman. Bende bugün buluşalım mı diye aramıştım, tabii meşgul değilsen."
Aslında dışarıda gezip hava almak iyi gelebilirdi. Belki şu kasvetli havamdan kurtulurdum böylece.
-"Çok iyi olur. Nerede buluşacağız?"
-"Lidyana kafe uygun mu senin için?"
-"Orası kalabalık olmaz mı şimdi? Ben kalabalık yerlerde fazla rahat edemiyorum da."
-"Bu saatlerde pek kalabalık olmuyor genelde."
-"Öyle mi, peki o zaman. Giyinip yola çıkarım az sonra, kapatıyorum şimdi."
-"Tamam öptüm."
Telefonu kapattım ve lavaboya girip ağlamaktan şişmiş olan yüzüme açık tonlarda hafif bir makyaj uyguladım. Ardından uzun sarı saçlarımı salık bırakarak dolabıma yöneldim. Hazırlandığımda botlarımı da giyerek evden çıktım.
Evin bulunduğu bölge çarşıya uzak olduğu için yarım saatte bir otobüs geçiyordu. Sonunda otobüse bindiğimde, binmemle beraber birkaç erkeğin çaldıkları ıslıklara aldırış etmemeye çalışarak sabırsızlıkla ineceğim durağı beklemeye başladım.
Son durağa geldiğimde yangından mal kaçırırmışçasına hızlı adımlarla otobüsten indim. O serserilerin bakışlarından oldukça rahatsız olmuştum.
Kafeden içeri girdim ve bana el sallayan Buğlem'i görmemle beraber bende ona el sallayarak yanına gittim.
-"Oo bugün çok hoş olmuşsunuz Mihriban hanım."
Dedi samimi gülümsemesiyle.
-"Sende çok hoşsun tatlım. Ee ne yaptın, var mı bir gelişme, bir haber?"
-"Yok ya, hep aynı şeyler işte. İlhan beyle Ahsen gittiğinden beri restorant çok sakin, bir gelişme olmuyor. Tabii böylesi daha iyi. Sende ne var ne yok? Enişteciğimiz ne yapıyor?"
-"Enişte deme şuna."
Masaya oturdum. Sorduğu soru moralimi bozmuştu. O da bunu farketmiş olmalı ki
-"Niye ya, ne oldu kavga falan mı ettiniz?" Diye sordu.
-"Yok kavga etmedik. Ama dün geceden beri evde değil. Bi gitti bir daha dönmedi.
O kadar umrumda olduğu söylenemez de zaten, evde yalnızdım ya ondan şey ettim."
-"Allah allah, gece gece çıkıp nereye gitti ki?"
Siparişlerimizi almak için gelen garsondan kahvaltı tabağı hazırlamalarını istedim. Evden çıkarken kahvaltı yapmamıştım. Sorduğu soruya karşılık sıkıntıyla ofladım.
-"Off bilmiyorum Buğlem. Nerede, kimlerle ne yapıyor bilmiyorum."
-"E aramadın mı neredesin diye?"
-"Arayamıyorum ki. Dün telefonunu gözümün önünde yere fırlattı sonra da orada bırakıp gitti."
-"Aa psikopat. Herhangi bir arkadaşının telefon numarası da mı yok sende?"
-"Yok. Şu ana kadar hiçbir arkadaşıyla tanışmadım. Arkadaşı var mı onuda bilmiyorum ama..."
Kıraç'ın samimi olduğu bir arkadaşının olacağını zannetmiyordum. Bu ormantik havası nedeniyle sanki kimseyle samimi olamazmış gibi geliyordu bana.
Siparişlerimizin gelmesinin ardından bu konuyu kapatıp başka konular hakkında konuştuk. Günümün iyi geçmesi için Kıraç'ı düşünmemem gerekiyordu.
Tabaktaki zeytinleri çatalımla didikleyerek konuştum
-"Kalkalım mı, doydum ben."
