Ne kadar yakında olursan ol, herkesten daha uzaksın.Sabah pencereden vuran günün ışığıyla gözlerimi araladım. Saate bakmak için telefonu açtığımda Miraç'ın mesaj gönderdiğini farkettim. İki gündür arıyordu ama açmamıştım. Onunla konuşacak durumda değildim. Ne yazdığına baktım.
"Mihriban senin için endişeleniyorum telefonlarımı da açmıyorsun. Bir sorun mu var? İşten kovulmuşsun, kaç gündür görüşemedik."
Kısa bir cevap yazıp alışveriş için hazırlanacaktım. Şu an Miraç meselesini düşünemezdim. Her ne kadar beni önemsiyor olsa da bu durum ileride farklı yollara sapabilirdi. Bu yüzden sadece normal bir arkadaş gibi davranacaktım.
"İyiyim Miraç, sorun yok. Sadece evde dinleniyorum, bu iyi geliyor. Şimdi işim var daha sonra konuşalım olur mu." Yazdım ve
dolabı açıp dün giydiğim kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Tam dolabın kapağını kapatacakken daha önce orada olduğunu farketmediğim alt raftaki kırmızı dantelli sütyeni görmemle göz bebeklerimin yuvalarından fırlayacaklarını hissettim. Bunun burada ne işi vardı? Kıraç'ın eve kız attığını biliyordum zaten. Ama eğer o kızlardan biri unutmuşsa, bu küçük kumaş parçasının benim değilde Kıraç'ın dolabında olması gerekmiyor muydu? Yoksa gıcıklığına ben uyurken bilerek dolabıma mı koymuştu? Aklıma gelen türlü türlü paranoyakça düşüncelerle beraber hızla Kıraç'ın odasına ilerledim. Tabii kapıyı tıklatmayı unutmamıştım. Dünkü olaydan sonra yeterince dersimi almıştım ben.
Fakat içeriden ses gelmemesine karşın dayanamayıp girdim odaya. Burada değildi. Acaba lavaboya falan mı gitmişti. Birkaç dakika odasında kalarak gelmesini bekledim. Gelmeyince pes edip tüm odaları dolaşmaya başladım. En son mutfağa girdiğimde kahvaltı hazırlıyor olduğunu farketmemle yanına gidip
-"Kıraç bey!" Dedim bastırarak.
Arkasına dönüp bana bakmasıyla elimdeki sütyeni havaya kaldırarak konuştum. Şu an hiç utanacak durumda değildim.
-"Bu ne?"
Sütyeni bir kaşı havada, uzunca süzmesinin ardından
-"Benden daha iyi biliyor olman lazım sarışın. Hani şu... sizin ikizlere takılan şey." Sinirlerimi bozuyordu.
-"Onu biliyorum. Ne işi var bunun kaldığım odanın dolabında?"
-"Eve gelen kızlardan birinindir, unutmuştur. At işte çöpe... Yada atma, belki lazım olur ileride." Dedi pişkin gülümsemesiyle.
-"İğrençsin. Hayatımda senin kadar sinir bozucu birini tanımadım ben."
-"İlkin mi oluyorum yani?" Dedi dudağı yukarı kıvrılmış bana bakarken.
Cevabımı göz devirerek verdim.
Aklım hala sütyen olayındaydı.
Asıl takıldığım olay, evden kız sütyeninin çıkması değildi. Sütyenin benim dolabımdan çıkmasıydı.
-"Bu sütyen neden senin odandan değil de, benim kaldığım odadan çıktı? Yoksa Kıraç Sancaktar geceleri eve attığı kızlarla ayrı odalarda mı kalıyor? Böyle bir zaafın mı var? Ne ironi ama! İyi haber başlığı çıkardı bundan." Dedim. Onu bir nebze bile olsa sinirlendirmek istiyordum.
-"Ben işlerimi kendi yatağımda halletmem sarışın. Şu ana kadar hiçbir kadının odama girmesine bile izin vermedim. Böyle bir zaafım var."
Son cümlesini bastırarak söylemişti. Yüz ifadesi sinirliden çok ciddi gibiydi.
-"Benim yattığım yatakta mı hallediyorsun işlerini? O yatağa yatmam ben bir daha!"
