Ne güzel demiş Cemal Süreya:
Umut belki de gelecek sayfadadır,
Kapatma kitabı.Hızla kapıyı açtım.
Gördüklerim karşısında içten içe mutlu olsam da, bunu yüzüme yansıtmamaya çalışarak kapının önünde dikildim.
Gelmişti. Tam da en yardıma muhtaç olduğum zamanda, beni kurtarmak için gelmişti. Önce hayatımı alt üst ediyor, ondan nefret etmemi sağlıyor, ardından umulmadık bir zamanda içinde olduğum durumdan beni çekip kurtarıyordu. Paramparça ettiği kalp kırıklarımı, yine gelip kendi elleriyle topluyordu.
Önünde diz çökmüş olan babamın tepesinde, omzuna ayağıyla baskı yaparak bana baktı.
-"Bırak ulan beni! sen de kimsin? elinden bir kurtulayım, ikinizi de doğduğunuza pişman edeceğim. Bırak beni!"
Babamın ona bağırmasına karşın ayağıyla omzuna daha çok bastırararak yere itti ve
-"Hadi bir kurtul bakalım."
dedi sıktığı dişlerinin arasından.
Ardından elini kemerinin olduğu yere götürdü.
Bir an kemerini çıkartıp babama vuracağını düşündüm. Bu düşünceyle kendimi tutamayıp sırıttım.
Ama çıkarttığı şeyin, kemer değilde silah olduğunu görmemle yüzümdeki ifade donakaldı.
Elindeki silahı, babamın kafasına doğrultmasıyla babamın gözlerinin irileştiğini farkettim. Çok korkmuş olduğu yüzünden o kadar belliydi ki.
Kıraç'a baktı ve yüzündeki korku ifadesiyle hemen geri vites yaparak yalvarmaya başladı.
-"Aman oğlum ne yapıyorsun? bırak o elindeki silahı."
Ağlayarak devam etti
-"Öldürmeyeceksin beni değil mi? bırak o silahı. Allah'ını seviyorsan bırak."
Şu ana kadar yıllarca bana eziyet çektiren, sürekli ağlamama sebep olan adam, şimdi karşımda ölmemek için yalvara yalvara ağlıyordu.
Onun bu durumuna ne seviniyor, ne de üzülüyordum. Sadece ona acıyordum.
Kıraç'ın sesiyle irkildim
-"Hmm, bir düşünelim bakalım... Seni bırakabilirim... Ama bir şartım var moruk."
Eliyle beni gösterdi ve devam etti
-"Bir daha bu kızın 1 metre ötesinden dahi geçmeyeceksin."
-"Tamam kabul. İstediğin bu olsun."
Babamın ağzından dökülen kelimeler, içimde küçük bir umut tomurcuğunun yetişmesine sebep oldu. Uzun zamandır uğraşıp da başaramadığım şeyi, Kıraç iki dakikada gerçekleştirmişti.
Mutluluktan dolmuş olan gözlerim, Kıraç'ın gür bir şekilde gülmesiyle onu buldu. Kaşlarını kaldırmış bir şekilde babama bakıyordu.
-"Öyle mi? peki sana nasıl güvenebilirim?"
babam o an ki korkuyla hızlı bir şekilde cevap verdi.
-"Vallaha da, billaha da, tillaha da bir daha bu kızın yanına yaklaşmayacağım. Aha şuraya yazıyorum! iki metre yanından geçeyim, silahı elime alıp kendi kafama sıkacağım kurşunu."
Babamı daha önce hiç böyle görmemiştim. O an ki hali gözüme çok komik gelmişti. Dokunsalar ağlayacak gibi duruyordu.
Kıraç bana döndü ve
-"Ne dersin sarışın. Bırakayım mı, affediyor musun?"
Diye sordu.
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Eğer affetmiyorum dersem onu vuracağından adım gibi emindim.
Ama vur da diyemezdim. Karşımdaki kişi, yıllarca bana acı çektirmiş olan babam bile olsa, böyle bir şeyi yapamazdım. Birinin ölümüne sebep olamazdım ben.
Kararlılıkla başımı onaylar anlamda salladım.
Kaşlarını çattı ve sert mizacıyla konuştu.
-"Beni hayal kırıklığına uğrattın. Hala anlayamamışsın. Oysa senin, bir söyleyişte anlayacak kadar zeki bir kız olduğunu düşünüyordum... Şimdi bu moruk, senin yanına bir daha yaklaşmayacağını söylediğinde saf gibi inandın ona ha! sen bu pezev..."
derin bir nefes aldı ve devam etti
-"Sen bu herifi affettiğini söylerken bile, o kafasının içinde intikam planları yapıyordu. Bu şerefsiz..."
dedi ayağıyla sırtına tekme atarak.