-"Olur nereye gidelim? Alışveriş yapalım mı? biliyorsun kadın olmanın temel ilkekerinden biridir alışveriş yapmak."
Dedi otuz iki diş sırıtarak.
-"Hadi gidelim o zaman."
Hesabı ödeyip yola koyulduk.
Gezdiğimiz ama Buğlem'in içinden bir türlü bir şeyler beğenemediği onca mağazanın ardından en sonunda içeride çok güzel elbiselerin bulunduğu küçük ve şirin bir mağazaya girdiğimizde, Buğlem'in kendini kaybederek mağazanın içinde fink atması komiğime gitmişti.
Onun bu haline gülerek küçük puf koltuğun üstüne oturdum. Oturmamla beraber birkaç dakika sonra yanıma gelen Buğlem'e döndüğümde
-"Sen niye bakmıyorsun kıyafetlere, bir şey almayacak mısın? Çok hoş şeyler var baksana. Sabahtan beri kaç tane mağaza gezdik hiçbirinden bir şey almadın." Dedi.
-"Yok canım sen yap alışverişini. Ben dün kotamı yeterince doldurdum zaten. Burada oturup dinleneyim biraz."
-"Siz dün alışverişe mi çıktınız enişteciğimle."
Dedi gözlerini kısıp gülerek.
-"Bak hala enişte diyorsun ya!" Ayakkabımı çıkartarak ona doğrulttum ve devam ettim.
-"Bir daha şu dengesize enişte dersen arkadaşımsın demem kafanı patlatırım ona göre."
Gülerek iki elini de teslim olurmuşcasına havaya kaldırdı.
-"Tamam sorry. Bir daha Kıraç beye enişteciğim değil de eniştem derim."
-"Geç sen dalganı. Ben sana yapacağımı biliyorum."
Elimdeki ayakkabıyı bir anne edasıyla Buğlem'e fırlattım, fakat son anda kaçtığı için ona isabet etmedi.
-"Sakin ol şampiyon. Daha sana dokunmuyor ve alışverişime devam ediyorum."
Dedi ve gülerek elindeki kıyafetleri denemek için kabine girdi.
Buğlem aldığı kıyafetlerin parasını öderken ben, fırlattığım ayakkabımı geri giyerek şimdiye kadar bakmamaya çalışıp dayanamadığım telefonu meraktan çatlamamak için çantamdan çıkardım. Kıraç'ın yeni bir telefon alıp beni aradığının veya mesaj attığının umuduyla telefonumu açtığımda telefonumun şarjının bitmiş olduğunu farkettim.
Ya beni arayıp da ulaşamadıysa.
-"Lanet olsun ya. Tam da en ihtiyacımın olduğu zamanlarda kapan zaten."
Şu an nerede, ne yapıyor gerçekten çok merak ediyordum.
Kendisi hakkında en ufak bir ayrıntıya, bir detaya bile sahip değildim doğru düzgün.
Aynı evde yaşayan iki yabancı gibiydik onunla. Hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum ama resmen sır küpü gibiydi. Kaç yaşında, nereli, nelerden hoşlanır yada neleri sevmez? Ne ben sorabiliyordum ne de o anlatıyordu.
Ama aynı evde yaşıyorsak elbet bir gün bir şeyler öğrenecektim. Tabii beyefendi zahmet edip te eve uğrarsa.
-"Dünyadan Mihribana. Ne düşünüyorsun öyle derin derin? Bir saattir sesleniyorum tık yok."
Düşüncelerimden Buğlem'in sitemli tiz ses tonuyla sıyrıldım.
-"Ha yok, dalmışım öyle. Sen ne yaptın, işin bitti mi?"
-"Benim işim bitti de, aşk sana yaramamış canım benim."
Dedi gülerek.
-"Aşık falan değilim ben." Hızlı adımlarla ilerleyip mağazadan çıktığımda Buğlem'in arkamdan seslenişleri göz devirmeme sebep oldu.