-"Yatağa sıçmıyoruz herhalde, bu kadar büyütme. Hem çarşaflar da değişmişti zaten." Dedi ve kahvaltı hazırlamaya devam etti.
Bir daha o yatakta yatmak içime sinmiyordu ama çarşaf değişmişse eğer buna katlanabilirdim.
-"Dikilecek misin ayakta öyle? Şu omleti karıştır da biraz işe yara."
Demesiyle beraber ağır adımlarla ocağa ilerleyip omleti karıştırmaya başladım.
Kahvaltıyı yaptıktan sonra Kıraç alışverişe çıkmak için odasına çıkıp üzerini değiştirmeye gitti. Bende o gelene kadar bir yandan bulaşıkları makineye diziyor bir yandan da Kıraç'ın elinin herşeye nasıl yakıştığını düşünüyordum. Resmen kusursuz gibiydi, elinden her iş geliyordu. Yaptığı omlette bile parmaklarımı yememek için zor tutmuştum kendimi. Bir de bu kadar sinir bozucu ve pişkin olmasaydı tadından... Off yine ne saçmalıyordum ben! Resmen kalkmış övüyordum onu. Düşüncelerimden sıyrılıp bulaşıkları yıkamayı bitirdiğimde Kıraç'ın giyinmiş, yaslandığı duvardan beni izliyor olduğunu farkettim. Ona baktığımda gülmüştü.
-"Ne oldu?" Kendime hakim olamayarak bende tebessüm ettim ona.
-"Hiç. Sadece bir şey düşünüyordum."
-"Ne düşünüyorsun?"
Yüzündeki gülüş daha da çok yayıldı ve gözlerini kısarak konuştu
"Seni sonsuza dek burada tutmayı."
Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm.
"Bütün ev işlerini ben yapıyorum çünkü. Yakında akşam yemeklerini de bana yaptırırsın sen. Hizmetçi diye bir şey var farkındaysan. Yani beni sonsuza dek burada tutmak yerine eve bir hizmetçi tutabilirsin."
Dudağını büzdü ve ciddi ifadesiyle beni onaylar gibi kafasını salladı.
-"Aslında haklısın. Bu zamanın hizmetçileri hep genç ve seksi oluyorlar... Ama sen daha az maaliyetlisin."
-"Paranın senin için önemli olmadığını zannediyordum." Dedim gözlerimi ona dikerek. Tam ağzını açmış bana cevap verecekti ki telefonu çaldı. Sinirle mırıldandı.
-"Siktir! Bi bitmediniz ulan."
Devam etti.
-"Yürü sarışın." Askılıktan siyah kot ceketini alarak evden çıktı.
Kıraç'ın dediği kadar vardı. Neredeyse dünden beri telefonları hiç susmamıştı.
Ben bile bir günde bıktıysam, onu hiç düşünemiyordum.
Arabaya bindiğimizde alışveriş merkezine varana kadar telefondaki kişiyle iş hakkında konuşmuştu. Şirkette olmadığı zamanlarda daha meşgul oluyordu sanırsam. Arabadan inmesiyle beraber bende indim ve devasa büyüklükteki alışveriş merkezini incelemeye başladım. Burayı daha önceden de biliyordum ama içerideki herşeyin çok pahalı olduğunu duyduğum için sadece dışarıdan bakmakla yetinmiştim. İçerisini çok merak ediyordum.
Dayanamayıp koşarak içeri girdim. Mağazlar sırf giyim üzerine dizayn edilmiş ve hep ünlü markalar kullanılmıştı. Teker teker mağazların vitrinlerinde göz gezdirmeye başladım.
Bir anlığına o kadar dalmışım ki Kıraç'ın yanımda durup beni izlediğini bile sonradan farketmiştim.
-"Ne yaptın, Hoşuna giden bir şey varmı?"
-"Hepsi de çok güzel. Ben bunların arasında seçim yapamam ki."
-"O zaman hepsini alalım. Ne dersin?" Dedi gülerek. Bende güldüm.
Hala gözüm vitrinlerdeki kıyafetlerdeydi.
-"Hadi içeri gir." Diye seslendi.
Onlarca kıyafetin arasından seçim yapmakta zorlanıyordum.
Aslında sadece günlük giyim için bir şeyler almam yeterliydi ama Kıraç sadece onlarla yetinmeyip abiye kıyafetleri de sepete doldurmuştu.