-"Bir daha geldiğinde ben burada olmayabilirim sarışın. O zaman ne yapacaksın, kaderine boyun mu eğeceksin? Yoksa ona seni öldürmemesi için yalvaracak mısın?"
Babamın sesini duymamla ona baktım
-"Yok kızım öyle bir şey! Sen bu adama inanma. Sana yaptıklarım için çok pişmanım ben. Bir daha senin kılına bile zarar vermeyeceğim. Dinleme bu adamı!"
Kıraç doğru söylüyordu. Babamın kendini savunmak için kurduğu cümleler öyle yapmacık, öyle yalandan gelmişti ki bana. Onu affetsem bile, eminim peşimi rahat bırakmayacaktı. Anlamıştım, ama yapamazdım işte. Kıraç'a onu öldürmesini söyleyemezdim. Birinin canını almak yalnızca Allah'a mahsustu.
-"Hayır Kıraç. Yapma! Öldürme onu." dedim kararlılıkla.
Dişlerini sıktı ve ellerini yumruk yaparak konuştu
-"Niye yapıyorsun bunu Mihriban? Kendine bu eziyeti neden çektiriyorsun?"
Neden beni düşünüyordu? Ölsem ne olacaktı ki, onun için ne değişecekti. Üzülecek miydi arkamdan. Niye bu kadar önemsiyordu yaşayıp yaşamamamı. Yine benimle dalga geçiyor olmalıydı. Beni önemsiyor gibi yapıp eğleniyordu işte.
-"Madem fikrinde kararlısın, o zaman senin için yapabileceğim bir şey kalmıyor..."
Dedi bana bakarak. Ardından devam etti
-"Ama bunu kendim için yapacağım. Yoksa içimde kalır." demesiyle birlikte silahı babamın bacağına doğrultup hiç beklemediğim anda sıktı.
Şok olmuştum. Babamın acıyla haykırışları kulaklarımı tırmalıyordu.
Sinirle koşa koşa Kıraç'ın yanına gidip çıkıştım.
-"Sen ne yaptın? niye böyle bir şey yaptın ya! ben sana dememiş miydim vurma onu diye!"
-"Bunu yapmak zorundaydım."
Dedi yerde acıyla kıvranan babama bakarak.
-"Akıllansın da, bir daha yanına gelmeye cesaret edemesin diye yapmak zorundaydım."
Dedikleriyle kafamı iki yana sallayıp ağlamaya başladım.
-"Ağlama!"
Kendini sakinleştirmeye çalışırmış gibi yukarı baktı ve konuştu.
-"Emin ol, ileride bu yaptığım şey için gelip bana teşekkür edeceksin."
Devam etti.
-"Merak etme ölmeyecek. Ambulansı aradım."
Yalan söylüyordu. Eğer ambulansı aramış olsaydı görürdüm.
-"Yalan söyleme! Ne ara aradın ambulansı?Ben niye görmedim o zaman."
-"Ben yalan söylemem sarışın, aradım ama göremezdin zaten."
-"Niyeymiş o?"
Cevabını çok merak ediyordum, bakalım bu sefer nasıl bir bahane bulacaktı.
-"Çünkü o sıra, babanın içeri girmemesi için kapıyı kapatmaya çalışıyordun." Dedi.
Olacakları önceden tahmin edip de ambulansı mı aramıştı yani? ya da babamın kan kaybından ölmesi için, hala yalanını sürdürüyordu. Ama bu yaptıkları kendi aleyhine olmaz mıydı? babam ölse, polisler silahtaki el izlerinden Kıraç'ın suçlu olduğunu anlardı. Ölmese gidip polislere şikayet eder, böylece Kıraç adam yaralamaktan yine suçlu olurdu.
Ama doğru ya, atladığım bir şey vardı. Kıraç zengindi, parası ve avukatları vardı. Her türlü, bu işin altından sıyrılırdı.
Babamı bu kadar kolay vurabildiyse, eminim daha önceden de sayısız suç işlemiş, ama parası sayesinde yatmaktan kurtulmuş olmalıydı.
Ben bunları düşünürken onun kolumdan tutup çekiştirmesiyle düşüncelerim bölündü.
-"Nereye götürüyorsun beni? bıraksana kolumu, acıyor!"
diye seslendim ama cevap vermedi.
-"Nereye gidiyoruz? sana diyorum! bir kez cevap versen ölür müsün!"
-"Eve!" diye bağırdı.
-"Ne?... Benim bir evim yok! O yüzden bırak kolumu."
Diyerek kolumu çekiştirdim. Ama bırakmayıp daha da sıkı tuttu.