-"Tabii canım, belli belli. Hiç aşık olur musun?" Dedi imalı ifadesiyle.
-"Buğlem bak bu sefer ayakkabıyı kafana yiyeceksin susmazsan."
-"Üf tamam be sustum. Şimdi nereye gidiyoruz?"
Saate baktım. Altıyı çeyrek geçiyordu.
-"Oo saat çok geç olmuş hiç farketmemişiz, zaten evde uzak. Ben gideyim Buğlem, hem belki Kıraç'ta dönmüştür eve."
-"Tamam tatlım. Görüşürüz o zaman sonra. Eve varınca haber edersin."
Sarılıp vedalaştığımızda, Kıraç'ı evde görmenin umuduyla otobüs durağının yolunu tuttum.
Hava kararmıştı ve ben resmen o gece ki gibi ıssız bir sokakta titrek adımlarla otobüs durağına varmayı bekliyordum. Korkmuyorum desem yalan olurdu. Yaşadıklarımın etkisini hala üzerimden atamamıştım.
Tek başıma dolaştığım bu sokakta, o geceyi aklıma getirerek gözlerimin dolmasına engel olamadım. Soğuktu ve üzerimdeki kabana rağmen üşüyordum.
Birden arkamdaki sesi duymamla olduğum yerde donakaldım.
-"Oo bakın burada kimler varmış? Bu saatte tek başına gezen bir kuzucuk!"
Ardından diğeri seslendi.
-"Dikkatli ol kuzucuk, kaparlar seni!"
Kurt edasıyla hırladı.
Koca sokağı inleten gülümsemeleri derman kalmayan ayaklarımla yürüyüşümü hızlandırmama sebep oldu. Arkamı dönüp bakamıyordum. Sadece olabildiğim kadar hızlı olup bir an önce onlardan kurtulmak istiyordum.
Peşimden koştuklarını hissetmemle beraber bende koşmaya başladım ama boşuna uğraşıyordum. Eminim ki benim bir adımım onların üç adımıydı. Nefes nefese kalmıştım. Artık daha fazla ayağımdaki topuklu botlarla koşamayacaktım.
Kurtların onu öldürmelerini bekleyen kuzu misali pes ederek adımlarımı yavaşlattım.
Biliyordum bu yaptığım bir nevi intihardı, ama beni buradan kurtarabilecek bir siyahlı adamım yoktu yanımda.
Ağlamaktan boğuk çıkan sesimle mırıldandım.
-"Neredesin Kıraç? Nerede beni her zaman karanlıktan çekip kurtaran ellerin?"
Başım dönmeye başlamıştı. Bir an nefes alamadım ve gözlerimin ağırlaştığını hissettim. Gecenin ayazı tüm bedenime işliyordu. Daha fazla ayakta kalamayarak kendimi karanlığın kollarına terk ettim ve yere yığıldım.
Şu an, sadece ölmek istiyordum.
Ölürsem hayatın önüme serdiği oyunlarından da kurtulurdum böylece. Benim için en doğru seçenek buydu. Artık gözyaşlarım bile aynı umutlarım gibi tükenmişti. En acı, en karanlık günümde ağlayamayacaktım.
-"Mihriban!"
Sesi duymamla ağırlaşan gözlerimi zor da olsa açtım ve zorlukla kafamı kaldırıp sesin sahibine bakmaya çalıştım, fakat yorgun olmamın ve soğuğun verdiği güçsüzlükle tekrardan kapanan gözlerim buna izin vermedi.
Gözlerimi kapamadan önce farkettiğim tek şey yanıma koşarak gelen kişinin Kıraç olmadığıydı.
O değildi,
Siyahlı adam değildi.
Çünkü siyahlı adam, kendi benliğinin rengini dışa yansıtmayı tercih eder, siyahından vazgeçmezdi...Bol Vote Ve Yorumlarınızı Görme Umuduyla..🙏🏻
Seviliyorsunuz🌹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Jugendliteratur🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...