-"Bu kadar şey almaya ne gerek var Kıraç. Günlük giyim için birkaç şey alsak yetiyordu."
-"Hadi söylenme de gir kabine."
-"Denememe gerek yok. Bir de ona boşa zaman harcamayalım. Beğendim ben bunları."
Abiye kıyafetler olmak üzere çoğunu o seçmişti. Aldıklarına inkar etmemiştim çünkü zevki gerçekten güzeldi. Maviyi sevdiğimi bildiğinden çoğunlukla maviye yönelmişti. Benim eski dolabımda bile şimdi aldıklarımız kadar kıyafet yoktu. Bu aldıklarım giy giy bitmezdi bir ömür. Fiyatları her ne kadar dudak uçuklatıcı bir şekilde pahalı olsa bile o umursamadan hala kıyafet dolduruyordu sepete.
-"Tamam yeter bu kadar çok bile oldu bunlar."
-"Olsun çeşit çeşit alalım, sonra elbet işine yararlar."
İlk zamanlarda ondan her ne kadar haz etmesem de şimdi kararım değişmeye başlamıştı. Kötü maskesinin ardında iyi biriydi o. Bu inkar edilemezdi. Benim için yaptıkları da tabii.
Kıyafetlerin parasını ödediğinde kolumdan tutup karşıdaki ayakkabı mağazasına soktu beni. Oradan da hoşuma giden ayakkabıları alıp iç çamaşırcıya yöneldik. Tabii onu içeriye sokmadan ihtiyacım olanları alıp çıktım. Eğer içeri girseydi bana neler seçeceğini az çok tahmin edebiliyordum.
-"Şu kozmetik şeylerinden de alda çıkalım şuradan." deyip kozmetik mağazasına götürdü.
-"Gerek yok aslında. Sonuçta evden pek dışarı çıkmıyorum. Onları kullanabileceğim bir yer yok."
Önden yürüyüp konuştu. Aynı zamanda makyaj malzemelerini karıştırıyordu eliyle.
-"Yakında şirketler arası balo düzenlenecek. Benimle beraber sende geliyorsun. O abiyeleri ve topuklu ayakkabıları neden aldığımı zannediyorsun."
-"Ne! Ne balosu ya? Ben niye geliyorum? Gelemem ben. Sen git işte."
Sepete attığı ürünlerin parasını ödeyip mağazadan dışarı çıktı. Hala bir cevap vermemişti.
-"Ben gelmiyorum değil mi?" Diye sordum tereddütle bir daha. Derin bir nefes çekti ve
-"Geliyorsun sarışın. Partner zorunlu, benim partnerim de sen olacaksın."
Dedi bıkkın bir ses tonuyla emir vererek.
-"Neden partnerin ben olmak zorundayım? Kendine kolayca başka bir partner bulabilirsin. Soracağın hiçbir kadının böyle bir teklifi geri çevirmeyeceğine eminim."
-"Sen niye istemiyorsun peki? Kendini kadından saymıyor musun?"
Alaycı ifadesiyle sormuştu.
-"Ben daha önce hiç öyle balo tarzı yerlere gitmedim çünkü. Ayrıca orası çok kalabalık olur, ben rahat edemem öyle yerlerde. Hem sen bana erkek fatma demiyor muydun? Benim gibi birini partnerin yapmak yerine, güzel ve seksi birini bulabilirsin. Etrafında çok, ne de olsa öyle kişiler."
-"Eğer öyle biriyle gidecek olsam sana söylemezdim değil mi."
Tam inkar edecektim ki telefonunun çalmasıyla vazgeçtim.
Sinirle saçlarını karıştırdı ve telefonunu sertçe yere fırlattı. Böyle bir şey yapmasını hiç beklemiyordum. Benim hayalini kurup da alamadığım telefonu o iki saniyede paramparça etmişti.
Ne kadar bilmediğim küfür varsa hepsini saya saya arabaya bindiğinde telefonun arkasından küçük Emrah gibi bakakalmıştım. Bana çıkışacak diye bir şey de diyemiyordum ama içim gitmişti.
Ona baktığımda gözlerini kısmış, içeriye girmemi beklermiş gibi sertçe bana bakıyordu.