Yetişemediğim adımlarını daha da hızlandırarak
-"Benim evime gidiyoruz sarışın. Madem babanı öldürmeme izin vermedin, o zaman güvende olmak için yanımda kalman gerekiyor. Ne olur ne olmaz, bakmışsın bir gün yine kapına dayanmış." dedi.
Duyduklarımla küçük çaplı bir sarsıntı yaşadım.
Tam ona Dilan teyze'nin yanında kalacağımı söyleyecektim ki, konuşmama izin vermeden önceliği kendisine aldı.
-"Sakın bana o Dilara teyzen midir nedir, onun yanında kalacağını söyleme. O kadının daha kendine hayrı yok, seni nasıl koruyacak?"
Aklımı okumuştu sanki. Dediklerinde haklıydı ama yine de onunla aynı evde yaşamak istemiyordum.
-"Hayatta olmaz. Seninle aynı evde kalmam ben!"
-"Seç!" diye bağırdı yürümeyi durdurarak.
-"Ölüm mü, benim yanım mı? merak etme sarışın, yemem seni." dedi göz kırparak.
Göz kırptığında, o gözünü çıkarmak istemiştim.
Önümdeki seçeneklere baktığımda ikiside birbirinden beter gelmişti. Ama yaşamak için Kıraç'ın yanını seçmem gerekiyordu. Ne kadar zor olabilirdi ki değil mi?
Odamın kapısını kilitler, yeme ve tuvalet ihtiyaçlarım haricinde odadan çıkmazdım.
-"Tamam. Senin yanında kalacağım. Ama yanıma 1 metreden fazla yaklaşacak olursan elime ilk geçen şeyle kafanı yararım ona göre."
Güldü ve
-"1 metre baban için geçerliydi. Biz onu 10 santim yapalım." dedi.
Hala kafa buluyordu.
-"Komik değil. Ben ciddiyim." dedim en ciddi ifademi takınarak.
Dediğime aldırmadan kafasını olumlu anlamda sallayarak gülmeye devam etti.
-"Her zaman bu kadar sinir bozucu musundur sen? Ona göre evinde kalıp kalmamaya karar vereceğim de." dedim sinirle.
-"Bilmem, sence?"
-"Ahh, ben seninle aynı evde kalmaya nasıl dayanacağım?"
-"Kalbimi kırıyorsun sarışın. Ne var işte gül gibi geçinip gideriz." Dedi yüzündeki sırıtışı daha da yayarak.
Olmayan kalbini nasıl kıracaksam artık!
-"Orası kesin zaten. Hem sen, neden beni kurtarmaya geldin ki bugün? Benden hazetmediğini sanıyordum oysa."
-"Senden hazettiğimi de nereden çıkardın zaten. Biraz sevaba gireyim dedim, kötü mü yapmışım?"
Her zaman ki dalgasını geçiyordu işte.
-"Bence de, sevaba gir sen. Çok ihtiyacın olacak çünkü."
Dedim kendimi tutamayıp. Yine aklıma gazetelerdeki, kızlarla sarmaş dolaş fotoğrafları gelmişti.
-"Dilin çok uzadı senin. Sus da yürü."
Deyip hızla son model arabasına doğru ilerlemeye başladı.
Arabaya bindiğimizde, ikimizde yol boyunca hiç konuşmamıştık. Arada bir bana bakıyor, ardından kafasını geri çeviriyordu. Rahatsız olmuştum, ama bir şey de diyemiyordum. İçimde bir korku vardı. Ne olursa olsun, en zor anlarımda gelip beni kurtaran bu siyahlı adama bir türlü güvenemiyordum. O gece yaptıklarını sarhoş kafayla yapmış olsa bile, aynı şeyleri bir daha yapmasından korkuyordum. İçimden bir daha böyle bir şeyin olmayacağını tekrar edip kendimi rahatlatmaya çalıştım.
O sırada telefonumun çalma sesiyle ikimizin de gözü telefona gitti. Arayan Dilan teyzemdi. Ben onu nasıl unutmuştum. Hiçbir şey demeden, haber vermeden çekip gitmiştim.
-"Açsana." Diyerek düşüncelerimi bölen Kıraç'ın sesiyle telefonu açtım.
Dilan teyze'ye olanları anlattım ve bundan sonra güvende olabilmek için Kıraç'la yaşayacağımı söyledim.
Böylesi ikimiz için de daha iyi olacaktı. İlk başta "Ne işin var senin elalemin adamının evinde." diyerek itiraz etse de uzun uğraşlarım sonucunda kabul ettirebilmiştim. Yine ziyaretlerine gidecektim. Ama ilk önce toparlanmam gerekiyordu. Bugün çok ağır şeyler atlatmıştım. Telefonu kapatmamın ardından etrafıma bakmamla rüyamda bile göremeyeceğim bir evin önünde durduğumuzu farkettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...