Bu yüz ifadesinden korkmamak elde değildi işte. Koşarak fırlattığı telefonunun içinden sim kartını çıkardım ve daha fazla oyalanmadan hızla arabaya bindim. Sonuçta içinde önemli şeyler olabilirdi. Elimdeki kartı arabanın küçük bir bölmesine koyduğumda birden tam gaz hızla ilerleyip yüreğimi ağzıma çıkarttı.
O sakinleşene kadar konuşmayı planlamıyordum.
Yaklaşık beş dakika sonra yatışmış ses tonuyla sordu
-"Aç mısın?"
Kafamı olumlu anlamda salladım. Alışverişin de verdiği yorgunlukla çok acıkmıştım bugün. Ama korkudan söyleyemiştim ona. Sinirli olduğu zamanlar gözü hiçbir şey görmüyordu çünkü, her an ne yapacağı belli olmazdı. Sonuçta Kıraç'tan bahsediyorduk burda.
-"Ne yiyeceğiz?" Diye sordum ona bakarak.
-"Yemek." Dedi ciddi ifadesiyle. Kısaca bana çeneni kapa diyordu. Hala siniri geçmemişti anlaşılan.
Ağırca kapanan gözlerime izin vererek oraya varana kadar dinlenmeye çalıştım.
Beni sertçe dürterek uyandırdı. Her zaman ki gibi odunlukta üstüne yoktu.
-"Geldik, hadi kalk."
Arabadan çıktığımda geldiğimiz yeri görmemle beraber, çıktığım arabaya geri girdim ve kapıyı kilitledim. Beni yemek yemek için önceden çalıştığım restoranta getirmişti. Camın ardından sinirli olduğumu belirterek bağırdım.
-"Beni yemek yemek için buraya mı getirdin!"
-"İn hadi sarışın! Uğraştırma beni."
Elindeki araba anahtarıyla kapının kilidini açarak kolumdan tuttuğu gibi çıkardı beni arabadan.
-"Niye buraya geldik ya! koca İstanbul'da getirecek başka bir yer bulamadın mı beni?"
-"Canım burada yemek istedi ve sende bana uymak zorundasın."
-"Hayır, benim senin emirlerine itaat etme zorunluluğum yok."
Sinirden kafayı yemek üzereydim.
-"Var!" Daha önce sesini hiç bu kadar yükseltmemişti. Etraftaki insanların bize attıkları garip bakışlar eşliğinde devam etti.
-"Şimdi benimle beraber içeri giriyorsun, ve yemeğimizi yiyip çıkıyoruz."
Bu sefer kolumdan değil de elimden tutmuştu. Elinden kurtulmaya çalışsam bile daha sıkı tutup canımın acımasına sebep oluyordu.
-"İşleri zorlaştırma. Sırtında yük taşı diyen yok sana. Alt tarafı oturup yemek yiyeceksin." Sesi yumuşak çıkmıştı bu sefer.
-"Demesi kolay tabii. Seninle beraber içeri girdiğimde bana nasıl bakacaklar haberin varmı senin? Lütfen başka bir yere gidelim. Burada yemeyi istemiyorum."
Dediklerime aldırmayıp
-"Ne yiyelim? Buranın neyi güzel olur?" diye sordu.
-"Zıkkım ye Kıraç! Zıkkımı güzel olur."
Seslice güldü ve yetişmekte zorlandığım adımlarını daha da hızlandırarak benide peşinden içeri sürükledi.
İçeri girdiğimiz gibi tüm gözlerin bizim üzerimizde olduğunu farkettim. E normal olarak.
-"Hoşgeldiniz Kıraç bey."
Diyen garson kıza baktım. Kıraç'ta gülerek ona karşılık vermişti. Kıraç'ın başkalarına nasıl davrandığı umrumda değildi. Sadece kendi işlerine beni de bulaştırmasın bu bana yeterdi.
Ama şu an için tek isteğim Kıraç'ın ellerimi sımsıkı tuttuğu ellerinden kurtulmaktı.
Ellerimin titriyor olmasına rağmen Kıraç zıttıma, çok sakin ve rahat görünüyordu.
Sonunda bir masaya oturduğumuzda etrafta istemeden de olsa göz gezdirdim. Tüm o garson kızların bize olan bakışlarını geç, müşteriler bile gözlerini bize dikmiş şaşkınca bakıyorlardı.
Kızların yüzlerindeki sinir ifadelerini görebiliyordum. Sonuçta karşımda oturan kişi, içeri girerken el ele girdiğimiz ve karşılıklı yemek yiyeceğimiz, tüm kızların hayranlıkla baktıkları Kıraç Sancaktar'dı. Bakışlarından her ne kadar rahatsız olsam da aldırmamaya çalışarak gözlerimle İlhan beyi ve Ahsen'i aradım. Etrafta yoktular. Fakat karşı masaya servis yapan Buğlem'in bana şok geçirmiş gibi bakan bakışlarıyla karşılaşınca hafif tebessüm etmeden duramadım. Yanımıza gelmiyordu ama dikildiği yerden kaş göz işaretleri yaparak durumu anlamaya çalışıyordu. Bir başka masa onu çağırdığında işaret parmağını ileri geri sallayarak gözlerini kısıp güldü ve gitti.
Yanımıza gelen garsona dönmemle o garsonun Miraç olduğunu farkettim.
Gözleri kocaman açılmış bir şekilde bir bana, bir Kıraç'a bakıyordu.
Kıraç bunu farketmiş olmalıydı ki kaşlarını çatarak Miraç'a baktı.
-"Mihriban..." diye seslendi Miraç. Sesi konuşurken titremişti. Devam etti
-"Sen... Bu adam..." durumu anlamaya çalışırmış gibi duruyordu.
-"Sevgilim? Tanışıyorsunuz galiba bu beyefendiyle." Kıraç'ın sözleri şok geçirmeme sebep olmuştu. Herkesin önünde bana sevgilim demişti! Ona sinirli bakışlarımı yolladığımda bana gözlerini kısarak baktı. O, bu anlamsız oyunu sürdürürken benim sessiz kalmamı istiyordu.
-"Merhaba." Dedi sahte bir tebessümle elini uzatarak.
Miraç, Kıraç'ın elini görmezden gelip bana baktı.
-"Siz... sevgilisiniz demek... senin adına sevindim Mihriban." Dedi ama gülmemişti. Yüz ifadesi sanki elinden pamuk şekeri alınmış bir çocuk gibiydi.
Kıraç'a baktığımda ise sinirlenmiş olduğunu anlamam zor olmamıştı. Yüzü Miraç'ın karşılık vermemesine karşın kaskatı kesilmişti. Her ne kadar gözleri ateş fışkıracak gibi dursa da Miraç'a bakarak her zamanki gülüşünü suratına yerleştirdi ve konuştu.
-"Bugünün verdiği yorgunlukla aç olmalısın hayatım, öyle değil mi? Ee, bize önerebileceğiniz neler var?"
Sözleri farklı yerlere çıkıyordu ve gayet yanlış anlaşılmaya müsaitti. Ama o da bunu istiyordu zaten. Ona istediğini vermeyecektim. Sadece Miraç'ın yanlış anlamamasını istediğimden değildi bu. Etraftaki diğer insanların da gözünde, yapmadığım bir şey için yapmış gibi görünmek istemiyordum. Bu yüzden sinirleneceğini bildiğim halde onu bozmayı tercih ederek konuştum.
-"Evet. Yeni alışverişten geldik de, yoruldum biraz."
Miraç hiçbir şey demeden ikimize bakıyordu.
Kıraç dediğimin üzerine sinirle ellerini sıktı ve ardından eline menü kağıdını alarak konuştu.
-"Hmm... bakalım neler varmış. Bana bir beyaz şarap ve risotto alla pescatora. İçinde mantar olmasın yalnız." Menüdeki en pahalı şeyleri seçmişti. Ardından bana döndü ve
-"Sen karar verdin mi?" Diye sordu yüzündeki o sinir bozucu gülüşü hiç bozmadan.
-"Ben su alayım." Bu olayın üstüne soğuk bir su giderdi anca.
"Bir de..." Menü kağıdına bakarak ne yiyeceğimi seçmeye çalıştım. Ama karşımda, gözlerini bana dikmiş ve ne düşündüklerini bilmediğim iki adam dururken seçmekte zorlanıyordum. En son, daha fazla oyalanmadan lazanyada karar kıldım. Pahalı olduğundan dolayı daha önce hiç yememiştim. Şimdi hazır fırsat ayağıma gelmişken kaçırmamalıydım.
-"Bejamel soslu lazanya."
Miraç hiçbir şey demeden siparişlerimizi aldı ve gitti.
Kıraç'a döndüm ve etraftakilerin duymaması için fısıldayarak konuştum.
-"Sen ne yaptığını zannediyorsun! Niye İnsanların yanında sevgiliymişiz gibi davrandın? Sevgilim ne! Hayatım ne ya!"
Alaylı ifadesiyle gözlerini kısarak konuştu.
-"Dur bir dakika, yoksa ben pot mu kırdım? O garson çocuk ile aranızda bir şeyler mi vardı sarışın?"
-"Saçmalama. Sadece Miraç'tan bahsetmiyorum ben burada."
-"Tamam o zaman. Madem pot kırmamışım, böyle davrandığım için mutlu olman gerekiyor. Şu an senin yerinde olmak isteyen kaç kız var biliyor musun?"
-"Ama ben o kızlardan değilim Kıraç!"
Kafamı iki yana salladım. Boşa konuşuyordum.
-"Sana ne anlatıyorsam. Bir şey değişmeyecek zaten."
Ardından gülme sesleri duyduğum masaya kafamı çevirdim. Arka masamızda oturan iki kız, bana bakarak gülüyorlardı. Niye güldüklerini anlayamamıştım ama sinirlerim bozulmuştu. Önüme döndüm ve masada duran bardakla oynamaya başladım. Bir şeylerle ilgilenmem gerekiyordu, yoksa sinirime hakim olamayabilirdim.
-"Bejamel dedi ya! Beşamel sosa bejamel dedi inanabiliyor musun? Resmen komedi. Kıraç bey böyle cahil bir kızda ne bulmuş anlayabilmiş değilim."
-"Belki de sırf kullanmak için çıkıyordur."
-"Bence de büyük ihtimal öyledir."
Daha demin gülen kızlardı bunlar. Sessiz konuşuyorlardı ama onlara yakın mesafede olduğum için duyabiliyordum. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım yine. Belki de haklıydılar, sırf beni kullanmak için tutuyor olabilirdi evinde. Sonuçta ben onun hiçbir şeyi değildim. Durup durarken bana yardım eli uzatmış olması saçma geliyordu.
Göz ucuyla Kıraç'a baktım. Duymamış olmalıydı ki hala elindeki menüyle ilgileniyordu.
Bana bakmamasını fırsat bilerek gözlerimi sildim ve ayağa kalktım. Yüzümü yıkayıp kendime gelebilmem için lavaboya gitmem gerekiyordu.
-"Nereye?" Diye sordu elindeki menüyü masaya bırakarak. Yüz ifadesi sertti.
-"Lavaboya gitmeliyim."
Hızla ilerleyip lavaboya yöneldim. İçeri girmemle beraber arkamdan birinin koşarak peşimden geldiğini farkettim.
Kimin geldiğine bakmak için arkamı döndüğümde Buğlem'in meraklı bakışlarıyla karşılaşmıştım.
-"Kız sen ne yaptın? Çocuğu ayarttın mı? Bir baktım ikiniz içeriye el ele giriyorsunuz."
Dedi. Sitem etmekten çok bu duruma sevinmiş gibi görünüyordu. O an ki halimi unutarak gülümsedim.
-"Ne ayartması Buğlem? sadece yemek yemeye geldik işte."
-"Dilan teyzeden öğrendim, aynı evde yaşıyormuşsunuz Kıraç Bey ile. Nasıl oldu tüm bunlar?" Dedi heyecanlı bir şekilde.
-"Bende bilmiyorum ki Buğlem. Herşey bir anda gelişti. Ama aramızda öyle sandığın gibi bir şey yok."
-"Tabii canım. O yüzden içeriye el ele girdiniz."
Tam ağzımı açmış cevap verecektim ki utanmadan kızlar tuvaletinden telaşla içeri giren Kıraç'ı görmemle şaşkınlıktan konuşamadım.
Derin bir nefes verdi. Rahatlamış gibi görünüyordu.
-"Ne yapıyorsun bir saattir sen burada?"
Sinirlenmişti, konuşmaya dalıp onu unutmuş olmalıydım.
O sırada Buğlem araya girerek ortamı yatıştırmaya çalıştı.
-"Aaa Kıraç bey, bizde Mihriban ile uzun zamandır görüşemediğimiz için hasret gideriyorduk."
Sert bakışlarını benden çekip Buğlem'e yolladığında Buğlem'in korkudan geri adım attığını farkettim. İlk zamanlar bana da oluyordu böyle, ama artık bu sinirli bakışlarına alıştığım için pek aldırış ettiğim söylemezdi. Sakin kalmaya çalışarak konuştu.
-"Uzun zamandan kastın iki gün mü?"
Buğlem'in cevap verememesine karşılık dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Doğruyu söylemeliyim ki böyle güldüğünde gerçekten çok çekici oluyordu.
Bana döndü ve
-"Tamam o zaman ben masadayım. Hasret gidermeyi sonlandırdığınız zaman gelirsin canım, fazla oyalanma ama."
Dedi ve tuvaletten çıktı.
Hala Canım diyordu, oyununu sürdürüyordu anlaşılan. Bu davranışları her ne kadar sahte bile olsa, psikopat Kıraç yerine normal Kıraç olarak bu halini daha çok sevmiştim. Fakat eve döndüğümüzde eminim eski Kıraç karşılayacaktı beni.
-"Ne dedim ki ben şimdi?" Diye soran Buğlem'i rahatlatmaya çalışarak gülümsedim ve omzunu sıvazladım.
-"Takma sen onu. Arada bir huysuzlaşıyor böyle. Bu arada İlhan beyle Ahsen'i göremedim bugün."
-"Sen bilmiyor musun?" Dedi şaşkınlıkla.
-"Neyi bilmiyor muyum?"
-"Kıraç bey bu resorantı satın aldığını sana söylemedi mi yani?"
-"Doğru mu duydum ben? Kıraç... bu restorantı satın mı aldı?"
Duyduklarıma inanamamıştım. Kafasını olumlu anlamda salladı.
-"Niye böyle bir şey yaptı ki?"
-"Sen ciddimisin Mihriban? Ahsen ve İlhan beyin sana yaptıklarına karşılık, bir nevi intikam amaçlı satın aldı işte restorantı. Senin için yaptı yani. Ayy çok romantik. Bize de hiç böyleleri dek gelmez ki."
Diye sitem etti. Çok şaşırmıştım niye durup dururken boşa masraf yapıp restorantı satın almıştı ki? Yoksa Buğlem söylediklerinde haklımıydı? Bu konuyu Kıraç'la konuşmam gerekiyordu.
-"Neyse Buğlem ben gideyim. Daha fazla bekletmiyim Kıraç'ı. Sonra görüşürüz tamam mı." Deyip sarıldım ve Hızlı adımlarla lavabodan çıktım.
Masaya oturduğumda Kıraç'la bu konuyu şimdi konuşup konuşmamayı düşünüyordum. Düşüncelerimi bölen sesiyle ona döndüm.
-"Yesene! Seni beklemem bak hızlı ol."
Önümdeki tabağı işaret etmişti. Ne ara gelmişti farkında bile değildim. Onunla bu restorant konusunu daha sonra konuşacağıma karar kılıp açlıkla önümdeki lazanyaya yumuldum.
Kıraç'ın gülme sesini duyduğumda ona baktım.
-"Nasıl? Beğendin herhalde... Bejamel soslu lazanyanı." Bejamel kelimesini bilerek bastıra bastıra söylemişti. Komikmiş gibi dalga geçiyordu birde.
Gözlerimi devirdim ve önümdeki tabağa yumulmaya devam ettim.
Restauranttan çıkıp arabaya bindiğimizde dayanamayıp açtım konuyu. Aslında eve vardığımızda soracaktım ama yeterince sabırsız bir kişiliğim olduğu için kendimi tutamamıştım.
-"Kıraç, sana bir şey soracağım ama geçiştirmeden cevaplayacaksın."
-"Senin de soruların bitmiyor sarışın. Söyle, bu sefer ne var." Dedi bıkmış bir ses tonuyla teyipten çalan şarkının sesini kısarak.
-"Sen restorantı satın mı aldın?"
Kaşlarını çattı.
-"O yanındaki kız mı söyledi?"
-"İstediğim cevap bu değil. Restorantı satın almandaki amaç ne Kıraç?" Neden böyle bir şey yaptın?"
Alayla gülerek konuştu
-"Sen bana hesap mı soruyorsun? İstediğimi yaparım, bu seni ilgilendirmez. O küçük burnunu her işe sokma, yoksa bunun sonu senin için hiç iyi olmaz."
Niye durduk yere sinirlenmişti ki şimdi. Alt tarafı bir soru sormuştum.
-"Yine geçiştiriyorsun. Sana sorduğum soruların cevaplarını hiçbir zaman alamayacak mıyım ben? Hep böyle tehditlerle mi geçiştireceksin sorularımı. Eğer öyleyse tehditlerinden korkmuyorum bunu bil!"
Ağzımdan dökülen lafları hangi cesaretle söylemiştim bilmiyorum ama, her ne kadar korkmuyorum desem de şu an içten içe korkuyordum.
Elini sertçe direksiyona vurdu
-"Benim hayatımda cevap aramak çok saçma anlıyor musun! Ben bile kendi sorularımın cevaplarını bulamazken, seninkilere nasıl cevap verebilirim ki. Benim hayatım... sadece sorulardan ibaret, cevapları olmayan sorulardan. Buna alışsan iyi edersin. Çünkü ben çoktan alıştım."
Sesi sonlara doğru kısık çıkmıştı. Sanki ağlamak istiyordu da erkeklik gururu buna izin vermiyor gibiydi.
O ağlamasa bile benim gözyaşlarım şimdiden yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı.
-"Seninle hep böyle mi olacağız Kıraç? Hiçbir zaman oturup adam akıllı sorunlarımızı çözemeyecek, sürekli tartışacak mıyız? İşte bunlara alışabileceğimi sanmıyorum ben."
İfadesizliğini koruyordu. Umursamazca omuz silkti.
-"İster alış ister alışma, bu hep böyle olacak sarışın. Ne kadar zamana bırakırsan bırak, hiçbir şey değişmeyecek."
Eve varana kadar daha hiç konuşmamıştık. Arabanın kapısını açıp çıkacakken kolumdan tuttu ve çıkmama izin vermedi.
Yavaşça bana doğru yaklaşmaya başladı. Yoksa korktuğum şey mi... Ne yapmaya çalışıyordu? Kıraç için bu sorumun cevabı da her zaman yanıtsız kalacaktı, bunu biliyordum.
Yeni dinen gözyaşlarım istemsizce akmaya başlamıştı yine. Dudakları dudaklarıma yaklaştığında nefesi titrememe sebep olmuştu.
Gözlerini yavaşça kapadı. Ben de kapattım. İçimdeki ses ona engel olmamı söylese de bedenim sıcacık nefesi karşısında buz kesiliyor, hareket etmeme engel oluyordu.
Gözlerim kapalı, dudaklarının dudaklarımda son bulmasını beklerken alnımda hissettiğim sıcaklık ile gözlerimi araladım. Dudaklarını alnımdan çekerek gözlerime baktı.
Gözleri dolmuştu. Ağlamış mıydı?
Gözlerimi irice açarak ona baktım. Yüz ifadesini her ne kadar çözmeye çalışsam da başarısız olmuştum. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini çok merak ediyordum.
-"Böyle olmasını bende istemezdim."
Ellerini yüzümün iki tarafına koyup gözyaşlarımı sildi. Gözlerine bakmamalıydım. Gözleri gözlerimi her bulduğunda içimde adlandıramadığım bir duygu, bir heves oluşuyordu. Bunu kendime kabullendirmemeye çalışsam da olmuyordu işte.
Hiçbir şey demeden kapımı açtım ve onu ardımda bırakarak eve girdim. Koşa koşa merdivenlerden odama çıktığımda derin ve titrek bir nefes aldım. Artık rahatça ağlayabilirdim.
Merakıma yenik düşerek pencereden dışarı baktım. Hala arabanın içinde öylece duruyordu.
Birkaç dakikanın ardından içeri girmesini beklediğim halde beni şaşırtarak arabayı çalıştırdı ve hızla uzaklaştı.
Gitmişti işte.
Beni de, kendini de yalnızlığa mahkum bırakarak gitmişti.🌈Canlarrr🌷 Ben geldim hoşgeldim😬
Bölüm nasıldı???
Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın ve eğer bölüm hoşunuza gittiyse 🌟 butonuna dadanın.Seviliyorsunuz💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...